Milli Güvenlik Dersi'nden karma okullara... Güneydoğu!..
Güneydoğu meselesinin, “derin devlet despotizmiyle” çözüme kavuşturulmasının mümkün olmadığını bütün yönleriyle ortaya koyan yazı dizimizi takip edebiliyor musunuz?.. Gazetemizin ikinci sayfasında neşredilmekte olan bu çalışmayı hazırlamak için, foto muhabirimiz Birkan Ayhan’la birlikte, iki hafta boyunca Güneydoğu illerimizi dolaştık...
Bugüne kadar gündeme ya hiç getirilmemiş ya da doğru dürüst getirilmemiş boyutları var meselenin... Bunlardan “bir köşeye ayırdıklarımızı” bugün ele alalım... Şuradan başlasak:
Malûm, ortaöğretim müfredatımızda “Milli Güvenlik Dersi”ne de yer veriliyor. Her nedense “subaylar” tarafından verilen bu derslerin “İnkılap Tarihi”nde öğretilenlerin tekrarından başka bir işlevi yok!..
Pardon, var... Ders vermek üzere “üniformalarıyla” okullara giden subaylardan bazıları, buralarda “laiklik” denetimi yapıyorlar!..
Koridorlar, kuytu köşeler filan...
Denetim kapsamında... Ve tabii sivil öğretmenlerle öğrenciler!..
Bazı okullarda, “Filanca öğretmen hanım okula niçin türbanlı olarak geliyor” diye soran “subaylara” rastlanıyor...
Bu durumda okul idarecilerine, “Komutanım, başörtülü olarak girmiyor, okul kapısında açıyor!..” türünden karşılıklar vermek düşüyor!..
Bir “sivil öğretmen”, askeri liseye gidip “açık veya gizli” denetim yapabilir mi?..
Asla!..
Peki... Bir “askerî öğretmen” nasıl olur da, böyle bir faaliyette bulunur?..
Hem sonra... Milli Güvenlik Dersi’nin faydası nedir?..
O derslerde, sözgelimi “ABD, Avrupa Birliği, İsrail, Rusya, Almanya kaynaklı tehditler” işlenmediğine...
“Terörün ardındaki dış destekler” adreslerle birlikte ele alınmadığına göre... Bu neyin milli güvenliğidir?..
Verilmek istenen Atatürk İlkeleri ise...
Tekrar edelim: İnkılap tarihi derslerinde fazlasıyla verilmektedir...
Kenan Evren darbesiyle birlikte okullarımızda “asker” görmeye başlamıştık...
Sonrasında...
Milli Güvenlik Dersleri ile devam etti bu “12 Eylül geleneği...”
Türkiye gibi, “darbeler dönemini kapattığı söylenen” bir ülkenin sivil okullarında askeri öğretmenlerin ne işi var?..
Özellikle Güneydoğu gibi hassas bölgelerimizde, Milli Güvenlik derslerine, “tanımsız” kavramlar üzerinde yoğunlaşan ve bir nevi “BÇG denetimi yapan” subayların girmesinin yol açtığı rahatsızlık dikkat çekiyor...
Bu derslerin kaldırılması ya da sivil öğretmenler tarafından verilmesi, Güneydoğu’nun değişik kesimleri tarafından gündeme getirilen bir talep...
AK Parti’ye, Milli Görüş’e, Ülkücülere yakın eğitim çevrelerini ziyaret ettiğimde, velilerle-öğrencilerle görüştüğümde hep bu yöndeki “taleplerle” karşılaştım.
•
Ve... Bir başka hassas nokta: Kamu görevlilerinin tutum ve davranışları...
Mesela: Güneydoğu illerine giden vâlilerin büyük bir bölümü, “eş ve çocuklarını” yanlarında götürmüyor.
Vâli eşini, çocuğunu niçin yanına almaz ki?.. Hanımının rahat edemeyeceğini mi düşünür, yoksa çocuklarının iyi eğitim alamayacağını mı?..
