Faruk Çakır

Faruk Çakır

İlla ki tedbir alınmalı

İlla ki tedbir alınmalı

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun (BTK) 22 Şubat 2011 tarihinde 2011/DK-10/91 sayı numarası ile almış olduğu ‘’İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar’’ kararı 22 Ağustos 2011’de yürürlüğe girecek. Kararın yürürlüğe girme tarihi yaklaştıkça “internette sansür” tartışmaları da alevleniyor.
BTK’nın aldığı ve Ağustos 2011’de yürürlüğe girmesi beklenen karar, aslında doğrudan bir “sansür” getirmiyor. Uzmanların ifadesine göre, isteğe bağlı olarak bireysel kullanıcıların 4 ayrı “güvenli internet paketi”nden birini (standart, çocuk, aile ve yurtiçi internet profili) tercih edebilecek. BTK Başkanı, “Şu andaki konumunda kalmak istenelerin herhangi bir şey yapmaları gerekmiyor” da demiş. (Taraf, 6 Mayıs 2011)
Elbette ‘zorla güzellik’ olmayacağı gibi, tek başına ‘sansür’ de kötülükleri yaymayı engellemeye yetmez. Bununla birlikte, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” de diyemeyiz. “Sanal dünya”nın, internet aleminin en başta çocuklar olmak üzere hepimizi ciddî anlamda tehdit ettiğinin farkına varmalıyız. Nedir bu tehditler? Çocukların ve gençlerin kalbini öldürmek için yayın yapan müstehcen siteler var. Eğer kontrol altına alınmazsa, herkese zarar verebilecek sayıda dolandırıcı, yanlış yönlendirici ve gerçek kimliğini gizleyen her türlü ‘düşman’ var. Bunlara karşı bir tedbirin alınması gerektiği muhakkaktır. Yoksa, ‘sanal alem’in gerçek yaralarıyla karşı karşıya kalırız ki, o yaraları tedavi etmeye elimizdeki ‘ilâç’lar dahi kâfi gelmeyebilir.
Bilhassa internet dünyasındaki ‘sansür’e karşı çıkarken, itiraz ederken bunları da düşünmek durumundayız. Toptan bir bakış açısıyla “hiçbir kontrol olmasın, isteyen istediği gibi yayın yapsın” demek mümkün mü? Nasıl ki “özel hayat”ın dokunulmazlığı ya da masumiyetinden bahsedip ve onu hedef alan yayınlara itiraz ediliyor; aynı şekilde “manevî değerler”i hedef alan yayınlara da itiraz edilmeli ve bu itiraz hiçbir şekilde “sansür” olarak yorumlanmamalı. Çünkü “sanal alem”in başta çocuklara ve bir bütün olarak cemiyete verdiği zarar tahminlerin çok üzerinde. Sanal âlemdeki yayınlar dolayısıyla aileler dağılıyor, çoğu zaman gençler bunalıma sürükleniyor. Bu bakımdan ‘uyuşturucu’ diye adlandırılan ve gerçekte ‘öldürücü’ olarak isimlendirilmesi gereken ‘zararlı maddeler’le mücadele edildiği şekilde, bu ‘zararlı yayın’larla da mücadele edilmelidir. Bu mücadelenin ‘devlet’ eliyle mi yoksa özel sektör eliyle mi yapılması gerektiği ayrıca tartışılır, ama tartışılmayacak olan bu zararlı yayınlarla mücadele edilmesi gerektiğidir. Keşke sivil toplum kuruluşları bu konuda daha gayretli olsa da bu yayınların toplumda meydana getirdiği çöküntü dört başı mamur bir şekilde ortaya konulabilse.
Bakınız, bugün itibarıyla meselâ ‘sigara’ya karşı başlatılan mücadeleyi garip karşılayan ya da “Sigara ile yürütülen mücadeleden vazgeçilsin” diyen var mı? Varsa da ancak marjinal gurup olabilir. O halde, siyaraya karşı gösterilen hassasiyet, niçin sanal alemdeki müstehcen yayınlara karşı gösterilmesin? Neden çocukları ve gençleri “kötü yol”a sevk eden yayınlara bir kural getirilmesin. Böyle çalışmaları yapmak neden ‘sansür’ diye adlandırılsın?
Tabiî ki “güvenli” denilen sitelerin de ne kadar güvenli olduğu ayrıca tartışılır. Bugün itibarıyla bile, bazı gazetelerin internet siteleri çok mu masum? Yaptıkları yayınlar, yayınladıkları fotoğraflar “gazetecilik ilkeleri”yle ne ölçüde bağdaşıyor?
Daha fazla tahrip olmadan ne edip etmeli, “zararlı yayın”lara engel olabilecek bir sistem kurmalıyız. Çocuklarımız, kendimiz ve “huzurlu bir dünya” için bu şart...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi