Monarşi kültürüne anlamlı katkılar!
Aday listeleri, siyasi partilerin ufku neyse odur.
O meşhur, "Bizim çocuk akıllı, çalışkan ama ama arkadaşları..." şeklindeki mâlum terânedeki arkadaş muhitini gösterir. Partiler adaylarını açıkladı; esasen hepimizin bildiği gelecek vizyonlarını bir kere daha okumak fırsatı bulduk. CHP ve MHP, listelerinde bazı Ergenekon sanıklarına yer vererek kendilerini siyaseten bağladılar ve hiç şüphesiz aynı görüşte olmayan diğer aday ve seçmenlerine biraz haksızlık etmiş oldular.
AK Parti listelerinin en "spectacular", yani en şaşırtıcı ve göz alıcı ismi merhum Türkeş'in küçük oğlu idi; vitrinde Türkeş soyadlı birinin varlığını gerekli gören iktidar partisi, iki gün öncesine kadar kimsenin tanımadığı, varlığından bile haberdar olmadığı, dolayısıyla siyasi ve fikri kariyerini bilmediği bir ismi paraşütle ön safa indirerek monarşik siyasi kültüre yeni bir boyut kazandırdı. Bu arada MHP, ailenin büyük ağabeyini listenin başına getirerek monarşi kültürüne verdiği geleneksel desteği devam ettirdi.
Olan Osmanlı sülalesine olmuştur arkadaşlar; onu bilir onu söylerim...
Gelelim "Şifre" meselesine. Vaktiyle bir kitapta Latince bir tâbir dikkatimi çekmişti: "Difficilites nugae"; mânâsı, "Bin bir zahmetle tertiplenmiş saçmalık". Görünüşe göre kimseye haksız avantaj sağlamadı ama büyük gürültü ve güvensizlik uyandırdı. Lugatlerdeki "difficilites nugae" maddesinin altına örnek (Şevâhid) olarak konulsa yeridir (Söz açılmışken bu mârifeti tertipleyen nâdir zekânın NASA veya o olmazsa CERN laboratuarlarında değerlendirilmesi fikrimde ısrar ediyorum); binaenaleyh ÖSYM Başkanı Ali Demir'in, bu defa parasını kendi cebinden vererek 1,5 milyon öğrenciye bir istifa mektubu göndermesi yerinde olacaktır. Bu yolun masraflı olacağını düşünerek kısa bir dilekçeyle de aynı işi görmesi kabulümüzdür. Bizzat sorumlu olmadığını anlıyoruz ama kusursuz sorumluluk diye bir müessese var.
İstifası yerinde olacaktır.
Bu arada bir kısım dizi film sanatçısının çekim saatlerinin fazlalığı yüzünden "Jetonla çalışmıyoruz, biz de insanız", "Bu iş yerinde grev var", "Yerli diziler yersiz uzun", "Sendika istiyoruz" yazılı dövizlerle protesto eylemi yapması tebessüm etmeme sebep oldu; bu sanatçıları anlıyor ve destekliyorum ama bu medyatik protesto eylemi, daha zor ve ağır şartlarda çalışan emekçilerin perişan hâlini hatırlamamıza vesile olursa ancak hakiki anlamını bulacaktır. Bilebildiğim kadarıyla meselâ emekçi hakları deyince mangalda kül bırakmayan bilumum matbuatımızda nedense sendikaya tesadüf edilmiyor. İş güvenliği denilen şey sadece kafaya plastik miğfer geçirmekten ibaret olmamalı. Kaldı ki özel şirketlerde, alışveriş merkezlerinde çalışarak evine ekmek götürmeye çalışan yüz binlerce gencimiz de sendikasız ve ağır şartlarda çalışıyorlar. İstihdamı arttırmak için işvereni fazlaca sıkıntıya sokmamak siyasetinin bir hududu yok mudur? Özel işyerinde çalışıp da sigorta primleri ödenen işçilerin bile kendilerini ayrıcalıklı hissettiği zamanlar yaşıyoruz; haftalık harçlıkla, resmen harçlıkla çalışanlar da cabası. Hükümetten ve diğer siyasi partilerden, hazır seçim kampanyasına başlamak üzere oldukları bir anda çalışanların örgütlü hak arama çabalarını destekleyecek kararlılıklar bekliyoruz.
Ve şu mâlum tiyatro hadisesi... Tiyatro'nun bir "Mekteb-i edeb" olduğuna hiç inanmamış biri sıfatıyla karışık duygular içindeyim. Müzik icrası esnasında çatal-kaşık sesleri üreterek yemek yiyenleri bile hoş görmezken tiyatroda sakız çiğnemeyi savunmam; ön sıralardaki seyircilerle interaktif dramacılık oynarken sağa sola sataşmayı, fırsattan bilistifade "Devletin tiyatrosu mu olurmuş; kapatalım gitsin" yaklaşımını da savunamam. Hâsılı tiyatroya giden dikenine katlanır vaziyetidir vesselâm.