Bölge insanı son derece uyanık...
Bir vali tayin edildi mi; hemen “ailesini” getirip getirmediğine bakıyor...
Şehre ailesiyle birlikte “yerleşen” Vâli’nin sözlerine daha fazla itibar ediyor... Aksi takdirde; “Vâli’nin burada kalıcı izler bırakmaya niyeti yok. Sürgün yeri gibi görüyor bizim şehri” hükmünü veriyor!..
Kamu görevlilerinden bahsettik ya.. Generallerin tavırları da çok önemli.
Buralarda görev yapan paşalarımız, “Hacı uğurlama merasimi” ya da “Cuma namazı” gibi toplumla kaynaşmalarına yardımcı olarak etkinliklere “gerici damgası yemekten çekindikleri için” pek katılmıyorlar.
Bu da son derece “hayati” bir nokta.
Askerlerimiz, bilhassa generallerimiz, vatandaşın düğününe, derneğine, hacı uğurlama merasimine katılacaklar.
Cumayı birlikte kılmaya ve kıraathanelerdeki sohbetlere katılmaya özen gösterecekler ki... Hiç olmazsa Sayın Büyükanıt’tan sonraki Genelkurmay Başkanlarımız “1984’ten beri ne hatalar yaptık, ne hatalar” itirafına mecbur kalmasın!..
•
Öğretmenlerimizin tavırları da çok önemli tabii...
Hepsi öyle değil ama... Güneydoğu’ya düşen öğretmenlerin, “bir an evvel kurtulabilmek” için, sürekli olarak “torpil” arayışında olduklarını söylüyor bölge insanı...
Güneydoğulu çocuk ile ana babası... Bir öğretmenin, “gönüllü” olup olmadığını hemen hissediyor haliyle.
“Ne işim var buralarda, ben niye geldim” havalarındaki bazı öğretmenlerin Güneydoğu meselesinin çözümünü zorlaştırdıkları ortada...
Hele hele... Bölge halkının dinine, inancına aykırı mesajlar veren... Ve “ırkçı” tavırlar sergileyen öğretmen iyice soğutuyor kitleleri!..
Aynı durum diğer kamu görevlileri için de geçerli.
Bilhassa, sağlık personeli için... Hastaneye başvuran Güneydoğulu, “Bu memleketin öz evladı olduğunu” hissetmeli...
Hissediyor mu?..
Çok gezdik dolaştık...
Şüpheli!..
•
Şunu da unutmayalım: Güneydoğulunun “kız çocuklarını” okutmak istemediği, kuyruklu yalan!..
İstiyor da... Bazı şartları var...
Mesela; Güneydoğulu, “baş açtırarak okutmaya” karşı!..
Bir de...“Kız-erkek bir arada” sınıflara karşı!..
Taaa “dağdakine” şefkat elini açan koca devlet, “şehirdeki”nin bu haklı taleplerine kulak mı tıkayacak?!..
Madem niyet çocukların okumasını sağlamak...
Aynı binalarda ama ayrı sınıflarda eğitim verilebilir kızlarla, erkeklere...
Efendim?...
“Laikliğe aykırı mı olur?..”
Hadi canım sen de!.. Batıda gittikçe yaygınlaşan “kız-erkek ayrı eğitim”le lâikliğin ne alâkası var?.. Dağa çıkmayan Güneydoğu’lunun bu talebi karşılandığında, Güneydoğu’nun eğitim meselesinin çözümünde önemli mesafe alınır...
•
Bakın; şu kısacık köşe yazısında medyanın gündeminde yer almayan kaç konuya el attık...
Atarız elbet: Zira biz çözümden yanayız!.. Derin devlet gibi, “terörden” beslenmiyoruz!..
“Malum medya” gibi, ABD, Avrupa Birliği ve İsrail’le uyumlu olarak, “meseleleri çözümsüz hale getirmek için” uğraşmıyoruz!..
Çözüm arıyoruz... Ve galiba... Medyada tek başına!..