Haçın Gölgesinde Kalan Sultanahmet Camii
Milattan ve koyu bir Hıristiyan bir Alman, İstanbul'da İslami bir cemaatin televizyonunda dinlerarası diyalog programı yapıyor... Programın açılışı şöyle: Ekranda Sultanahmet camii görülüyor bütün güzellik ve haşmetiyle... Sonra aaa o da ne!.. Caminin büyük kubbesinin ardından bir haç yükselmeye başlıyor... Haç yükseliyor yükseliyor, büyüyor büyüyor ve caminin üzerinde camiden büyük hale geliyor, cami aşağıda küçük kalıyor... Kocaman bir haçın gölgesinde cami... Teslisin gölgesinde bırakılan Tevhid...
Kaç sene oldu tam tarihini hatırlamıyorum. Bu programı seyreden bir dostum bana videosunu vermiş ve bendeniz de, Milli Gazete'de bir yazı kaleme alarak ismini vermeyeceğim Müslüman tv müdürlüğüne böyle bir şey oldu mu, bunu nasıl açıklıyorsunuz diye sormuştum; yazımın başına haçın gölgesinde kalan (bırakılan) Sultanahmet camiinin o acıklı ve yürekler ağlatan bir fotoğrafını da koymuştum.
TV idaresi bu sorularıma herhangi bir cevap vermemişti...
İslam tarihinde kara bir leke olan bu programla ilgili resmi ve konuyla daha sonra tekrar yazdığım bir iki paragrafı arzu eden okuyucularım aşağıdaki sitede görebilirler:
/gercektarihvekultur.blogspot.com/2011/02/dinler-arasi-diyalog-/
(Diyanet'in bu gibi konularda araştırma yapması ve Müslüman halkı uyarıp aydınlatması gerekmez mi?..)
*(İkinci yazı)
Zenginler
İSLAM mülkiyet hakkını tanır. Kullara cüz'i bir irade verilmiştir, bu irade ile mallarını, mülklerini, paralarını hayır veya şer uğrunda kullanabilirler. Hesabını da Allah'a verirler.
Önemli mesele:
Mal, para, zenginlik nasıl elde edilmiştir?.. Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre helal ve tayyip olan yollardan elde edilmiş zenginliğe itiraz etmeyiz. Ancak meşru ve helal bir servetin hayırlı ve meşru şekilde kullanılması gerekir.
Adamın babadan kalma bir dükkanı/işyeri var. Burada içkisiz bir lokanta açtı, namusuyla müşterilerine hizmet ediyor. Ne güzel... Lokantasında içki satarsa harama bulaşmış, lanete layık ve müstahiq olmuş olur. Ne kötü...
Veya kendisi işletmedi, birine kiraya verdi, o içki satıyor. Yine kötülüğe, şerre, harama alet olmuş olur.
Adam zengin, hayrına bir okul yaptırdı. Hayır mı, şer mi olduğu okulun mahiyetine bağlıdır.
Bu okulda öğrencilere iman, İslam, ahlak, faydalı bilgiler, edeb, terbiye, ahlak, fazilet, mürüvvet, ahirete hazırlanmak öğretiliyor; çocuklar ve gençler iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olarak yetiştiriliyorsa ne büyük bir hizmettir bu. Okulu yaptıranın öldükten sonra amel defteri kapanmaz, melekler kendisine iyilik ve sevap yazıp durur.
Bunun tersi olmak ihtimali de var:
Bir okul yaptırdı, içine öğrenci dolduruldu. Burada çocuklara dinsizlik ve imansızlık aşılanıyor. Allah'a iman, itaat, sadakat, emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine bağlılık yerine Tağut, decacil ve kezzabin sevgisi aşılanıyor. Biyoloji derslerinde, Yaratıcı yoktur, bu alemler ve mahlukat kendi kendine olmuştur, madde kadimdir gibi evrim hezeyanları din gibi öğretiliyor. Çocukların ahlakı bozuluyor, İslam'ın iffet kavramına ve değerine aykırı işler yapılıyor. İşte böyle şerli bir okul yaptıran zenginin vay haline. Bu okul tedrisatına (eğitimine) devam ettikçe ona günah yazılır durur.
