Kur'an Ahlakının Temel Dinamikleri-1
Kur’an çalışmalarım esnasında Kur’an ahlakının dayandığı sekiz temel taşı tesbit ettim ve bu tesbitlerimi siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.
Tüm peygamberlerin güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiklerine inanırız. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in de “şüphesiz büyük bir ahlak üzere” olduğuna inanırız. Hz. Ayşe’nin ifadesiyle “Onun ahlakı da Kur’an ahlakı” idi. O yaşayan Kur’an’ idi.
Kur’an’ın öngördüğü ahlak, en güzel özelliklerle bezenmiş olarak yaratılan insanoğlunun fıtratını “yaratılışına uygun özü”nü esas alan, yöresel, ırksal veya bölgesel gibi dar sınırlara hapsetmeyen büyük bir ahlak öğretisidir.
Bu ahlak ilk insandan son insana kadar devam edecek genel geçer, üstün niteliklere dayalı değerler bütünüdür. Bu bütünü oluşturan sekiz dinamiği sıralamak gerekirse bunlar:
1. Sahih İman,
2. Tezkiye,
3. Takva,
4. İlim- Hikmet,
5. Sıdk,
6. Adalet,
7. Sorumluluk bilinci,
8. Tasadduk kültürü olarak sıralayabiliriz.
Kur’an’ın çok kısa surelerinden biri olan Asr Suresi tek kelimeyle Kur’an ahlakını özetliyor diyebiliriz. “Asra andolsun ki insanlık hüsrandadır. Ancak iman eden, doğruları yapan ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.”
Bu surede iman, Doğru ve yerinde eylem –ki biz bunu Sıdk maddesi içinde değerlendiriyoruz.- Birbirlerine hakkı –adaleti- ve sabrı –sorumluluk bilincini tavsiyeleşme –tasadduk- maddeleri dile getiriliyor.
Allah gerçek anlamda iman etmeyenlerin durumunu Bakara suresinin 6- 20. ayetlerinde özetliyor. Onların gerçeklere karşı duyarsızlıkları kalpsizlik, kör, sağır ve dilsizlik olarak nitelendiriliyor. Onların ruhsal durumu hastalıklı, içinde oldukları batağın farkında olmayan şaşkınlar ve bozguncular olarak sergileniyor.
Ne yapacağını bilemeyen ve yaptığını da inanmadan yaptığı için bir fayda elde edemeyen kişilik bozukluğu içinde kıvranan kimseler, korku, dehşet ve savrulmuş içinde oraya buraya koşuşan zavallılar olarak zikrediyor.
Gerçekten de iman insanı hayvandan ayıran bilinç boyutudur. Ancak imanın Allah’ın kitabında öğrettiği gibi olması ve içine zulüm karıştırılmaması da çok önemlidir. İçine zulüm karıştırılmış bir iman, hayali, batıl ve seraptan başka bir şey değildir. İnsanı ahlaki temelde yanlışa yönlendirebilir ve insanın mahvolmasına bile neden olabilir. Hanif bir imanın gerekliliğini Rum Suresinin 30-31. ayetleri şöyle açıklıyor:
“Hanif olarak yönünü dine çevir. Allah insanları yarattığında onun üzerinde yaratmıştır. Allah'ın yaratmasında bir değişiklik olamaz. İşte dosdoğru din! Fakat, insanların çoğu bilmezler. O'na ihlasla yönelin, O'ndan korkun ve namazı kılın ki müşriklerden olmayın.“
Yüce Rabbimiz imanı hep eylemle iç içe zikrediyor. Namazı kılmayı müşriklerden olmamanın bir şartı haline getiriyor. İhlas, arınmanın imani boyutudur. O’na yönelmek şirkten arı bir inançla mümkündür. Allah’a yönelmiş bir kalp, kafa ve tüm beden ahlakın yerleşmesi gereken yerdir. Ahlak sadece dil ucuna ve kılık kıyafete yerleşirse, dostlar alışverişte görür bizi. Allah katındaki alış verişte iflas etmiş oluruz.
Tezkiye, her şeyimizle, tüm benliğimizle arınmaktır. Elimiz, dilimiz, beynimiz ve kalbimiz buna ortak olmalıdır. Tüm benliğimizi Kur’an denizinde kirden eser kalmayıncaya kadar yıkamalıyız. İnançlarımızı batıllardan arındırmalı, amellerimize haksızlık, zulüm ve günah karıştırmamalıyız. Şems suresinde: “Nefse ve onu düzenleyene. Sonra da ona kötülüğü ve korunmayı ilham edene.. Ki onu arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüğe gömen ise mahvolmuştur.” Buyrulmaktadır.
Takva, iman ve arınmanın devamlılığını sağlayan bir koruma faktörüdür. Takva yapılanın göstermelikten ve riyadan uzak olması demektir.
“Onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Fakat, O'na sizin takvanız ulaşacaktır. Size doğru yolu gösterdiği için Rabbinizin büyüklüğünü anın diye O, bunları sizin emrinize vermiştir. İyilik edenleri müjdele!” (Hac: 37)
Bu konuya inşallah bir sonraki yazımızda da devam edeceğiz.