En az gelişmiş belediyeler
Seçim kampanyalarını yerinden izlemek üzere Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyorum. Her yerin sorunu başka başka.. Ama özellikle belediye başkanlarına bir dokunuyorsun, bin ah işitiyorsun. Adrese dayalı nüfus sistemiyle tespit edilen İller Bankası ödeneğinin, Anadolu’da çok can yaktığını söyleyebiliriz. Küçük ilçelerin, İller Bankası ödeneği dışında geliri bulunmayan belediyelerin hali içler acısı. Sadece “Bu yerlere az para ödeniyor” demek istemiyorum. Ödenen paranın verimli kullanılması meselesi de var. IMF’yi düşünün; Türkiye’ye para verirken bir de uygulamaya yönelik reçete sunuyor ve bunu titizlikle takip ediyordu. İller Bankası da, ödeneği çıkardıktan sonra o belediyenin parayı nasıl değerlendirdiğini takip etse ya.. Mesela şöyle bir manzara ile karşılaşıyoruz: Adrese dayalı nüfusa göre aldığı ödenek 35 bin TL olan bir belediyenin sırf personeline ödediği maaş 40 bin TL.. Üstünü kuşkusuz vergilerden, resimlerden, harçlardan tamamlamaya çalışıyor ama nafile. Bir sürü alt yapı yatırımı yapması lazım, fen işlerini çalıştırması lazım, teknik ekipman vesaire lazım.. Lazım da lazım.. Peki ama nasıl dönecek bu değirmenin suyu? Kavga eşit şartlarda verilmiyor ki. Şişli Belediyesi de aynı yasayla ödenek alıyor İller Bankası’ndan, Adıyaman’ın Gerger ilçesinin belediyesi de.. Ama Şişli Belediyesi’nin vergi gelirleriyle Gerger’in vergi gelirleri eşit mi? Gerger Belediye Başkanı, bölgenin milletvekili adaylarına otobüs tahsis edecek, personel görevlendirecek kadar güçlü mü? Değil. İki köy arasındaki su ihtilafını bile çözmede çaresiz. Peki çare ne? Çare “Pozitif ayrımcılık”.
•
Peki BELDES’ten haberiniz var mı? Az evvel yanıtını aradığımı söylediğim tüm soruları Bayındırlk Bakanı Mustafa Demir’e sordum Samsun’da.. Biliyorsunuz İller Bankası ödeneği, Bayındırlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda. Aynen bu açıklıkta sordum Bakan’a; “Bu şartlar altındaki belediyeler için pozitif ayrımcılık uygulanamaz mı?” ve adını hep duyduğum ancak böylesine verimli kullanılıp kullanılmadığından emin olmadığım BELDES uygulamasının, aslında benim kafamdaki soruların yanıtı olduğunu öğrendim. Zira nüfusu 10.000’in altındaki belediyeler, içme suyu ve yol için, İller Bankası’nın kendilerine sağlayacağı normal ödenekten pay ayırmak zorunda değiller. Doğru projeyle, tüm bu çalışma, aktarılacak ek bir kaynakla sağlanabiliyor. Hatta projesi olmayana proje bile çiziliyor. Bu yerel yönetimlerde bir devrim. Bunu yapıyor adamlar ve bas bas bağırıp reklamını yapmıyorlar.
•
Gelelim işin öteki ayağına, İller Bankası ödeneğinin kullanımına.. Zaten bu sistemin yanlış bir sistem olduğunu anlatmaya gerek yok. Gelişmiş ülkeler bu sorunu fon havuzları ve vergiler yoluyla çözüyor. İnnovatif projeler üzerinden kullanılan kaynaklar ya da merkezi idareden alınan kredilerle. Yavaş yavaş bizim de buna geçmemiz gerekiyor artık. Ama “Mevcut durumda ne yapılabilir?” derseniz, tamamen, verilen paranın takip edilmesi gerektiğini savunabilirim. Şöyle düşünün; belediye aslında tüm işlerini 20 personel ve iki taşeron firma ile çözebilecek çapta. Ama 45 personeli doldurmuş maaş ödüyor. Elbette sağladığınız kaynak da buna yetmiyor. Dolayısıyla İller Bankası’nın, çıkardığı kaynağı koordine edecek bir profesyonel ekiple belediyelere mali program desteği de vermesi, sanıyorum kaçınılmaz olacak. Kalın sağlıcakla.