“Ağlatan Yazıya” Yorumcular Diyor ki
Bir önceki yazımızda anlattığımız gibi, tanımadığım ama samimiyetine inandığım bir kardeşimiz ağlayarak bana bir mektup yazmıştı. Belli ki aralarında nüans farkı olsa da aynı kökten gelen ve aynı çizgide siyaset yapan insanların değişik partilere bölünmesine ve birbirlerine karşı “din, iman, kitap, ecdad” üzerinden siyaset yapmasına çok içerlemişti.
Özellikle de Mustafa Kamalak beyin “Ey Milletim, kitabınız mı değişti, yoksa siz mi değiştiniz!..” üslubuna çok içerlemişti. Şahsen ben de Mustafa Kamalak Beyi tanır ve severim. Onun bu üslubun insanı olmadığına da inanırım. Ama nasılsa söylenmiş bu ifade biçimine doğrusu ben de razı değilim.
Dikkat ederseniz Mustafa Bey yumuşak bir geçiş yaparak eskiden görülen “Bizansın çocukları, Fatihin çocukları” gibi ayrıştırıcı, bölücü ve hasımlaştırıcı bir üslup kullanmıyor. Mesela Ak Parti ve Has Parti için, “onlar da kardeşimiz, ama yanlış yapıyorlar” diyor benim gördüğüm kadarıyla. Şahsen tanıdığım nazik ve kibar bir adam olan Sayın Kamalak’tan da ben ancak bunu beklerim.
Ama ne var ki bu yapılan işin adı siyasettir, politikadır. İnsan bazen kazanmak adına heyecanlanabilir ve maksadını aşan cümleler kurabilir. Eğer ısrar olmaz ise, bunu da hoş karşılayarak hesaba katmayabiliriz.
Bu arada bazıları “bizim yaptığımız politika değil, siyasettir” dese de bu rejimde hepsi aynı kapıya çıkar. Çünkü bu rejim ülke idaresi için ne yazık ki kömünist, faşist, kapitalist gibi ne kadar …ist partisi varsa hepsine izin verir, sadece İslam Partisine izin vermez. Bu ülkenin yerli düşüncesinin, imanının, medeniyetinin partisine izin vermez. Biz “siyaset”e İslam, “politikaya” …izm’lerin parti mücadelesi desek bile gerçek değişmez: Bu kelimenin birisi Arapça, öbürü İngilizce kökenlidir, hepsi o kadar. Sonuçta bu ülkede gördüğü iş aynıdır.
Bir önceki yazımızı okumayanlar, ya baştaki girişe dikkat etmeli, ya da konuyu daha iyi anlamak için o yazıyı okumalıdırlar. Orada bize son olarak şöyle deniyordu: “Sizin soruma Allah için cevap vereceğinize inancım tamdır. Şimdi bana ne söylerseniz yapmaya hazırım hocam. Buyurun söyleyin.”
Biz de cevap vermeden önce sizin yorumlarınızı almak istedik. Ama biz bu yorumlardan önce yazımızı zaten yazmıştık. Bakalım ne kadar örtüşecek diye merak ediyordum. İşte yorumcularımızın ortak tepkileri:
1- İslam’da particilik yoktur. Bu yolla bir netice alınmaz. Partiyle iktidara gelen temiz de kalamaz. Dünyaya bulaşır, haram yer. Tıpkı peygamberler gibi dini öğrenip, öğretip yaşayarak tebliğ etmeliyiz. İnsanları kazanmalıyız. Özellikle küresel sermaye ve siyonizmin düşmanlığına dikkat etmeliyiz. Cemal Hoca gibiler buna davet etmelidirler. Yoksa vebal altında kalırlar.
2- AKP, SP, HP hatta BBP aynı kökten gelen, aynı değerlere sahip çıkan partilerdir, aralarında anlaşarak birleşmeleri gerekir. Muhalifleri birleşirken kendilerine ne oluyor? Nerde İslam kardeşliği, İslam ahlakı? Bunun tabii sonucu, az olan çokların yanında güç birliği yapmalıdırlar. Birleşemiyorlarsa bile en azından kırıcı olmamalı, dedi kodu yapmamalı, birbirleriyle savaşmamalıdırlar. Cemal Hoca gibiler buna davet etmelidirler. Yoksa vebal altındadırlar.
3- “Milli Görüş” bir cihat hareketidir. Ak Parti ve Has Parti Müslümanların siyasi gücünü bölmüş ve zayıf düşürmüştür. Kurtuluş Saadette’dir. Böyle inanmayan herkes bilerek bilmeyerek İslam Davasına zarar vermektedir. Biz cihadı terk etmeyeceğiz. Zafer sabredenlerin ve inananlarındır. AKP Müslüman mı? Güldürmeyin. Sadece göz boyuyorlar. Halkı soyuyorlar, bilmediğimiz yerlere peşkeş çekiyorlar. Cemal Hoca gibiler bunu görmeyerek insanları AKP’ye davet etmekle (!) büyük vebaldedirler.
4- Ak Parti ülkeye ve Müslümanlara maddi manevi büyük hizmetler vermiştir. Vesayet rejimini değiştirmek için çetelerle ve cuntalarla savaşmaktadır. Yeni ve lehimize bir anayasa için elimize imkan geçmiştir. Böyle bir zamanda onu desteklemeyerek bu imkanı kaçırmak Müslümanlar için büyük bir kayıp olur. Nimetin kıymeti bilinmezse, Allah elimizden alır. O yüzden bu seçimde de AK Partiyi desteklemek icap eder. Cemal Hoca gibiler buna davet etmelidirler. Yoksa büyük vebalde kalırlar.
Bu guruplara dahil etmediğimiz dikkat çeken bir yorumcu da hem soruyor, hem de cevabını veriyor. Maksadı bizi suçlamak. Aynen şöyle diyor: “ya hocam müslüman kürtler kürdistanda sehit olurken, hertürlü iskenceyi devletten ve kafirler partisinden görürken, siz istanbullarda ne yapiyordunuz? kocaman bi hic, o mücadeleci, devrimci, allah yolunda savasan müslümanlara ne kadar sahip ciktiniz? sahip cikmayi birak pkk ile ayni dili kullanip o müslümanlara hizbulseytan,hizbuljitem diyenle (yer yetmemiş. Herhalde “diyenle bir oldunuz” diyecekti.)
Buna da hemen şöyle bir cevap gelmiş: “Etö sanığı eski jandarma gn.komutanı org.şenerin ''bunlar dini bütün kardeşlerimiz'' anlamında ifade kullandığı hizbullah hakkında ne değerlendirme yapılır ki? aynı; pkk nın milliyetçi duyguları yüksek gençleri kandırdığı gibi, bunların da islami duyguları yüksek gençleri kandırıp ölüme götürmesi (kürdistanda değil, türkiye adlı ülkede) iyi mi”?
Bu “Hizbullah” meselesine girmek istemiyorum. Çünkü kafamdaki sorulara net cevaplar bulabilmiş değilim. Şimdilik şu iki sorumu sorayım;
1- Bilgisi ve takvasıyla maruf bir alimden bu ölüp öldürmelerin fetvasını aldınız mı? Bu konuda İslam Fıkhının üçgörüşünden hangisini neden aldınız?
2- Diyarbakır’da İbrahim Sarı gibi bir Müslümanı bir Müslüman nasıl öldürür?
11 sayfalık yorumlar içinde çok orijinal yorumlar da vardı. İşte onlardan birisi: “Kuranı ön planda tutacaklarını söyleyenleri, iktidar olmadan önce ne kadar uyduklarını incelemeli! Bir engel olmadığı halde uygulama yapmıyorsa o belki de münafıktır! desteklenmez! misal; i̇slamın hoşgördüklerini uygulayacağını söyleyen, parti genel başkanlarının sakalllı olmasına engel olmadığı halde sakalsız ise onun, ne olabileceği düşünülür?”
Doğru ya, hani bu Müslümanlara önderlik yapanların sakalları? Sahi Erdoğan’ın, Kamalak’ın, Kurtulmuş’un, Topçu’nun sakalları nerde? Din onları bağlamaz mı, yoksa bir manileri mi var? Vallahi yorumcumuza bravo!
Bir de benimle ilgili konu dışı bir yorum var, ince ayar bir istihza var mı yok mu anlayamadığım için zikretmek istedim: “Sayın hocam, peki siz bu konuda, müslümanların kendi şeriatını yaşaması için ne gibi projeleriniz var. Varsa etkili olabilecek bugünkü ortamda onu düşünelim.”
Sevgili kardeşim, bu konuda 15 kitabım, basılsa bir o kadar daha edecek de bu sitede bulacağınız yazılarım, www.ilimistan.com’da görüntülü veya sesli konuşmalarım var. İlgilenirseniz okur anlarsınız inşallah.
Evet, böyle diyor yorumcularımız. İşin tuhaf yanı, hepsi de bizi suçluyor. Her görüş sahibi sonunda şöyle söylüyor: “Cemal Hoca gibiler buna davet etmelidirler. Yoksa büyük vebalde kalırlar.”
Bundan ne çıkar?
Ne söylersem söyleyeyim, mutlaka birileri beni beğenmeyerek, kınayarak vebal altında bırakacaklar.
Peki, öyleyse ben ne yapmalıyım?
Bunun cevabı çok kolay; kınayanın kınamasına bakmadan Allah için doğru bildiğimi söylemeli ve yapmalıyım. Çünkü herkesi memnun etmek mümkün değildir. Böyle bir şeyi ancak münafık ister ve yapar.
Netice itibariyle bu yazımızda bize ağlayarak mektup yazan kardeşimize yorumcuların görüşlerini aktardık, ama bizzat kendi cevabımızı yazamadık. Onu da gelecek yazıya bırakalım, çünkü yazı gerçekten çok uzadı.