Sevgili Yorumcularıma
Tahmin edersinizdir sanırım, bu sitede yazdıklarımın altındaki yorumları ilgiyle okuyorum.
Tepkim ne mi oluyor?
Bazen seviniyor, bazen üzülüyor, bazen de kızıyorum. Hele de beni savunan kimilerine bayılıyorum ve dua ediyorum.
İçlerinde bazıları bizim iman ve düşünce dünyamızdan çok çok uzakta. Pervasızca hakaret ediyorlar. Onlara Hidayet dilemekten başka elimden bir şey gelmiyor. Dua ediyorum sadece. Bir de bizim yazılarımızı okumalarına devam etmelerini diliyorum içinden. Belki bir gün faydalanırlar. Keşke bir faydamız olsa onlara…
Bir de bizden ama bize çok kızan yorumcularımız sar. Onları çok iyi anlıyorum. Çünkü bundan 20 -30 sene önceleri bu tür düşünce ve davranışları kendi aramızda çok tartışmış ve yaşamışlık. Sanırım şu anda onlar da bizim o yıllardaki yaşlarımız çağındalar. Onlara bir abi tavsiyesi: sakin olun, çok okuyun, adam kıymeti bilin. Yarın pişman olacağınız işleri yapmayın. Kanınız kaynıyor diye dinin ahkam ve edebinden muaf değilsiniz. Yani dedikodudan da, nemimeden de, sui zandan da sorumlusunuzdur.
Sitedeki sıralamaya bakarsak, ilk yorumcumuz, “arife” rümuzlu. Söze “şaşırttınız” diye başlayarak şöyle devam etmiş:
“Katilleri, katil karılarını, katil yalakalarını milletekili görmek istemiyorum. Onlara oy verenlerle ahirette hesaplaşacağız. Adi suçların mazereti olamaz. Belediyenin iş makinasını polisin üzerine sürenlerin kaddaficilerden ne farkı var Allah aşkına?”
“ Şaşırttınız” derken acaba “ yanlışa düştünüz” anlamına mı söylüyor, yoksa “ bu düşüncenizi sizden beklemezdim, garipsedim” anlamına mı, doğrusu bilemiyorum. Her ikisi de sempatik geliyor bana. Hak vermiyor da da değilim.,
Fakat üç şey var:
1- Nükteyi anlamamış. O yüzden şaşırmış.
2- Oysa o şımarık fitnecilere gereken söylenmiş.
3- Bu sistem İslam değil, dinsiz bir sistemdir.
Haklılığı da şurdan: İslama göre bir adam devlet başkanı veya üst düzey idareci olacaksa başta iman ve ahlak olmak üzere bütün farzları vacipleri yapan, haramlardan ve günahlardan kaçan, şüpheli işlerden uzak duran, iffet, namus ve şerefine düşkün, doğru sözlü, emaneti koruyucu, güvenilir bir Müslüman kimse olması gerekir.
Biz buna kısaca takva, iyi hal ve Salih amel de diyebiliriz.
İşte gerek halife ve gerekse atadığı kimselerin bu manada ahlaklı ve adaletli olmaları şarttır. Çünkü memuriyet bir emanettir, bir sorumluluktur.
Fasık ve günahkar ise emin değildir. Onun için fasık, yani büyük günahları utanmadan açıktan işleyen bir kimse halife olamaz.
Çünkü halife insanlara örnektir. Atalar “balık baştan kokar” demişler. Şayet baş, yani halife bozulursa, vatandaşlar dünden bozulur.
Devleti yönetenler içte ve dışta devleti temsil ederler. Şayet inancında ve ahlakında ithamlara uğrarsa halkın güvenini kaybederler.
Böyle bir güven bunalımı ona görevinde zorluklar çıkarır. Dolayısıyla insanların ahlakını, mallarını, şeref ve haysiyetlerini koruması zorlaşır. Bu durumda devlet de heybet ve azametini, yaptırıcı ve caydırıcı gücünü kaybeder.
Fakat sevgili kardeşim bütün bunlar İslam nizamında. Bizim içinde yaşadığımız sistem dinden de imandan da takvadan da, ahlaktan da uzak bir sistemdir. En büyük özelliği, güya halkın iradesine dayanmasıdır.
Acaba gerçekten öyle midir?
Nerde!
Bu yalanını yüzüne vurmak için demişiz ki “ Madem demokrasi diyorsun, öyleyse halkına güven. Bu halk iyiyi kötüyü bilir. Suçluyu, ahlaksızı sevemez. Aday olsalar bile desteklemez. Tertemiz, pırıl pırıl insanlar varken dönüp de onların yüzüne bakmaz. Öyleyse halkına güven, ıvır zıvır bahanelerle milletin seçtiğine yasak getirme.
Çünkü sen iyinin ve kötünün ölçüsünü bilmiyor. Yerine göre çok iyi insanlara bile suç işledi diye ceza veriyoruz. Bırak bu işleri sen. Madem ki halkın iradesi esastır, sen de halkına güven seçtiklerine kabullen.
Yok halkına güvenmiyorsan, hangi demokrasiden bahsediyorsun?
Öbür yazımızda da ikinci yorumcumuzu konuşalım isterseniz.