Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Hakkı söyleyip bâtılı kasdetmek

Hakkı söyleyip bâtılı kasdetmek

Emîrul-mü'minîn; bu sözü Hâricîler için söylemişti. Bugün de bizde bu tutuma çok rastlanır. çoğunluk bu tutumu teşhis edemiyor da aldanıyorsa, elbette aldatanlar da çıkacaktır.

Bizde niçin böyledir ve şimdilik de böyle geldiği gibi böyle gidiyor? Meselâ “el-adlu esâs-ul-mülk” derken, “mülk”ün, kamu gücünün, “İmperium”un temelinin adalet olması gerektiğini mi kasdederiz? Maalesef hayır! Kasdettiğimiz şudur: El-mülk-ü esâs-ul-adl! “Adalet”in temelinde güç vardır! Şu halde güçsüzün sözünde adalet olmasına imkân yoktur. Buna karşılık güçlünün sözü de, üzerinde düşünülmeye gerek olmaksızın; “adaletin, Hakk'ın ifadesidir”.

Aksine çevrilip tepe taklak edilmiş bu sözü tekrar düzeltmeliyiz: Adl, İmperium'un temelinde olup gücün nasıl kullanılacağını belirlemedikçe, “kaba güç” olur, meşru olmaz. Yoksa güç tepeden inme olarak adaletin ne olduğunu belirlerse, doğru sözün duvarda çerçeveli olarak asılı kalması, “güce meşruluk” vermez. Güç, “adalet”i söyleyenleri kendisi atarsa ve atadıktan sonra da atadığı kişi hoşuna gitmeyince yerinden çekip “ok gibi yaydan yabana atarsa”, o yerde “el-adlu esâs-ul-mülk”ün şeklî güvencesi ortadan kalkmış demektir. Kurulu düzen ne kadar güçlü görünürse görünsün, şeklî güvencenin darbe aldığı, zedelendiği noktadan “izmihlâl” başlar. “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl!” sözü, hele “ırk” kelimesi “Hitlerî” bir anlamda alınmaya başlarsa, “el-adlu esâs-ul-mülk”ün uygulamada tepetaklak edilmiş olmasının doğurduğu tehlikeyi aslâ bertaraf edemez. Merhum Mehmed Akif; “ırk” kelimesini -kediler, atlar vs. için kullanılabilecek anlamda-, meselâ siyam kedisi, İran kedisi, Van kedisi gibi, kullanmıyordu. “Türbedar” Ahmed Amiş Efendi'ye bir pirin söylediği anlamda, “ırkı temiz birisi gelir, seni irşad eder, senin nasîbin bizden değildir” anlamında kullanıyordu. Mevlânâ'nın söylediği gibi: Hacca gidecek, ilâhî sevgi yolculuğuna çıkacak isen bir hacc yoldaşı, yol arkadaşı ara, bir rehber (yol gösterici) ara, ister arab, ister fars, ister Türk olsun, (yeter ki insan olabilmiş olsun) Beşer'den “insan”a yükselmiş olanlar, “ırkı temizler”dendir.

Düzen iyi kurulmaz da, “güçlünün icraatı mahz-ı adaletdir, adaletin ta kendisidir” anlayışı hakim olursa, “adaleti söyleyecek olanlar”ı atayanlar, ne söylemesi gerektiğini de belirlerler. Sonra da bu gidişin tehlikesini belirtenlere “kostaklanırlar”:

-Düzenimize saygılı olun! Adalet süreci harekete geçmiştir. Sizin ülkelerinizde “imkânsız” görünen şey, bizde -bir zamanlar olduğu gibi- derhal gerçekleşmese dahî azıcık zaman almaktadır.

-Karışmayalım amma, dehşete düştük Sayın Adayımız, sizde Hukuk Devleti giyotine yollandığında, alarm çözülmez mi? Tehlike uyarısı yapılmaz mı?

-Ne münasebet! Sizin tehlike uyarısı dediğiniz mekanizmaya biz (301) otu tıkamışızdır. Bizde tehlike çanları ancak bizim üstün çıkarımız tehlikeye düştüğünde çalmak üzere ayarlanmıştır. “Hukuk Devleti'nin tehlikeye düşmesi” dediğiniz şey, bizce, “bizim çıkarımızın pekişmesidir”. Bizim ülkede “Hukuk Devleti elden gidiyor!” diyenlerin çanına ot tıkanır, icazetli düdükler, dilli düdükler de “oldu da bitti maşallah!” şamatasını koparır.

-İyi amma biz seninle böyle “pazar” eylememiştik. Götürü pazar eyleyip kayıtsız şartsız anlaşmadık ki daha şimdiden arayı bozmak dilersin? Boşa kostaklanma, dengim değilsin!

-Gördün mü ey ulusum? Bunlar böyledir işte! Bunlara güvenmenin cezasını çekiyorsun, hadi kafanı uzat, azat buzat, beni cennetinde gözet!

Ey ehl-i vatan Azîzan! Adaletin eline gücü vermeyip güçlünün eline -kuşa benzetmesi için- adalet kavramını verdikçe, kuşa benzettikten sonra da “-nasıl oldu bre lala? Sen ne dersin bre duacımız?” sorusunu sorduğunda “güçlülerin kafasına esin gelir, doğruyu ancak güçlü bilir, pek revâdır sevdiğim ettiklerin!” cevabını aldıkça, bu Fakıyr de bu sütunda “benim oğlum Binâ okur/Döner döner yine okur” fehvâsınca “evrensel Tabiî Hukuk” türküsünü okur, arada da Fakıyr'e karşı kostaklananlar, horozlananlar olur: -Bre sıkıldık artık, bu fonografın başka kovanı yok mu? (Mazide kalan bir kabadayı kostaklanması -Merhum Refi' Cevad Ulunay'ın Sayılı Fırtınalar nâm eserine müracaat buyurula!) - İmdi ben nideyim? Dil derd-i iftirak iledir, zâr eder durur.. / Seyl–i zamâna düştü tenî çalkanır gider/Aşkında Hatemî yine ısrar eder durur.

Bu arada Azîzan'a suâl olunur: -Kadir Cangızbay'ın bugünlerde Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısına iltifat buyuruldu mu? Bilenler bilmeyenlere okutsunlar. Ey basîret sahibi Azîzan, ibret alalım ve çanlara tıkanmış otları çıkaralım. Biz bu dünyaya parti kapatmaya mı geldik Erenler? İllallah yâhu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Hatemi Arşivi