Anneler günü
ANNELER Günü’nü kutlamak için küçük oğlumla birlikte güzel bir otelin restoranında yer ayırtmıştık. Pazar sabahlarının tembelliğini üzerimizden attıktan sonra ‘brunch’ için restorana gittik.
Kalabalık. Büyükannelerle torrunların muhabbetini gören eşim Tülin imreniyor, “inşallah bir gün bize de babaanne, büyük bana diyenler olur...”
Ben de tabii yürekten “inşallah” diyorum.
Hele küçük çocuklar... Bayram gibi süslenmişler, cıvıl cıvıl... Gerçi Anneler Günü ama bir yönüyle de çocuklar günü.
Hele küçük, sevimli yaramazlar... Sevinç çığlıkları insana mutluluk duygusu veriyor.
Kimisi annelerinin hediyelerini evde vermişler, kimisi restoranda veriyor. Tabii annnelere verilen hediyelerin sponsorları babalar...
Doğrusu, anneler günü babalar gününden daha duygulu ve daha heyecanlı oluyor. Hiç şikâyetçi değilim. Eşimin mutluluğunu görmek ve kendi annem Fadime hanımı anmak ve ruhuna fatiha göndermek beni de mutlu ediyor.
Çocuklar büyür mü?
Bu sene bizim evde Anneler Günü kutlamasının bir özelliği var. Küçük oğlum Ertuğrul, “sosyal kalkınma” konusunda master yaptığı Amsterdam’dan annesinin gününü kutlamak için İstanbul’a gelmişti.
Gelişi bir sevinç, anneler günü için gelişi daha bir sevinç sebebi...
Bebekliğini, küçük çocukluğunu, lise, üniversite yıllarını hatırlıyoruz. “Artık master yapıyor, büyüdü” diye seviniyoruz. Ama hâlâ “evin küçük çocuğu”, özellikle annesinin gözünde...
23 yaşındaki oğlana Amterdam’a döndüğünde gıdasına dikkat etmesini, uykusunu ihmal etmemesini falan tenbih ediyor; börekler çörekler yapsa götürür mü diye soruyor.
Çocuklar anne ve babaların, hele de annelerin gözünde hem büyüyorlar, hem hep böyle ‘cocuk’ duygusuyla görülmeye devam ediyorlar.
Çok güzel bir duygu... Belki de Allah’ın insanoğluna, hatta bütün canlılara bahşettiği en asil duygu...
Hayatın en aziz değeri
Bayramları, kandilleri, yılbaşlarını, anneler, babalar, sevgililer günlerini, doğum ve evlilik yıldönümlerini ben seviyorum. Sevmenin ötesinde insanlığımızı hatırlamak bakımından çok yararlı da görüyorum.
“Kapitalizmin tüketim kültürü... Sevgi ve saygıyı bir güne hasretmek” falan gibi eleştirileri zırva buluyorum.
Hediye kötü bir şey mi? Kapitalizmden önce de vardı. Hediye, temsil ettiği insani ve manevi duygularla değerlidir.
Hayatın hay huyu içinde bu duyguları bize daha bir yoğun yaşatan özel günlerin bulunmasının neresi kötü?
Totaliter rejimlerde siyasi niteliği bulunmayan böyle insani adetlere hoş bakılmaz. Komünizmin azgın zamanlarında yasaklanmıştı bile, “yozlaşmış burjuva adetleri” diye... Nazi Almanyası’nda yılbaşı kutlamaları bile ancak Nazi marşlarıyla Führerli hediyelerle yapılabilirdi.
“Siyaset”in olağan ve gerekli alanından taşarak bütün hayatı kuşatmasıdır bu; yani totalitarizm!
Anne, baba, evlat, eş, sevgili duyguları... Bir adım daha, şiir, müzik,, estetik, sanat, zarafet...
Siyasi duygular bunları ‘işgal’ edecek kadar azgın olmamalıdır!
Kendimizi siyasete fazla mı kaptırıyoruz? Aman bu insani değerleri ihmal etmeyelim.
Başta şehit anneleri ve eşim Tülin olmak üzere, yaşları benden büyük ve benden küçük bütün anneler, ellerinizden öpüyorum... Hayatımızın en aziz değeri sizlersiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.