Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Harekette bereket var

Harekette bereket var

Bu yaşta (yaşımda ne varsa artık) neden bu kadar koşturduğumu soranlara, bıkmadan-usanmadan George Herbert Leigh Mallory’nin hikâyesini anlatıyorum...
Mallory (1886-1924), Nepal asıllı bir dağcıydı (Nepal o tarihte İngiliz sömürgesi olduğu için, Mallory İngiliz vatandaşı sayılıyordu).
Bir gün Everest Tepesi’nin (8.882 metre ile dünyanın en yüksek tepesidir) önünden geçerken, aklından şu soru geçti:
“Acaba günün birinde Everest’e de çıkılacak mı?”
Bir süre sonra aynı yerden ikinci geçişinde, Dağcı Mallory’nin kafasında daha değişik bir soru şekillendi:
“Acaba Everest’e ilk kim çıkacak?”
Üçüncü geçişte soru bir kez daha değişti:
“Acaba Everest’e çıkan ilk dağcı ben olamaz mıyım?”
Ancak yalnızca düşünmek yetmez. Eyleme geçmek bir sonraki adımdır. Şayet düşüncelerinizi eyleme dönüştürmezseniz tüm tasavvurlarınız “düşünce”den ibaret kalıp zaman içinde unutulur. Sizden de kimse bahsetmez.
Mallory bunun farkındaydı. O “Everest Fatihi” olarak tarihe geçmek istiyordu.
Son geçişinde kafasındaki tüm “acaba”lar kalktı ve merak karara dönüştü:
“Ne pahasına olursa olsun, Everest’e tırmanacağım!”
Kaplumbağa kabuğunun içinde huzurludur. Orada kaldığı müddetçe kendisi için hiçbir risk, hiçbir tehlike yoktur. Üzerinden kamyon bile geçse etkilenmez. Ancak karnını doyurmak için kabuğundan çıkmaya, yani “risk” almaya mecburdur. Aksi takdirde açlıktan ölür.
George Mallory’nin durumu da budur: Risk aldığı ölçüde yükseleceğinin ve isteklerine ulaşabileceğinin farkındadır.
Hazırlıklara başladı. Ardından denemeler geldi...
Bu denemeler esnasında kimi zaman kaydı yuvarlandı, yaralandı, incindi, kırıldı; ama denemekten asla hiç vazgeçmedi.
Zira “yol yokuş” diye yürümekten vazgeçenlerin hiçbir zaman hedeflerine ulaşamayacaklarını Mallory çok iyi biliyordu.
Öyle bir an geldi ki, İngiliz doktor, onun kırık-döküklerini tedavi etmekten bıktı:
“Çıkmayıver gitsin, sanki ne var o dağda?” diye tepki gösterdi.
Mallory, dalgın dalgı Everest’e baktı, parmağını dikti ve şu şahane cevabı verdi:
“Çıkacağım, çünkü dağ orada!”
Bugün de çok şey olduğu yerde sevgili dostlarım! Siz ulaşmadığınız müddetçe de öyle kalacaklar.
Nihayet Mallory, 1924 yılında bir ekip oluşturup Everest Tepesi’ne tırmanmaya başladı. Sonra tek başına denemeye karar verdi: 8 Haziran’da arkadaşı Andrew Irvine’i alarak ekipten ayrıldı ve tek başına zirve yapmaya kalkıştı.
Hesaba göre genç ve deneyimsiz Irvine, malzemeleri taşıyacak, zirveye ise Mallory ulaşacaktı.
Onlardan bir daha hiç haber alınamadı. Mecburen “Everest’e ilk çıkan dağcı” unvanı 29 Mayıs 1953’te zirve yapan Sir Edmund Hillary ile Şerpa Tenzing Norgay’a verildi.
Aradan tam 75 yıl geçti. 1999’da Everest’e tırmanmaya çalışan bir ekip, eriyen buzullar arasında Mallory’nin donmuş cesedini buldu.
Mallory’nin cesedini Amerikalı dağcı Conrad Anker bulmuştu. Mallory, canlı gibiydi. Gözlerini yamaca dikmiş, öylece zirveye bakıyordu. Bacaklarında iki kırık vardı.
Ardından da bir tartışma başladı: Mallory zirveye çıkarken mi, yoksa dönüşte mi ölmüştü?..
Olay hâlâ tartışılıyor: Bazıları Mallory için “Everest’in ilk fatihi” derken, bazıları zirveye ulaşamadan öldüğünü savunuyor.
Bunlar artık pek önemli değil. Mallory, Everest Tepesi’ne çıksa da, çıkmasa da tarihe geçmeyi başardı.
Önemli olan “sonuç almak” değil, harekete geçmektir.
Hayallerin gerçeğe dönüşmesi harekete geçmeyi gerektirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi