CHP-MHP... Tek hedef?
Açıkça ifade edeyim:
Tek hedef seçim kazanmamak!..
Sanki bir güç, bunlara telkinde bulunuyor:
“Tamam, ayakta kalacak kadar oy alın ama sakın ola iktidarı devirecek kadar başarılı olmayın...”
CHP’den başlayalım...
Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten de “iktidara gelmek isteseydi”, hem de seçimlere “birkaç haftalık” süre kalmışken...
İmam Hatiplerin de aralarında bulunduğu “meslek liseliler” için “Polislik” yolunun kapatılmasını talep eder miydi?..
Bunun için “Anayasa Mahkemesi”ne başvurmak ne biçim bir akıldır?..
CHP’li Eskişehir-Tepebaşı Belediyesi’nde ve CHP Balıkesir Teşkilatı’nda yaşananlara bakın...
Kılıçdaroğlu’nun, cami gibi “yüzde 99’un üzerinde ittifak sağladığı” bir mekânın “ucûbe” olarak nitelendirilmesine, “Başörtüsünün üzerine kırmızı iç çamaşırı çekilmesine” neredeyse “tam destek” verir tavırlar içine girmesi...
Tam da seçim arifesinde, “Başlarını örtüyorlar çünkü kendilerini insan olarak görmüyorlar” yollu CHP Teşkilât zırvalarına “sessiz” destek vermesi...
Başbakan’a saldırabilmek için “Allah(C.C.)”ya bile saygısızlık etme cüretini ortaya koyabilmesi...
Bütün bunlar ve benzerleri neyin aklıdır?..
Emin olun, Sivas provokasyonunda kullanılan “Salman Rüşdî çocuğu” Aziz Nesin bile bir parti kuracak olsaydı, yapmazdı bu kadarını!..
Öbür tarafa bakın;
Devlet Bahçeli, genel müdürlük döneminde Ülkücülere kan kusturmuş olan Kemal Kılıçdaroğlu için, “başarılı bir öğrenci ve başarılı bir bürokrattı” demekle yetinmedi...
“Erdoğan-Kılıçdaroğlu” atışmasına,
‘Kılıçdaroğlu’nun başarıları ortadayken onu ‘Kasetle gelen Genel Başkan’ olarak nitelendirmenin ne kadar büyük bir “haksızlık” (!!!) olduğunu öne sürerek katıldı...
CHP Genel Başkanı’nı savunmak için Erdoğan’a saldırdı.
Bir başka mesele;
Hangi akla hizmetle “Fethullah Gülen Hocaefendi Cemaati”ni karşısına aldı ki Sayın Bahçeli?
Hangi akla hizmetle, MHP’nin düşünce eksenindeki vatandaşlarımızın okuduğu, izlediği medya organlarına “Genelkurmay usûlü akreditasyon” uyguladı?..
Mansur Yavaş’ı bilirsiniz...
Beypazarı’ndaki “müthiş” başarılarının ardından MHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Sayın Yavaş, az daha mevcut yönetimin devrilmesine sebebiyet veriyordu.
MHP’ye büyük hizmetlerde bulunan Mansur Bey’in uyarılarını dikkate almamak, bu başarılı siyaset adamını adetâ “adam yerine koymamak” ve derdini “Bir mektupla” dile getirmek zorunda bırakmak hangi aklın eseridir?..
Mansur Bey’den istifade, Ankara için en az “artı iki” vekil anlamını gelirdi...
Bahçeli, tuttu bu imkânı da elinin tersi ile itti...
•
CHP ve MHP’nin Ergenekoncuları aday yapmaları ve dahi “oralardan” aday yapmaları da her iki parti açısından handikaplara ilave handikap!..
Misalleri uzatmak istemiyorum; her iki parti de “adeta” seçim başarısı istemediklerini ortaya koyuyorlar bu tavırları ile...
Sanki böyle bir “mutabakat” var...
Unutmadan dikkatlerinize sunmuş olayım; “Baykal kasetine” dört elle sarılan, kasetin yayınlanmasının hemen ardından “Baykal artık gitmeli” kampanyası başlatan “Bir Kısım Medya”nın tavrı da ilginç...
Bu medya organlarının “MHP Genel Başkan Yardımcıları”ndaki “hâl ve hareketlere ilişkin” kasetleri görmezden gelmemekle birlikte, MHP’ye fazla da zarar vermek istemez tavırlar içine girmeleri mânidar değil mi?..
Sanki şöyle bir mutabakat var:
MHP’ye birazcık oy kaybettirilecek ama bu kayıp “baraj altında” bırakacak kadar olmayacak!..
CHP, birazcık oy artıracak ama bu artış hiçbir zaman “Ana muhalefet pozisyonunu” değiştirecek kadar olmayacak!...
Ben böyle bir “örtülü mutabakat” görüyorum...
Görüşüme katılmayan, CHP ve MHP yönetimlerinin üst üste bu kadar hata yapıyor olmalarına izah getirmek mecburiyetinde kalır!..
İktidar olmaktan korkuyorlar arkadaş...
Vaaa mı bütün bunların başka bir izah tarzı?..