M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Liderler ve Kur’an Bilgisi

Liderler ve Kur’an Bilgisi

Hatırlar mısınız?

12 Eylül döneminin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e bir mektup gönderilmişti. “Devlet Başkanı” olarak Müslümanlara “Cuma namazı” kıldırması gerektiği o mektupla hatırlatıldığında Evren çılgına dönmüş ve meydanlarda bu teklifi istihza ile defalarca anlatmıştı.

Mektubu yazan kişi, muhtemelen Türkiye’yi bir “İslam Ülkesi” olarak düşünmüş, Kenan Evren’i de “Müslüman” kabul ederek bu teklifi yapmıştı. Bunları “doğru bilgiler” olarak var saydığımızda, yani hem Türkiye bir “İslam Ülkesi” hem de Kenan Evren “Müslüman” bir Devlet Başkanı olarak kabul ettiğimiz taktirde, bu teklifte yadırganacak bir durum yoktu.

Böyle kabul etmediğimiz taktirde de, kendisini “Müslüman” olarak tanımlayan bir liderin Cuma namazı kıldırmasında ne sakınca olabilir ki? Kendisi kıldırmasa bile, bir Müslüman olarak namaz kılacak kadar bilgiye sahip olması gerekmez mi?

Gerçekten de, İslam Fıkhına göre bir “İslam Ülkesi”nde bir “Devlet Başkanı” Cuma namazını kıldırır, kıldırmazsa da yerine birini görevlendirir. Onun başka birini görevlendirmesi, kendisinin Cuma kıldıracak bilgiye sahip olmadığı anlamına gelmez. Aksine, Müslüman topluma lider olan her Müslüman başkan, onlara namaz kıldıracak asgari ve zaruri “dini bilgi”ye sahiptir, sahip olması gerekir.

Hz. Peygamber (aleyhissalatü vesselam) efendimiz, İslam cemaatine imam olmak, onlara liderlik, başkanlık, müdürlük vs. yapmak gibi, kamu hizmetini yürütecek olan kişilerin, Kur'ân'ı en iyi bilenlerden ve en iyi okuyanlardan biri olmasını istemiştir.

Buradaki “Kur’an’ı bilen”den maksat, onun metnini makamla okuyan, yani Arapça lafzını kıraat eden değildir sadece. Bunun yanında, o okunan Kur’an ayetlerine vâkıf olan, anlamlarını bilen, ayetlerin ahkamı hakkında malumat sahibi olan kimse anlamındadır aynı zamanda.

Sahabeler, Kur’an ayetlerini ezberlerken böyle yapmışlardır. Bir ayeti veya bütün olarak bir sureyi iyice anlamadan, kavramadan, inceliklerine vâkıf olmadan, ahkamını öğrenmeden, asla başka bir ayete veya sureye geçmediklerini söylemişlerdir.

Anlattığımız manada Kur’an bilmek, Asr-ı Saadette önemli bir ayrıcalıktı. Sahabeler, önemli görevlere tayin edilirken, en önemli kriter Kur’an’ı bilmek idi. Ordu’nun başına “Komutan” mı atanacak, bir memlekete “Vali” mi tayin edilecek, sefere çıkacak heyete “Başkan” mı seçilecek, hepsinde en önde gelen ölçü; Kur’an’ı bilmek idi.

Enteresandır, Rasulüllah’ın gençleri evlendirirken de sorduğu soruların başında “Kur’an’dan ne kadarını biliyorsun?” sorusu gelmektedir. Hatta, müstakbel eşine ödeyecek “mehir”i olmayan fakir bir gencin “Kur’an Bilgisi”ni Peygamberimiz “mehir” olarak kabul etmiş ve onu evlendirmişti. Hanefilerin görüşünün aksine Şafiiler bu olayı delil göstererek hükmü genele teşmil ederler ve “Kur’an Bilgisi”ni de “mehir” kabul ederler. Hanefiler ise, bunu “istisna” sayarak genellemezler.

Türkiye’nin bir “İslam Ülkesi” olup olmadığı ciddi “tartışma” konusudur. Fıkıh kitaplarında ayrıntısına ulaşacağınız bu konuya girecek değilim. Ama şurası bir gerçek ki, Türkiye Müslüman çoğunluğun yaşadığı bir ülkedir. Başka bir ifadeyle bir Müslüman ülkesidir. “İslam Ülkesi” ile “Müslüman Ülkesi”nin kavram bakımından birbirinden çok farklı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Türkiye bir “İslam Ülkesi” olmasa bile, çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olduğuna göre, ülkeyi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların, mutlaka asgari ve zaruri “Kur’an Bilgisi”ne sahip olmaları gerekmektedir.

Hele bunlar, kendilerini “Müslüman” olarak tanıtıyorlarsa, o zaman “Cuma namazı” kıldıracak kadar fıkıh bilgisine sahip olmaları şarttır. Cuma namazının kaç rekat olduğu bilgisinden bahsetmiyorum, cumanın ahkamını tümüyle bilinmesi gerektiğinden söz ediyorum.

Görüyorsunuz ya!
Müslümanlara “lider” olmak kolay bir şey değilmiş!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi