Kemer sorunu
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın son derece doğru ve anlamlı bir tespiti var: "İktidar en güçlü afrodizyaktır."
Hele Dominique Strauss-Kahn gibi küresel bir iktidara sahipseniz, "Dünyanın patronu" olarak gösteriliyorsanız, "Forbes"in, "Time"ın "Dünyanın en güçlü, en etkili insanları" listelerinde hep en başlara yerleştiriliyorsanız, gücün yapacağı "Afrodizyak" etkisini varın, siz hesap edin.
O kadar baş döndürücü bir iktidarı vardı ki Dominique Strauss-Kahn'ın, daha 5 ay önce "Le Nouvel Observateur" dergisine verdiği demeçte, "Bulunduğum yerden Fransa o kadar uzak ve küçük görünüyor ki..." demişti.
O muazzam güce bir de "Para"yı ekleyin. "Bu formülün eşit işaretinden sonrasına ne yazılabilir" diye sorulsa, özellikle Batı'da, hele hele Fransa'da ezici çoğunluk aynı sözcüğü önerir: Seks. Yani; "İktidar+ para= seks".
Tüm bunlara baştan çıkmaya eğilimli bir karakter de eklenirse, "Şeytanınız hep yanınızda bekliyor" demektir. (Not: Bir kadın ve bir erkek bir odada yalnız kalırsa, mutlaka bir üçüncünün de olduğu söylenir.
O üçüncü, şeytandır.)
Hele bir de şeytanın baştan çıkarmasını önleyecek iradeye sahip değilseniz, yandı gülüm keten helva.
1949 doğumlu Dominique Strauss-Kahn'ın şeytanın tutsağı olması 1984'te başladı. Fransa'nın DPT'sinin başına getirilmesiyle ve aynı dönemde irice bir halkla ilişkiler şirketini yöneten Brigitte Guillemette'le tanışmasıyla.
O tarihe kadar entel sakallı, kalın çerçeveli gözlük kullanan, konfeksiyon giyen bir ekonomi profesörüydü. Birden sakalı kesti, gözlükleri atıp lens taktırdı. Pahalı terzilerin makasından çıkmış takım elbiselerle dolaşmaya başladı.
Bu imaj değişikliğinin arkasında Brigitte Guillemette vardı. Oysa Strauss-Kahn o tarihte 17 yıllık evliydi. Eşi (Marie-Helene Dumas) çocukluk aşkıydı. Bir kalemde boşadı. Brigitte'le evlendi.
1986'da ilk kez parlamentoya girdi. 1991'de ilk kez hükümette görev aldı.
Ve imaj değişikliğinden sonra çevresini de değiştirdi. Artık büyük patronlarla yemek yiyor, dostlarını sadece zenginlerden seçiyordu.
Bu değişikliğin arkasında da bir kadın vardı: Anne Sinclair. Televizyon yıldızı.
Her 4 Fransız erkeğinden 3'ünün düşlerine girecek kadar güzel. Fransa'nın simgesi "Marianne" adı verilen bir kadındır. Her yıl Marianne'ı en iyi temsil edebilecek biri seçilir. 1991'in Marianne'ı Anne Sinclair'di ve Fransa'nın tüm belediyelerini, tüm nikâh dairelerini onun fotoğrafı ya da büstü süslüyordu. O kadar güzel yani.
Strauss-Kahn'ın başı nasıl dönmesin? Brigitte Guillemette'i de bir kalemde çizdi ve o 1991 yılında, Anne Sinclair'le evlendi. Nikâhlarının kıyıldığı belediye salonunda Anne Sinclair'in "Marianne" büstü onlara gülümsüyordu.
Ama o güzeller güzeli kadın bile Strauss-Kahn'ın cinsel doyumsuzluğuna şifa olmadı. Kaçamaklar, hovardalıklar, arkadaşlarının kızlarına sarkıntılığa kadar varan pis zamparalıklar, eş değiştirme kulüplerine katılacak kadar azmalar, fahişelere takılmalar...
Ve hep ört bas edilen rezaletler... Ve hep parti farkı gözetmeyen siyasi dayanışma sayesinde halktan gizlenen kirli çamaşırlar...
Sonunda öylesine zıvanadan çıktı ki, "Madem ki çok güçlüyüm, her şeyi yapmaya hakkım var" havalarına girdi, "Dünyanın efendisiyim" kompleksine kapıldı, "Yasaların kendisi için çalışmayacağı"na inanmaya başladı. Ve de olanlar oldu.
Herkese kemer sıkmayı öğütleyen adamın kendi kemerine sahip olamamasının Şekspirvari trajedisi bu...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.