Hilafet Yıkıldıktan Sonra Büyük Bozukluklar Başladı
1924'te Hilafet'in ilgasından ve İslam'ın 101'inci son Halifesi Abdülmecid bin Abdülaziz Han'ın kovulmasından sonra Müslümanlar başsız ve hiyerarşisiz kaldı.
Medaris-i İslamiyenin (İslam medreselerinin) kapatılması ve kırk bin talebe-i ulumun sokağa atılması Ümmet'in belini kırdı.
Şeriata bağlı tasavvuf tarikatlarının yasaklanması korkunç bir darbe oldu.
Müslümanlar başsız, hiyerarşisiz, denetimsiz kaldı.
Osmanlıdan kalma icazetli ulema, fukaha ve şeyhler karanlıklar devrinde bin sıkıntıya ve zulme göğüs gererek, zindanlarda sürünerek, bazen canların feda ederek din, iman, Kur'an, Sünnet, fıkıh, Şeriat için çalıştılar. Sayleri meşkur olsun, Allah onlara rahmet eylesin.
Onlar da bu dünyadan göçüp gittikten sonra Ümmet-i Muhammed dehşetli bir fetret çağı yaşamaya başladı. Ehl-i Sünnet ve Cemaat sarsıldı. Ortaya bir sürü müctehid taslağı ve bozuk fırka çıktı. Re'y ve heva üzere yazılmış Kur'an mealleri, tercümeleri, tefsirleri, bozuk din kitapları yayınlandı. Din konusunda söz ayağa düştü.
Kur'andaki 300 hüküm ayetinin tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığı iddia eden Fazlurrahman mezhebi yayıldı.
Dört hak fıkıh mezhebi inkar edildi, hatta mezheplere puttur diyenler görüldü.
İki büyük Ortadoğu ülkesinden gelen petro-dolarlarla Ehl-i Sünnet'in temelleri dinamitlendi.
ABD'nin, AB'nin, Siyonistlerin, Haçlıların istekleri doğrultusunda hadis ayıklama faaliyetleri başlatıldı.
İslamcı görünen birtakım münafıklar ve mürailer korkunç yolsuzluklar yapmaya başladı.
İslam düşmanları Müslümanları "Böl, parçala ve hükm et" düsturu icabı paramparça ettiler ve birbirlerine düşürdüler.
Müslümanların bir kısmı futbol kulübü tutar gibi parti tutmaya başladı, holiganlaştı.
Para en büyük değer haline geldi.
Beş vakit namaz terk edildi ve halk şehvetlerine uydu.
Bir kısım sefiller (beyinsizler) İslami ve şer'i tesettürün bile cılkını çıkarttılar.
Yeni çıkartılan Ceza Kanunu'nda zina suç olmaktan çıkartıldı. Müslümanlar buna pek ses çıkartmadılar.
Cemaatçilik, tarikatçilik, hizipçilik, şuculuk buculuk taassubu (fanatizmi, bağnazlığı) aldı yürüdü.
Kur'an kesin şekilde uyardığı halde bir kısım Müslümanlar kafirleri dost ve veli edindiler.
Ümmet, karanlık gecede, yağmura ve fırtınaya yakalanmış, çobansız kalmış, kurtların hücumuna uğramış perişan bir koyun sürüsüne döndü.
Bütün bu hengame içinde Kur'an ve Sünnet yolunda ihlasla hizmet eden şahıslara ve kuruluşlara minnet ve teşekkür borçluyuz.
Lakin memleketin bugünkü haline bakınca yapılan hizmetlerin yeterli olmadığını görüyoruz.
Müslümanların başında bir İmam-ı Kebir olmadan, Müslümanların bağımsız medreseleri olmadan, Şeriata sımsıkı bağlı tekkeleri ve tarikatları olmadan, üniter bir İslami hiyerarşi olmadan bugünkü kaos, anarşi ve fetretten kurtulmak mümkün değildir.
Memleket korkunç ve dehşetli bir kokuşma bataklığı haline gelmiştir. Bir kısım İslamcılar da bundan nasiplerini almıştır. Din sömürüsü yoktur demek mümkün müdür?
Benim şahsi görüşüme göre bugünkü fitne, fesat, nifak, şikak, isyan, tuğyan ahir zamanda zuhur edeceği bildirilen Mehdi'nin gelişine kadar devam edecektir.
Mehdi zuhur ettikten sonra korkunç, dehşetli, kanlı savaşlar yaşanacak ve büyük miktarda ölümler olacaktır.
Allah'tan ümid kesilmez. Biz Müslümanlar ilim, ahlak, hikmet ve faziletin ışığında doğru dürüst hizmet etmeye devam etmeliyiz.
Her türlü din sömürüsü yasak ve haramdır.
Rüşvet almak ve vermek haramdır. Alanlar verenler Cehennemliktir.
Lüks ve israf haramdır, büyük günahtır.
Ümmet şuuru iyi ve lazımdır, hizip ve fırka taassubu kötüdür.
Müslümanların birbirine düşman olması büyük felakettir.
Namaz dinin direğidir, terk eden merduttur.
Gurur ve kibir kişiyi ateşe götürür.
Gerçek ve icazetli din hocaları, tarikat büyükleri hürmete ve sevgiye layık ve şayandır. Lakin onları putlaştırmak, erbab haline getirmek şirktir.
Her Müslüman kendini, çoluk çocuğunu, yakınlarını ve din kardeşlerini -elinden geldiği derecede- Cehennemden korumaya çalışmalıdır.
Küfre rıza küfürdür.
Kötü düzenin necis ve haram menfaatlerini devşirmek faziletsizliktir. Müslüman kötü düzen ve sisteme razı olmaz ve onu desteklemez.
Bu yangınlar devrinde en büyük hizmet insanların imanını kurtarmak için çalışmak ve bu hizmeti yapanlara yardımcı olmaktır.
Muhlis ve doğru hizmetkarlara selam olsun!..
*(İkinci yazı)
Ah Zekatlar Ah Zekatlar!..
Zekatın şartlarından biri de temliktir, yani para veya mal olarak verilen zekatın mülkiyetinin (sahipliğinin) verenden verilene geçmesidir.
Bir Müslümanın 40 koyunu var, bunun birini zekat olarak verecek, bunu koyun olarak vermesi gerekir. Koyunu kesse, etini kavurma yapsa, fakirlere yedirse zekat olmaz, hayır olur.
Zamanımızda ilmihal bilenler azaldı. Bazı bilenler de ilmihaldeki bilgileri hayata geçirmiyor.
Diyelim ki Müslüman bir grup, cemaat, tarikat, dernek, vakıf, topluluk zekat topluyor, bu zekat paraları kuruluşun bütçesine konuluyor, sonra bu paralarla: İçinde hayırlı faaliyet yapmak üzere bina yapılıyor.
Personele maaş ödeniyor.
Kışın kalorifer yakıt parası buradan alınıyor.
Müdür bey bir iş için Ankara'ya gidecek, onun uçak, otel ve yemek paraları bütçeden/havuzdan ödeniyor. Diyelim ki, binanın kanalizasyonu tıkandı, bu paralarla açılıp temizleniyor.
Açın ilmihal ve fıkıh kitaplarını, zekat paraları ile böyle işlerin yapılamayacağını öğreneceksiniz.
Kur'anda namaz bütün ayrıntılarıyla anlatılmıyor ama zekat anlatılıyor. Müctehid imamlarımız (din önderlerimiz) Kur'anı, Sünneti incelemişler ve zekat ahkamını, en ince ayrıntılarına kadar yazmışlardır. Biz ahir zaman Müslümanları bu hükümlere uymakla yükümlüyüz.
Yine diyelim ki, bir cemaat zekat topladı, bu zekat paralarını bütçesine/havuzuna koydu ve Ramazan'da içkili lüks bir otelde iftar ziyafeti verdi. Elimizi vicdanımıza koyalım ve soralım: Bu yapılan doğru mudur? Elbette değildir.
Kitaplarımız Allah yolunda cihad edenlere zekat verileceğini yazıyor. Bugün cihadları kendilerinden menkul birtakım naylon mücahidler vardır. Onlara cihad düşer mi? Kesinlikle düşmez. Cihad fi sebilillah eamm (en geniş) manasıyla ele alınamaz. Açın tefsirleri ve bakın.
Geçen sene mübarek Ramazan'da Silvan'da fakir bir vatandaş açlıktan intihar etti. Bunu bütün gazeteler yazdı, tv'ler verdi. İnşaattan düşerek feci şekilde ölen üniversiteli genç de açtı, ninesiyle yaptığı telefon konuşmasında "Nineciğim üç günden beri açım..." demişti... En son haber şu: "Küçük bir bebek açlıktan ölmüş!.."
Müslümanlar zekatlarını öncelikle, Kur'anın, Sünnetin, fıkhın, Şeriatın anlattığı şekilde fakirlere ve miskinlere vermelidir.
Bu memlekette fakir ve miskin bir Müslüman açlıktan intihar ederse, minicik masum bir bebek açlıktan ölürse biz Müslümanlar (kaç on milyon isek) hepimiz derece derece sorumlu oluruz.
Zekat konusundaki tenkitlerim dolayısıyla çok kişinin düşmanlığını kazanıyorum. Bazıları, doğru da olsa tenkitlerden ve uyarılardan hiç hoşlanmıyor. Kendilerini la yuhti ve la yüs'el (hata yapmaz ve sorgulanmaz) mı görüyorlar?
Evet bir kere daha yazıyorum: Zekatlar öncelikle Müslüman fakirlerin ve miskinlerin hakkıdır ve onlara usulüne göre temlik edilerek verilmelidir.
Yine hatırlatıyorum: Tüzelkişilere zekat verilmez. Bu konudaki ictihadlar ve fetvalar geçersizdir.
Zekatlarını Kur'ana, Sünnete ve fıkha, şeriata göre ödemeyenler borçtan kurtulmazlar.
Müslümanlar hayırlı hizmet ve faaliyet yapan cemaatlere, tarikatlara, derneklere, vakıflara yardım etmesinler mi? Öyle bir şey dediğim yok. Elbette yardım edecekler ama zekatla değil. Başka yardımlar, sadakalar, hayırlarla edecekler.
Sadece zekat değil, kurban konusunda da Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı uygulamalar görülmektedir.
Bundan iki sene önce İslami bir kuruluştan bir lokantalar zinciri sahibine telefon gelmiş, "Kurban bayramında şu kadar bin kilo fazla etimiz olacak, bunları satın alır mısınız?" diye.
Ankara adliyesinde üç büyük kuruluş yargılanıyor. Dosyanın konusu: Kurban paraları...