Ölmüş anneme mektubumdur..
Annem, bir tanem…
Bugün “Anneler Günü”. Ama ben seni yılda bir gün değil, her günün her anı çok seviyorum. Seni yıllar önce kaybettim. Yıllardır sensizim. Yine de kendimi “yetim” gibi hissetmiyorum.. Biliyorum ki; yüreğin daima benimle, eminim beni hâlâ çok seviyorsun.
Bugün “Anneler Günü” ya; tüm vitrinler anne figürleriyle süslü. Hiçbir figür sana benzemiyor. Sen benim özelimsin.
Vitrinleri görsen, “anne” gibi cennet müjdesi bir varlığı, ticarete alet eden açgözlülüğün, “Anneler Günü'nde annenizi sevindirin” diyerek milleti para harcamaya çağırmasına eminim kızardın.
Bu saf ve tertemiz sevgiye bile “para” bulaştırıyorlar anne!
Bilmiyorlar ki; anneyi sevmek, uğruna çuval dolusu para harcamak değildir…
Anneyi sevmek, anneye hiç kirlenmemiş taze bir tebessüm göndermektir…
Anneyi sevmek, gözlerinin içine bakıp anneyi öpmektir…
Anneyi sevmek, başını kucağına koyup kendini anne okşayışlarına terk etmektir…
Onunla hayatı yaşamak ve her şeyi onunla paylaşmaktır.
Ben hayatımı sen öldükten sonra bile seninle paylaşıyorum, anacığım..
çünkü sensiz yaşamayı bilmiyorum, öğrenmek de istemiyorum.
Yine de yıllar var ki; başımı kimsenin kucağına koyamadım…
Yıllar var ki; saçlarımda bir şefkat eli dolaşmadı…
Yıllar var ki; sıkıldığım anlarda hiç kimse beni, “Geçecek güzel oğlum, sabret..” diye teselli etmedi…
Anladım ki, anacığım, asıl yalnızlık annesizliktir!..
Anladım ki, annesi olan yalnız kalmaz!
¥
Gerçekten de anacığım; “Anneler Günü” münasebetiyle vitrinlere çıkarılan figürlerin hiçbiri sana benzemiyor…
Hiçbiri, başına senin gibi “yazma tülbent” takmıyor…
Hiçbiri senin gibi bakmıyor…
Hiçbirinin duruşu yüreğime akmıyor…
Hiç kimse sen kokmuyor, anacığım.
¥
Gittin gideli öyle çok şey değişti ki hayatta, hangisini anlatsam bilemiyorum…
Artık her şey uzaktan kumandalı.. Bir de “programlama” icat ettiler ki; eminim görsen çok şaşırır, “Rahmetli anacığım sağ olsa da keşke bu kolaylıkları görseydi” diye hayıflanırdın…
Her güzel şeyde onu anmana o kadar alışkınım ki; ne zaman ne tepki vereceğini kestirebiliyorum…
Sen de anneni çok sever, çok özlerdin. Gözyaşlarını içine çeker, kuytularda için için ağlardın. Her güzel şeyde anneni anar, her zaman anneni yaşardın.
Ben sana benziyorum: Sende seni arıyor, sende seni anıyorum anam!
çok özledim biliyor musun?
“Seni gidi yaramaz!..” derken, zor tuttuğun gülüşünü özledim...
“Seni seviyorum!..” derken, sarılıp öpüşünü özledim…
“Son gözağrım, koca adamım” derken, parmaklarından saçlarıma şefkat döküşünü özledim.
“Koccaman sarıl bakiim..” derken, beni içine çeker gibi iç çekip koklayışını özledim…
Sana sarılmayı, seni koklamayı, sana şımarmayı, yüreğini okumayı özledim anacığım…
Senden sonra okuduklarım aynı tadı vermiyor. Her satırda yeni satırlar açılmıyor, yürekler seninki kadar büyük, seninki kadar saf, temiz, ön şartsız ve sevgi dolu değil; çünkü çoktandır yüreklere para hükmediyor anne..
Sevgilere çıkar hesabı bulaştı, artık evlilikler bile yarışmalarla, pazarlıklarla, sözleşmelerle televizyonlarda yapılıyor...
Ben pazarlık bulaşmış, çıkar hesabıyla kirlenmiş sevgilerin hiçbir türünü sevmiyorum. Sen de sevmezdin.
Sen annesin, bilirsin: Aşk üstüne pazarlık yapılmaz!..
İşte böyle anacığım: “Anneler Günü”nde, hasretim yalnızlığımla buluşunca, parmaklarım bilgisayar tuşlarında dolaşmaya başladı. öyle ya; sen bilgisayarı da bilmezsin: Tevatür bir şey, daktiloya benziyor, ama bunun hem ekranı var, hem de hafızası. Yine de kalemin tadını alamıyorum. Kalem daha sıcak geliyor bana. Kağıda dokunabiliyor insan, ekrandaki her şey sanal oysa, yazdığına dokunamıyorsun!
Sana da dokunamıyorum, anneciğim. Yıllardır başımı kucağına koyamıyorum. Dertlerimden beni arındıran ılık sesini duyamıyorum ve sarılamıyorum.
Yıllar önce aramıza mezar girdi.
* NOT: Daha önce bu sütunda yayınlanan bu yazı, elektronik postama düşen istekler doğrultusunda tekrar yayınlanıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.