Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Felaketten saadet çıkabilir

Felaketten saadet çıkabilir

“Bizim mahalle”nin değerli bazı yazarlarına göre, büyük bir felaket yaklaşıyor…
çünkü Marmara denizinin dibindeki fay her an kırılabilir, İstanbul başta olmak üzere tüm bölge enkaza dönebilir…
ABD’nin ve İsrail’in İran’a saldırmaları ihtimali var. Bu bir nükleer saldırı şekline dönüşebilir. Bu durumda ilk üç hafta içinde üç milyon insan ölür, ayrıca zehirli radyoaktif bulutlar civardaki ülkelere yayılır ve korkunç felaketlere sebebiyet verir…
Yakın bir gelecekte dünya, bu arada Türkiye temel gıda maddeleri konusunda büyük darlıklar, sıkıntılar, pahalılıklar ile karşılaşabilir, hatta bu yüzden savaşlar çıkabilir...
Terör daha büyük boyutlarda yangınlara sebebiyet verebilir...
Dünya genel bir iktisadi ve mali krize doğru gidiyor. Kriz sebebiyle önce ABD çökebilir, sonra tüm dünyaya yayılıp Türkiye’yi de girdabın içine çekebilir…
Muhterem yazarımızın felaket beklentisine girmesinin başka sebepleri de var…
Ahlâksızlık, iffetsizlik, vatan hainliği, kokuşma, büyük hırsızlık, talan, yalan dolan, halkı aldatma, hortumlama, içki, kumar, fuhuş, suç salgını, uyuşturucu, haram yeme gibi kötülüklerin kol gezmesi…
Müslümanların yüzlerce cemaate, gruba ayrılmasıyla ipi kopan tespih misali bir dağınıklık arzetmesi... ümmet birliği kalmaması, fanatizm ve asabiyetin her yeri sarmış olması...
Allah’ın emirlerine uyulmaması, doğru düzgün namaz bile kılınmaması, paranın her türlü değerin önüne geçmesi, faiz alıp vermenin artık normal sayılması...
Ve yazarımız aklar kara, karalar ak olmuş diye; maruflar münker, münkerler maruf olmuş diye; helâller haram, haramlar helal olmuş diye; ayaklar baş, başlar ayak olmuş, azgınlık ve fuhuş cihanı sarmış, bütün çiviler yerinden oynamış diye yakınıyor.
Manzarayı, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı öncesi manzaraya benzetip felakete davetiye çıkarıldığını söylüyor.
¥
Bendeniz ise yukarıdaki tespitlerin çoğuna katılmakla birlikte, bu tablodan bir felaketin değil, tam aksine, büyük bir saadetin çıkacağını düşünüyorum…
Neden derseniz, hep böyle olur: İnsanlık ne zaman tıkansa, rahmet erişir…
Vaktiyle Nemrut hayatı tıkamıştı, Hz. İbrahim yetişti!..
Vaktiyle Firavun hayatı tıkamıştı, Hz. Musa yetişti!..
Roma despotları hayatı tıkadığında Hz. İsa, Firavun yürekliler tıkadığında ise âlişan Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem (hepsine binler selam) gönderildi.
Hatırlayalım ki, “Cehalet Devri”nin en azgın noktası, “Saadet Asrı”nın başlangıç noktasıdır.
Yine böyle helal harama karışmıştı…
Yine böyle her türlü uygunsuzluk, her türlü kötülük kol geziyordu…
Yine böyle ayaklar baş, başlar ayak olmuştu...
Yine böyle iyiler sindirilmiş, kötüler kol gezmeye başlamıştı…
Bütün çiviler yerinden oynamıştı yine...
Mazlumun ahı kâinatı tutmuştu.
Tam bu kertede Peygamber-i âlişan geldi, yeni bir soluk borusu açıldı hayata.
Kâinatı yoktan var eden Kudret “La taknetu min rahhmetillah” (Allah’ın rahmetinden umut kesmeyiniz) diyorsa, umutsuzluğa düşmemek lâzım geliyor.
Aslında ülkemiz ve dünya için çizilen tablo, vahyin gerekliliğini ve geçerliliğini bir kez daha ispatlaması açısından daha ilginçtir. çünkü beşeri sistemlerin tıkandığına işarettir. Beşeri sistemlerin tıkandığı yer ise, vahyin nefes aldığı yerdir.
Aslına bakarsanız bu tablo İslâmın, yahut (günahkâr bile olsalar) Müslümanların değil, Kant'ıyla, Dekart'ıyla, Aristo'suyla, Weber’iyle, Marks'ıyla, Darwin’iyle Batı’lı tüm “Aydınlanmacı”ların iflasını belgelemektedir.
çünkü önerdikleri “Dindışı yaşam tarzı” çözülüp çökmüştür.
Şu halde bu tablo, “Aydınlanma çağı” düşünürlerinin, Yirminci Yüzyıl içinde yok olup gideceğini söyledikleri dinin zaferi olarak da görülmeye müsait bir tablodur.
Daha kestirme bir ifade ile, tıkanan, Batılı hayat tarzıdır. Savaş-terör, uyuşturucu-fuhuş, ahlâksızlık-sorumsuzluk gibi açmazların içinde tükenmiştir… (Daha geçenlerde Batılı sosyologlardan biri, Batı’nın, geleceği yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, çünkü eğlence dışında dünyası olmayan bir gençlik yetiştiğini söylüyordu).
Bu durumda Türkiye ve dünya, ya kendini yok edecek bir sürece girecek, ya da değişik çözümler bulup uygulayacaktır…
İnsanlık göz göre göre kendini yok etmeyeceğine göre, mutlaka kendini yeniden inşa edecek “Yeni Bir Yaşam Projesi” arayacaktır.
Yani Risaletten (Efendimizden) önceki “Cehalet Devri”, bir kez daha “Saadet Asrı”na dönüşmeye adaydır.
Bu süreçte dindar Müslümana düşen görev, felaket tellâllığı yapmak değil, şimdiden o müthiş “Yürek İnkılâbı”nı kavrayıp özümsemeye çalışmak suretiyle süreci hızlandırmaktır.
Kâinatın Efendisi’ne bugün dünden daha çok ihtiyacımız var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi