Serdar Arseven

Serdar Arseven

Arınç... Gecikmeli de olsa güzeldi!..

Arınç... Gecikmeli de olsa güzeldi!..

YGS sınavındaki “şifre” iddiaları gündeme gelir gelmez...
Hem katıldığımız canlı yayınlar hem de köşe yazılarımızda “dostları” uyarmıştık:
“Bu bir derin komplo!.. Sakın ola bu işi üzerinize almayın... Bırakın köhnemiş YÖK, ÖSYM modelleri kendi kendilerini yesin!.. Bırakın, ‘orta yerdeki’ kimin eseriyse o temizlesin!..”
Maalesef, hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ÖSYM Başkanı Ali Demir tarafından yapılan izahatın kendilerini “tatmin ettiğini” belirtmek suretiyle gereksiz bir yükün altına girmiş bulundu.
Bakın...
Taaa neden sonra...
Dün...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, beklenen açıklamayı yaptı.
Sayın Arınç, YGS’deki gelişmelerin kendilerini de çok rahatsız ettiğini, gençlerin büyük bir hevesle hazırlandığı sınavda yaşanan böylesi tersliklerin hem öğrencilerle velilerini düş kırıklığına uğrattığını, hem de kendilerini ziyadesiyle üzdüğünü belirtti ve ekledi:
“YGS’de savcılığın çalışması sonucunda varsa hata ve kusur ortaya çıkarılmalı. Suç işlenmişse bunun sorumluları en ağır cezalara maruz kalmalı, böyle bir sınavda yolsuzluk bağışlanmaz, kusur işlendiyse bunu yapanlar da cezalandırılmalı.”

Evet...
Benim ilk günkü tavrım!..
Bu yönde bir açıklamanın yapılması gerektiğini, ÖSYM’nin yanlışlığını üstlenmenin son derece manasız olacağını bendeniz taaaa ilk gün dile getirmiştim...
Ve de yazmıştım!..

AK Parti, YÖK denilen “YOK” olası Kurum’u savunmak mecburiyetinde hissetmemelidir kendisini...
ÖSYM gibi, köhnemiş düzenin “Kurum”ları ile arasında mesafe bulundurmalı...
Ve “Kurumların saygınlığı kalmazsa devletin de saygınlığı kalmaz” kıvamlı tepkiler vermemelidir!..
ÖSYM Başkanı Ali Demir gibi düzgün bir ilim adamı da maalesef, tezgahın kurbanı oldu.
Basına şifreli kitapçığın gönderilmesi bir tezgahtı ve bu tezgah maalesef tuttu!..

AK Parti döneminde birçok bakanlığın, diğer birçok kurumun tepelerinde “düzgün” adamlar; alt taraflarında ise “eski tüfekler” dizaynı hakim oldu...
Tepeyi ele geçirmekle bünyeyi sağlamlaştırmış olmuyorsunuz!..
Mesela...
Bugünkü YÖK Başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan; dürüst, düzgün, dirayetli bir insan...
Ancak, üniversitelerin geneline “hizmet” için öyle bir “dil paketi” işine girmiş ki YÖK...
Sıkıntılı mı sıkıntılı.
Hani, işi alan ekibin dünya görüşü, “Namazlılara karşı tavrı” şöyle imiş böyle imiş...
Onlar bir yana; sistemi inceledim, nasıl netice alınacak, ölçme ve değerlendirme neye göre yapılacak ve bu sisteme girecek olan öğrencinin, o “dil”i öğrendiği, neye göre, nasıl tespit edilecek?..
Bir türlü aklım ermedi.
Bu işten iyi anlayan birkaç sağlam eğitimciye sordum; onlar da “kriter” meselesine izahat getiremedi.
(Umarım yarın öbür gün buradan da bir sıkıntı çıkmaz, ‘bizim arkadaşların’ başına!..)

Evet; demem o ki, sistem tamamen Sayın Yusuf Ziya Özcan gibi dürüst, saygın bir Hoca’mızın kontrolünde olsaydı, kafalarımıza cevapsız sorular üşüşmeyecek ve biz de buradan -28 trilyonluk (Yeni para ile 28 milyon liralık) çok büyük bir eğitim atılımının müjdesini vermiş olacaktık.
YÖK’ün başında, -AK Partili olmasa da- AK Parti ruhuna sahip bir değerli bilim adamı var.
Ama, ya “işi bitiren” alt taraflar?!.
Orası sıkıntılı işte!..

AK Parti büyük bir mücadele ve hizmet yarışı şeklinde geçen bu sekiz yıllık süreç içinde “Kurumlara” nüfuz edemedi.
Edebilmeli miydi?..
Yüzde yüz “evet”, yönetimde uyum çok önemli.
Sayın Erdoğan bir telden, bürokrasi başka telden çalarsa olmaz...
Bürokratlar nasıl olsa sandığa filan gitmeyecek...
Millete hesabı verecek olan, kadrosunu da kurabilmelidir!..
Ülkenin daha çoook hizmetler beklediği ekibin önde gelenleri, bürokrasinin yükünü omuzlamaya kalkmasın.
Yanlışı yapan bürokrat faturayı sırtlansın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi