Oy dertlerim, oy!
Ne yazık ki ülkemizdeki sistem, insana değil de ‘boya ve badana’ya öncelik verdiği için bütün bir milleti ‘dertli’ hale getirmiştir. Neticede Anadolu insanı, bilhassa çilekeş ninelerimiz; ‘torun’larının yaptıklarından dolayı sıkıntıya düştüklerinde “Oy dertlerim, oy” diyerek problemleri aşmaya çalışırlar.
Geçen günlerde yapılan bir ihale de bize bu sözü, bu deyimi hatırlattı. Malûm, seçim yılındayız ve Haziran ayında yapılacak olan milletvekili genel seçimlerinde milyonlarca kişi oy kullanacak. İşte seçimlerde kullanılacak oyların basılması için açılan ihalede belki de son yılların en garip hadisesi yaşandı. İhale şartlarına konulan bir madde sebebiyle en başta “matbaaların rekabeti” önlenmiş oldu. Neticede 2 firma ihaleye girdi ve nisbeten az rakam teklif eden firma bu işi diyelim ki 12 milyon liraya kazandı. Bu neticeye itiraz edenler çıktı ve ihale iptal edildi. İkinci defa açılan ihaleye bu defa 5 firma katıldı ve neticede aynı iş 1 milyon liranın daha altında bir rakamla hem de aynı firmaya ihale edildi. Yani birinci defa “Bu işi 12 liraya yaparım” diyen ve ihaleyi kazanan firma, sonradan ne sebeple olursa olsun aynı işi 1 (bir) liraya yapmaya razı oldu ve işi aldı.
Bu gelişmeler sonrasında, “Oy dertlerim, oy” dememek mümkün mü? Önce 12 milyon TL’ye ihaleyi kazanan, itiraz sonrası aynı işi 1 (bir) milyon TL’nin altında bir rakamla yeniden kazanan işadamı, “Vatan-millet ve demokrasi sevgisi ile zararı göze alarak bu işi üstlendik” demiş. (Hürriyet, 8 Mayıs 2011)
Elbette “Niçin zarar ettin?” diye soracak değiliz. Ancak bu netice, bundan önce yapılan benzer bütün ihaleleri de mercek altına almak gerektiğini hatırlatmıyor mu? Zaman zaman, ihalelere ‘fesat’ karıştırıldığıyla ilgili tartışmalar yapılır. Bu da gösteriyor ki devletin bütün ihalelerine ‘fesat’ karıştırılmamış olsa Türkiye çok daha önce meselelerini halledebilirdi. Devlet eliyle zengin olmak aslında tarihe karışmalı. Elbette her iş bir bedel karşılığı yapılır, ama akla hayale gelmeyecek şekilde ihale kurnazlıklarıyla zengin olmak devri sona ermelidir. Bu neticeden sonra ihalelerde oluşan fiyatların hak edilen fiyatlar olduğuna nasıl ikna olacağız?
Bir de ihalelere yazılan bazı şartların en başta rekabeti devre dışı bırakması var ki bunu da kabul etmek mümkün değil. Oy pusulalarının basılması işinde de zaten bu mesele problem olmuş. Öyle şartlar ileri sürülüyor ki, duyanlara “Tamam bu ihale filan firmaya verilmek üzere hazırlanmış” dedirtebiliyor. Benzer şikâyetleri daha önce de çok dinledik. Geçen yıllarda benzer bir şikâyeti Gaziantep’deki işadamlarından dinlemiştik. Özetle şöyle diyorlardı: “Biz bazı yabancı ülke orduları için araç, gereç ve silâh malzemeleri üretiyoruz. Ama kendi ordumuz için açılan ihalelere giremiyoruz. Bu konudaki ihalelere girmemiz en baştan engelleniyor. İhalelerde öyle şartlar yazılıyor ki, değil Gaziantep’deki, Türkiye’deki hiç bir firma o şartlara uymuyor. Mesela diyorlar ki: ‘Bu ihaleye ancak sermayesi 5 milyar dolar olan firmalar girebilir.’ Ee, Türkiye’de bu kadar büyük sermayesi olan kaç firma var? Bu şartlar otomatik olarak bizim önümüzü kesiyor. Bunlar mutlaka düzeltilmeli, önümüz kesilmemeli.”
Oy basımı için yapılan ihale de bir defa daha ortaya koydu ki, Türkiye’deki ‘sistem’de derin bir problem var. Bu ihale vesile olsun ve bundan sonra yapılan ihaleler daha şeffaf, daha akla yatkın, daha hakperest şekilde neticelensin.
İnanın, ihalelerdeki ‘fesat’ en az ‘carî açık’ kadar tehlikeli bir haldir. Fesatçılara imkân tanımayalım, sıkıntıları aşalım inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.