Zengin (Kur'ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde) zekat verir, sevap kazanır. Zekatını Şeriata göre vermezse günaha girer, borcunu ödememiş olur.
Zengin sadaka verir, sevap kazanır.
Zengin Kur'ana, Sünnete, Cemaate uygun sahih itikad için çalışır, para harcar sevap kazanır.
Maalesef bazı zenginler sahih itikadı savunmak ve kuvvetlendirmek yerine, bid'atçilere yardımcı oluyor. Onların işi zordur.
Ehl-i Sünnete karşı isyan bayrağını açmış reformcu, bid'atçi, değişimci, yenilikçi, Fazlurrahmancı, Afganici, Abduhçu, mezhepsiz, BOP'çu ilahiyatçıları destekleyen zenginler hayırlı iş yaptıklarını, sevap kazandıklarını sanmasınlar.
Şu zengine bakınız: İslam'ı, Kur'anı, Tevhid'i, Resulullahı inkar, red ve tekzib eden Yahudiler ve Hıristiyanlar da Cennetliktir diyen Diyalogçuları destekliyor. O ne kötü bir yoldadır ve servetini hayır değil, şer ve dalalet yolunda harcamaktadır. Veyl ona!
İhalelere fesat karıştırılarak, haram komisyonlar alınarak, Şeriatın kabul etmediği batıl alış verişler ve muamelerle vurgunlar vurarak, ribayla, hile ile, desise ile elde edilen zenginlik şerdir, ateştir, vebaldir. Böyle zenginlere saygı beslenmez.
Zengin olacaksan, Aşere-i Mübeşşereden Abdurrahman bin Avf radiyallahu anh gibi zengin ol. Hani bir gün Resulallah efendimiz Allah yolunda infak konusunda bir konuşma yapmıştı da, Abdurrahman bin Avf hazretleri bunu dinledikten sonra çok duygulanmış, Medine'ye yaklaşan 700 develik (bir rivayete göre bin deve) bir ticaret kervanını Efendimize vermiş, buyurun bunu Allah için dağıtın demişti. Hz. Aişe radiyalluhu anha annemiz o kervanın şehre girişini şöyle tasvir ediyor: Yüzlerce devenin, muhafızların, bakıcıların ayaklarından çıkan tozlar, gürültüler, haykırışlar, onları seyreden insanlar ile Medine müstesna bir gün yaşamış, adeta yer yerinden oynamıştı...
Evet kocaman bir kervan, muazzam bir servet, bine yakın deve ve üzerindeki mallar... İşte ahirete yönelik, Allah rızasını isteyen Müslüman zenginin hayrı, infakı, sadakası böyle olur.
Bir de şu zengine bakınız: Kabilse 7 yıldızlı, bulunamazsa 5 yıldızlı lüks Fısk u Fücur batakhane-i kübrasında lüks ve ihtişamlı bir iftar ziyafeti veriyor. Otel meyhane gibi... Kilerinde domuz jambonları... Buzdolaplarında domuz pirzolaları... Otelin şarap mahzeni bir alem... Genç ve seksi kızlar... İnsanı baştan çıkartan bir müzik... Lüks, israf, gurur, kibir, şehvet, fısk ve fücur, isyan, tuğyan, dünya sarhoşluğu... Böyle iftarlar veren zenginler sevap değil, günah işlemiş olur.
Malları ve servetleri helal olan; onları Allah, Resulullah, Kur'an ve din yolunda harcayan, servetleri kendilerini azdırmayan hayırlı zenginler!.. Size gıbta edilir. Ne mutlu size!..
Haram, kara, necis, cehennemi servet sahibi kötü ve şaqi zenginler!.. Yazık size, vah size, eyvah size, efsus size!..