Mahallede demokrasi
Artık laf dinlemiyorlar! Hadlerini bilmiyorlar! Şahsi çıkar, prestij ve statü peşinde koşuyorlar; halbuki bunlar erkeklerin hakkı! “İyi saatte olsunlar” bu kadınları kandırıyor, içimizde “beyaz casus beşinci kol” gibi kullanıyorlar! Ak Parti’yi kapattırmak istiyorlar! Ergenekon’un ekmeğine yağ sürüyorlar!..
En azından “artistlik” yapıyorlar!
Yukarıdaki satırlar, “başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasını yürüten türbanlı kadınlara karşı muhafazakar kesimden yapılan eleştirilerdir, hücumlardır.
‘Şartlar uygun değil, oy vermeye devam edin’ demek başka, bu kadınları böyle aşağılamak başka!
Hiyerarşik düşünce
Bir zihniyet haritasının işaretleridir bunlar. Demokratik değil, otoriter, hiyerarşik bir zihniyet!
İslami kesimde sosyolog Yasin Aktay, bu zihniyet haritasını şöyle tanımlıyor:
“İslami kesimi baştan aşağıya hiyerarşik bir yolla tanzim edilmiş bir cemaat olarak varsaymak...”
Yani çeşitliliği kavrayamamak...
Aktay, farklı, hele de aykırı tavırların “fitne” sayıldığını, bu yüzden hür düşüncenin gelişmediğini de anlatıyor. (Yeni Şafak, 9 Nisan)
Değişim ve fitne
Aktay’ın yazdıklarına yüzde yüz katılıyorum. Zaman gazetesinde muhafazakar kesimde demokratik düşüncenin yaygınlaşmadığını yazan Etyen Mahcupyan’a da katılıyorum.
Nitekim siyasette büyük bir pragmatizmle değişim ve açılım gösteren İslami kesimin entelelektüelleri günlük polemikleri aşamıyor.
Fazla politizasyon, yaşanan değişimin sosyolojik ve felsefi boyutlarının ele alınmasına, İslami açıdan yeni görüşlerin geliştirilmesine meydan bırakmıyor.
Halbuki Kuran’da da şehirlilerle bedevilerin algılarının farklı olacağı belirtildiği gibi, İbn Haldun’dan itibaren pek çok âlim de hayat tarzlarının inanışlardaki etkisini belirtmişti.
Mahallede demokrasi
Zamanımızda, değerli âlim Prof. Mehmet Said Hatipoğlu, İslam’nın zengin tarihi kültüründe ilimlerle birlikte birçok efsane de bulunduğuna dikkat çeker. Bugünün okumuşlarının bunları kabul etmesi mümkün mü? Aynı şekilde tarihten gelen ‘hiyararşik’ davranışları da kabul etmeyecekler, bağımsız davranacaklardır elbette!
Geleneksel köylü, kasabalı bir toplumda ve modern şehirli bir toplumda ‘kadının statüsü’ aynı olabilir mi? Bunun kadın kabul eder mi?
Onun için, İslami kesimde erkekler demokrasiyi “öbür mahalle” ye karşı kuvvetle savunurken, “Mahallemizde demokratikleşme”nin öncülüğünü adınlar yapıyor.
Tesettürlü kadın yazarlar
Şahsiyetli duruşunu ve entellektüel birikimini yıllardan beri takdirle izlediğim Ayşe Böhürler “hem kendi mahallemizde hem karşı mahallede mücadele veriyoruz” diye yazıyor.
Geçekten hem totaliter laikliğin hem muhafazakâr kesimdeki erkek-egemen geleneklerin baskıları altında büyük sıkıntılar yaşadılar.
Evde koca ve ağabeyler, kamuda rejim onlara ikinci sınıf muamelesi yaptı. Ayşe Böhürler, yazısında “muhafazakar erkek güruhunun başörtüsü düşmanlığının gerekçelerini” anlatıyor. (Yeni Şafak, 9 Nisan)
Ayşe Böhürlerden başka, Hidayet Şefkati Tuksal başta olmak üzere, Cihan Aktaş, Fatma Barboros, Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan gibi yazarlar bu olumlu ve büyük değişimi simgeliyorlar.
Elmanın öbür dilimleri
Muhafazakar camiaya “biat kültürü” damgasını vurarak kimse kendi cemaatini aklamaya kalkmasın. Kemalizmin de kendi dünya görüşündeki otoriterliğiyle “ulus” kavramını hiyerarşik bir seküler ‘cemaat’ gibi tasavvur ettiğini görmek için biraz sosyoloji okumak yeterlidir.
Bu mesele bir ‘sen ben’ meselesi değildir. Yüz yılımıza, elli yılımıza, on yılımıza bakın, hangi partimizde parti içi demokrasi var?!
Fakat eğitim ve şehirleşme gibi modernleşme faktörleri bütün mahallelerimizde demokrasi talebini güçlendiriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.