'Kötü şeyler'e kim karar veriyor?
12 Haziran yaklaştıkça, şiddetin tırmanacağı endişesi de artıyor. Silopi'de bir polisin uzaktan açılan ateşle öldürülmesi, 'kötü şeyler olacak' tehdidinin fiilî sonuçlarından biri.
Elazığ'da kamu araçlarının kundaklanması gibi, doğrudan halkı tedirgin etmeye yönelik kitlesel şiddet eylemlerinde artış var. PKK-BDP çizgisinde duran Halk İnsiyatifi, AK Parti binalarına yönelik Türkiye sathında saldırılarda bulunacaklarını ilan ediyor. Demek ki üretilen şiddetin tek merkezi var: PKK. Ergenekon'un şiddeti ihaleye çıkardığı ve ihalenin tek taşeron olan PKK'nın üzerinde kaldığı doğru. Ama, Ergenekon'un şiddetten umduğu faydanın, BDP'nin hesaplarına uyması gerekmez mi?
PKK'nın üretimi olan şiddet nasıl bir seyir izleyecek? Kötü şeyler, ne kadar 'kötü' olacak? Doğru öngörüde bulunmak için şu sorunun cevabını aramamız lâzım: Kötü şeylere kim karar veriyor? Kandil mi? Öcalan mı? Aysel Tuğluk gibi BDP'nin bağımsız adayları mı? Farklı bir PKK veya 'derin' PKK mı? İhaleye verilecek dosya nasıl hazırlanıyor? Karar hangi süreçlerden geçerek alınıyor?
Önce şu tespitte uzlaşmamız lâzım. Önümüzde seçim var. PKK'nın ürettiği şiddetin tek amacı, seçim üzerinde etkili olmak. BDP'nin bağımsız adaylarının alacağı toplam oy, ve bu oyun genel oy içindeki oranı seçimden sonra Kürt sorununun seyrini, özellikle anayasal çözümü derinden etkileyecek. BDP, açıkça fiyasko olarak nitelenecek bir oyla seçimden çıkarsa PKK'nın, Öcalan'ın ve BDP'lilerin Kürt siyaseti üzerinde oluşturdukları tekel kırılacak. Şayet açık bir zafer olarak kabul edilecek bir sonuç elde edilirse, PKK 1999'da vazgeçtiği tezlere geri dönecek, vites büyüterek 'Kürt millî hareketi'ni, yani ayrılıkçılığı ileri bir mevziye taşıyacak. Bu yüzden şiddet üretimi konusunda ölçü alınacak tek kriter seçim sonuçlarından ibaret. PKK, BDP'li bağımsız adaylar için seçim kampanyası yürütüyor. Kürt siyasetinin manevra yeteneği yüksek, taktik yaratıcılığı oldukça fazla. Cepheye sürülen her taktik ve örgütsel hamle, 12 Haziran sonuçlarını etkileme amacına göre tasarlanıyor.
Ancak, PKK'nın şu ana kadar görünürde hiç hesaba katmadığı çok önemli bir ayrıntı var. BDP'nin alacağı toplam oydan önce batı şehirlerinde alacağı nisbî oy ve bu oylardaki son seçime göre değişme daha önemli. PKK'nın Kürt siyasetindeki ağırlığı, ancak bu bölgelerdeki başarısı ile devam edebilir. Sadece Güneydoğu'dan ibaret bir Kürt siyaseti kısa zamanda BDP'yi etnik ırkçılığa batmış, hak arayışından uzaklaşmış faşist bir örgüte dönüştürür. Güneydoğu'dan ibaret bir Kürt siyaseti, Kürt sorununu, PKK eliyle devletin geçmişteki resmî tezlerine uygun biçimde bir bölgesel soruna, 'Güneydoğu sorunu'na indirger. Türkiye Kürtlerinin yarıdan fazlası Türkiye'nin batısında yaşıyor. PKK-BDP siyasetinin yerel ölçekte bulduğu her siyasî çözüm -demokratik özerklik dahil- Kürt sorununun bölgesel bir sorun olduğunu varsayıyor.
Geçen hafta Van'daki DTK kongresinde, iddialı bir adım atıldı. Kürt sorununu, haklar temelinde bir anayasal çözüme kavuşturma stratejisinin yerini, 'demokratik özerklik' adı ile başlanan ve ucu açık bir siyasî çözüm aldı. Siyasî çözüm, reel siyasî şartlara göre hedefi değiştiren ve kısmî özerklikten bağımsızlığa kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kuşatan ileri bir safhayı işaret ediyor. Ancak bu çok geniş coğrafî yelpazenin içinde İzmir'in, Antalya'nın, İstanbul'un ve Mersin'in yeri yok. Bu bölgelerde yaşayan Kürtlerin talepleri, ancak haklar temeline dayanan bir çözüme konu edilebilir.
Asıl can alıcı nokta şu: PKK şiddet aracılığıyla oy topluyorsa, bu şiddetin kararını BDP'li adaylara oy vermeyi düşünenler, yani doğrudan halk veriyor. PKK, seçimlere giren bir siyasî parti gibi pragmatik düşünüyor. Anket gibi modern teknikleri o da kullanıyor, seçmeninin nabzını tutuyor. Şiddet oy kaybettiriyorsa, operasyonlarını durduruyor, şiddet çağrılarını geri alıyor. Tersine şiddetin tırmandırdığı gerginlik daha fazla oy getiriyorsa, kanın aktığı musluğu biraz daha gevşetiyor.
Bu taktikler İstanbul'daki, İzmir'deki, Antalya'daki seçmene ne kadar işliyor? Batıdaki büyük şehirlerde seçmenin baskı altına alınması, sandık terörü estirilmesi o kadar kolay değil. Peki batıdaki Kürtlerin kararı ne? Onlar da 'kötü şeyler' bekliyorlar mı?