Yalanları deşifre etmek kabahat mi?
Toplumsal Tarih dergisinin mayıs sayısında, İş Bankası Müzesi küratörü Prof. Zafer Toprak ile yapılmış bir söyleşi var.
Derginin yayın yönetmeni Ahmet Akşit'in sorularını cevaplarken, Zafer Hoca bir yerde şöyle demiş:
"Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecini hor görmemek gerekiyor. (...) Liberal kültür düne verip veriştiriyor. Oysa ülke 1923'ten bugüne çok yol kat etti."
Hocanın, " Liberal kültür düne verip veriştiriyor " sözüne takıldım:
Liberal kültürün "dün" ile yani tarihle bir alıp vermediği yok.
Liberal-demokrat yaklaşımın ' hasmı', tarih değil, o tarihi bugün " kendi çıkarları için " kullananlar.
70 yaşında bir tanıdığım var. Sürekli gazete okuyor. TV haberlerini ve tartışma programlarını kaçırmıyor. Aklı, mantığı, zekası ve genel kültürü yerinde.
Pazar günü görüştük. "Sizin Engin Ardıç yazmış... Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, meğer ikinci kez evlenmiş. Valla bilmiyordum" dedi.
Yukarıda saydığım niteliklere sahip bir insan bunu nasıl bilmez?
Evet, bilmez! özel bir çaba sarf etmeden öğrenemez.
çünkü Türkiye'de yaşıyor ve çocukluğundan beri çarpıtılmış bir tarih anlatımına maruz kalıyor.
Bu çarpıtılmış tarihe, ' resmi tarih' diyoruz. Okullarda öğretiliyor, yetkililerce ve medya tarafından dile getiriliyor.
Resmi tarihte yer alan somut veriler (isimler, yerler, vb.) doğru elbette. Buna karşılık yorumların neredeyse tamamı çarpık durumda.
Resmi tarihte çeşitli olaylar ya 'abartılarak' ya da 'önemsizleştirilerek' bize sunulur. Ya da toptan es geçilir, unutturulur.
Engin Ardıç, Zübeyde Hanım'ın hayatından bazı 'kesitler' anlattı ya... Yaygarayı kopardılar: "Hakaret ediyor!"
Gerçeği yazmak kabahat oldu.
üstelik Ardıç'ın okurlara sunduğu kesitler arasında, o sırada Eskişehir'de bulunan Mustafa Kemal'in, 14 Ocak 1923'te İzmir'de vefat eden annesinin cenaze törenine gitmeyişi... Yaveri Salih'e (Bozok) telgraf çekerek gerekeni yapmasını isteyişi yoktu mesela.
Onu da yazsa, ne diyeceklerdi acaba? Ben geçen yıl burada değinmiştim de; günümüzün moda tabiriyle çıldırmışlardı.
Bu pek çılgın zevatın ortak özelliği, o tip konularda cahil olmaktır.
Psikiyatr Vamık Volkan ile tarihçi Norman Itzkowitz'in 11 yıl uğraşarak yazdığı ' ölümsüz Atatürk' adlı ' psikobiyografi'yi okusalar, tımarhanelik olacaklar herhalde.
Aslından okusalar da fark etmez: Yanlışlıkla günah işleyen sofu dindarların telaşıyla tövbe edip öğrendiklerini anında unuturlar.
Meraklısı için: Yazarları birer Atatürk hayranı olmasına rağmen, 1984'te ABD'de yayınlanan ' Immortal Atatürk'ün Türkiye'ye sokulması önceleri yasaktı. 1998'de Bağlam Yayınları tarafından Türkçeye çevrildi.
Başa dönersek...
" Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur "... " İstikbal göklerdedir "... " Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır ."
Bir uzman olarak Zafer Toprak, dağlara taşlara, spor akademilerinin girişlerine, havaalanlarına, afişlere, ilanlara, kitap kapaklarına yazılan yukarıdaki sözlerin " Atatürk'e ait olmadığını " benden iyi bilir.
Bu yalanları dolaşıma sokanların amacı, bize tarihi öğretmek olmasa gerek.
Bir yandan " Atatürk, laiklik, çağdaşlık " nutukları atarak, öte yandan tarihimizi istismar ederek, otoriter bir ideolojiyi yaymaya çalışan sahtekarların ipliğini pazara çıkarmanın nesi yanlış?
özetle: Zafer Hoca yanlış biliyor; evet biz verip veriştiriyoruz ama 'düne' değil, ' bugüne'. Gerçeğe değil, yalanlara. ölülere değil yaşayanlara.