Bizim Ucube Yamalı Bohçamız
Kırkpare=yamalı bohça denilen bir sanat vardır. Değişik kumaş parçaları birbirine uyumlu ve sanatlı bir şekilde eklenir, ortaya güzel ve hoş örtüler çıkar. Böylece hem, tek başına bir işe yaramayan kumaş parçaları değerlenir, hem de sanatlı bir çalışma yapılmış olur.
Bu sanatın İngilizce ismi patchwork'tur. Bizim Kültür Bakanlığının bu konuda bir kitabı bulunmaktadır.
Elimizde elli çeşit kumaş parçası var. Bunlardan bir masa örtüsü veya seccade yapmak istiyoruz. Öyle rasgele kesip biçip eklemekle ortaya bir sanat eseri çıkmaz.
Renkler ve desenler çok önemlidir. Renk kültürünüzün olması gerekir.
Kaba yünlü bir kumaşla incecik ve narin bir ipek parçası yan yana dikilmez.
Yünlü, pamuklu, keten, ipek... Bunları bir araya getirmek veya getirmemek de ince bir meseledir.
Kırkpare sanatı ile sadece birbirine ekli kareler ve dikdörtgenler değil, değişik şekiller de yapabilirsiniz. Lale, ayyıldız gibi.
Bilenin, sanattan anlayanın, medeniyet kültürüne sahip olanın elinden çıkan bir yamalı bohça harika bir şey olur; anlamayanın yamalı bohçası bir ucube olur.
Bizim bugünkü siyasi, sosyal, kültürel, ideolojik düzenimiz de yamalı bohçaya benziyor. Uyumlu, sanatlı, göze ve ruha hoş görünen adaletli ve sağlıklı bir bohça değil, dehşetli bir ucube.
Bohçamızda ne parçalar var!.. Resmi ideoloji, Kemalizm, Tekin Alp Moiz Kohen milliyetçiliği, ırkçılık, vesayet zihniyeti, Yunus Emre, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet... Düzenin kendine göre bir din anlayışı var. İslam'ı olduğu gibi kabul edemiyor, kendi istediği bir İslamı dayatıyor... Hem demokrasi, hem vesayet var.
Yakın tarihte Kürtçe konuşmak yasaktı. Şimdi serbestlik verildi.
Komünist Partisi kurmak serbest, İslam Partisi kurmak yasak.
Din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti hem var, hem de yok.
Katolik misyonerleri Saint Joseph lisesi açabilir ama Müslümanlar Abdülkadir Geylani lisesi açamaz.
Resmi vesikalarla fahişelik yapmak, fuhuştan KDV almak serbest ama Müslüman avukat hanım duruşmaları başında eşarpla giremez.
Velhasıl öyle bir yamalı bohça düzenimiz var ki, evlere şenlik, dillere destan.
Son birkaç yıldır bazı ilave ve çıkartmalar yaparak yamalı bohçayı ıslah etmek istiyorlar...
Bu bohça düzelmez...
İşin doğrusu eski bohçayı atıp yerine güzel, sanatlı, uyumlu, milli barış ve mutabakata müsait yepyeni bir bohça yapmaktır.
Yeni bohçada vesayet olmamalıdır,
Resmi ideoloji olmamalıdır,
Laikçilik olmamalıdır,
Gizli devlet felsefesi olmamalıdır,
Gizli ve dolaylı ırkçılık olmamalıdır,
Türkçülük olmamalıdır,
Kürtçülük olmamalıdır,
İslamcılık olmamalıdır,
Sabataycılık gölgesi olmamalıdır,
Kemalizm olmamalıdır...
Peki, bohçada hangi kumaş parçaları bulunmalıdır:
İngiltere'de olduğu gibi tam ve gerçek bir din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti.
Bütünü bozmamak ve bölünmeye yol açmamak şartıyla alt-kimliklere serbestlik.
Azınlıkları ezmemek şartıyla çoğunluğun iradesine saygı.
Halk iradesiyle başa geçen iktidarların, yine halk iradesiyle gitmesi.
Toplumsal barış.
Toplumsal uzlaşma.
Kılık kıyafet, serpuş, alfabe, takvim hürriyeti.
Müslümanlara, Hıristiyan misyonerlere verildiği gibi eğitim hürriyeti verilmesi.
İslam Din teşkilatının devletten bağımsız olması.
Bağımsız İslam eğitim teşkilatı.
İslam Vakıflarının bağımsız din işleri teşkilatına terki.
Kokuşmanın, rüşvetin, kara para babalığının, devlet ve belediye bütçelerinin hortumlanmasının mutlaka önlenmesi.
Devlet ve ülke idaresine ahlakın, faziletin, bilgeliğin hakim olması.
Din sömürüsünün kesinlikle önlenmesi.
Türkiye'ye tek renkli bir kumaştan bohça yapılamaz. Bizde büyük çeşitlilik vardır. Yamalı bohça yapmaya mecburuz da bu bohçanın ille de adil, sanatlı, bizim yapımıza, boyutlarımıza uygun güzel bir bohça olması gerekiyor.
Mevcut ucube, garibe, bozuk, çirkin bohçadan bir iki parça çıkarıp, ona bir iki parça ilave etmekle Türkiye'yi kurtaramayız.
Bize herkesin kabul edeceği, beğeneceği iyi, doğru, güzel bir bohça gerekiyor.
Bohçacılarımız bunu başarabilecekler mi acaba?
*(İkinci yazı)
Otobüste Sevişme
İSTANBUL'da gece saat 11 sıralarında Taksim'den bir Belediye otobüsüne bir kız bir erkek öğrenci binmişler. Otobüs tenha imiş. En arka sıraya oturmuşlar, erkek kıza sarılmış, otobüs şoförü kızmış, burası seks yeri değil demiş, kavga gürültü olmuş. Büyük medya mal bulmuş mağribi gibi bu hadiseyi büyüttükçe büyütmüş. Şoförü kabahatli görüyorlar. Öyle ya, Türkiye laik ve çağdaş bir ülkedir, Taksim de "laik ve Atatürkçü bir meydandır" (Orada cami yapmak isteyenlere vaktiyle böyle demişlerdi). İki gencin otobüste sarılıp öpüşmeleri normaldir.
Bence hiç normal değildir.
Çünkü bu şehirde, bu memlekette iki sektör vardır. Müslüman, muhafazakar, ahlak ve iffet taraftarı çoğunluk sokakta, otobüste, açık yerlerde seksi hareketler yapılmasını, herkesin arasında öpüşülmesini iyi görmez, bundan rahatsız olur.
Mezhebi geniş olan azınlığın, çoğunluğa saygılı olması gerekir. Saygılı olacak, onu üzüp öfkelendirmeyecek ki, yurtta barış ve uzlaşma olsun.
Atatürk, İsmet İnönü zamanlarında sokaklarda, meydanlarda, otobüslerde herkesin içinde öpüşmek, yanındaki kızın ve kadının beline sarılmak, cilveleşmek yasaktı, böyle hafiflikler yapılamazdı, yapanlar hem devletin, hem de toplumun tepkisini çekerdi.
Çağdaşlık demek, laiklik demek, Atatürkçülük demek her istediğini yapmak değildir.
Doğrusu bir vatandaş olarak otobüslerde, meydanlarda, parklarda, şurada burada öpüşenleri, seksi şekilde sarılıp cilveleşenleri çok kınıyor ve ayıplıyorum. Fitne fesat çıkartıyorlar. Taksim'deki otobüste olan üzücü hadise fitne ve fesat değil de nedir? Kabahat şofördeymiş, gençlerde hiç suç yokmuş. Ne adaletsiz hüküm...
Gece yarısına doğru bir otobüste bu duruma düşen genç kızın ailesi buna ne demiştir acaba? Anne baba ya üzülmüştür, yahut benim kızım çağdaş bir kızdır elbette sarılacak koklaşacak öpüşecek diyerek onu savunmuştur.
Türkiye'miz seks bakımından çok serbest, çok hafif, çok laubali bir ülke haline geliyor. Turizm patlaması oldu. Bu patlama ile turistik bölgelerde fuhuş aldı başını gidiyor.
Düzen TC'li resmi vesikalarla KDV'li yasal fuhşa izin veriyor.
Yasal fuhşun yanında her yerde randevuevleri, bazı oteller, bir kısım masaj salonları hiç rahatsız edilmeden gece gündüz çalışıyor.
Uçan sineği, kanat çırpan kuşu dijital kameralarla tespit eden devlet buna ses çıkartmıyor.
Arada bir hamamın namusunu kurtarmak için bir yere baskın yapılıyor.
Zaten Avrupa Birliği standartlarına göre zina artık suç değil. Arzu edenler yapsınlar yapacakları kadar...
1970'li yıllarda Müslüman kesim müstehcen neşriyat konusunda çok rahatsız, çok tedirgindi. Artık o rahatsızlık ve tedirginlik yok.
Yeni İslamcıların bir kısmının aklı fikri rantta, nemada.
Bendeniz bir otobüse binsem, bir parkta otursam, iki genç öpüşseler birbirine sarılsalar onların ve toplumun namına utanır ve üzülürüm, huzursuz olurum. Yapmayın biraz terbiyeli olun desem kavga çıkar, bana saldırabilirler. Demesem kendimi sorumlu hissederim.
Ahlaksızlığın, iffetsizliğin sonu yoktur. Bundan birkaç yıl önce bir İskandinav ülkesinde güpegündüz kalabalık bir caddede herkesin arasında iki genç cinsel münasebet yapmıştı.
Bazı Selanikliler "kamusal alanda" kadınların başörtüsü takmasına karşı çıkıyor ama aynı kamusal alanda öpüşmenin, cilveleşmenin, birbirine sarılmanın çağdaşlık olduğunu sanıyor. Onların bu kafasıyla zavallı Türkiye'miz modern bir Sodom Gomore'ye dönecektir.
Sodom Gomore'lerin sonu iyi olmaz. Başlarına bela ininceye ve helak oluncaya kadar Sodom çağdaşları bunu anlamaz ve bilmezler.