Erdoğan'ın elindeki gelecek
Bu ülkenin geleceğini tek başına AK Parti lideri elinde tutuyor. Geri kalanın elinde sakladığı şey sadece geçmişten ibaret. Geleceği durdurmak, geçmişi yaşatmak telaşındalar.
Sadece Erdoğan... Bir politikacıdan yeni dinledim. AK Parti adayı yaşlı teyzenin kapısını çalıyor. 'Ne istiyorsun?' sorusuna sevecen 'Oyunu istiyorum ana.' cevabını veriyor. Yaşlı teyze kaplan gibi 'Sana verilecek oyum yok. Ben oyumu Tayyip'e vereceğim.' cevabını yapıştırıyor. Adaylar, partiler, kurumlar, sözler, politikalar değil; sadece bir kişi. Elinde Türkiye'nin geleceğini tutan bir adam var.
Siyasî rekabeti, bugünü geleceğe taşıyan ilerici güçlerle, eskide direnen ve eski düzeni sürdürmeye çalışan gerici güçler arasında bir mücadele olarak düşünebilirsiniz. Birileri sahip olduğu her şeyi; gücünü, servetini, ayrıcalıklarını sürdürmeye çalışıyor. Bu yüzden yeni olan her şeye direniyor. Onun derdi ülkenin ilerlemesi, milletin refaha ulaşması, devletin güç ve şevket sahibi olması değil; sadece kendisine ait olanı korumak. Ülke küçülmüş umurunda değil. Millet zelil olmuş onun için tasa değil. O imtiyazlarını sürdürdüğü takdirde dünya yerle bir olmuş ona göre fark eden bir şey yok. Bunun için statükonun devam etmesi, eski olanın ayakta kalması ve hükmünü sürdürmesi lâzım.
Bu seçimlerde ortaya çıkan rekabetin, sadece bu tek adamla ülkenin geri kalan siyasî aktörlerinin tamamı arasında sürmesi, bu yüzden tesadüf değil. Hepsinin derdi, Erdoğan'ın elinde tek başına tuttuğu geleceği engellemek. Zamanı durdurmak ve eskiyi sürdürmek. Çünkü o gelecekte onlara yer yok. Onların pörsüyen, tel tel dökülen, bitpazarına dönen yüzlerinde ve ellerinde gelecek kendine yer bulamaz.
Türkiye'nin önünde parlak bir gelecek var. Bu gelecek henüz ortaya çıkmadı; ancak o göz kamaştıran ışıkları ile yolumuzu aydınlatmaya başladı bile. Hepimize bir özgüven geldi. Zincirlenen at şaha kalktı. Gölge etmesinler, önümüze çıkmasınlar başka bir derdimiz yok. O muhteşem geleceğe uzanan yolun son dönemecine giriyoruz.
Yoksulluk bu ülkenin kaderi idi. Değişti. Zelil olmak, geride kalmak, zaaf göstermek alışık olduğumuz bir durumdu. Değişti. Güç, zenginlik, onur ve huzur bu asil millete ne kadar da yakışıyormuş. Önce kendimize, sonra birbirimize güvenmeye başlamadık mı?
Bakmayın seslerinin çok çıktığına. Bu ülkenin geleceğinde bir avuç Marksist-Stalinist militanın Kürt toplumunu esir alması mümkün değil. Hepimize gereken, sabır ve tahammül. Sonuç belli. Eteklerindeki taş bittikten sonra ne yapacaklar? O yüzden silahla sağladıkları vesayeti sürdürmek ve geleceği engellemek için her çareye başvuruyorlar. Tarihin ileriye giden güçlü çarkları arasında öğütülüp kaybolacaklar.
50 yıldır elindeki silahı halka doğrultup, bu koca ülkeyi karanlığa boğmaya, bu asil milleti koyun sürüsüne dönüştürmeye kalkanların zamanı tükendi. Tepiniyorlar, yırtınıyorlar, çırpınıyorlar, şekilden şekile giriyorlar. Ne için? Elindeki silahla saltanat sürmek için. Peki mümkün mü? Küçültmeye yeltendikleri, yoksullaştırdıkları, geri ve ilkel bıraktıkları Türkiye geride kaldı. Artık bu ülkeyi savunsun diye eline verdiğimiz silahı bize doğrultmaya kalktıklarında alıp başlarına çalacak bir adam var önümüzde. Onlar, ya adam olacaklar, hadlerini bilecekler ya yok olacaklar. Bu ülkenin geleceğinde onların zorbalığı, küçük dar dünyaları yer almayacak.
Bir adam elinde bu ülkenin geleceğini tutuyor. Bizim geleceğimizi. Çocuklarımızın, torunlarımızın, torunlarımızın torunlarının hatta en az on neslin içinde doğup hayatını tamamlayacağı geleceği.
Gözümüz o gelecekte. Bizden sonraki kuşaklardan beklediğimiz sadece bir hayır dua. Kendimiz ve onlar için doğru geleceği seçtiğimiz, doğru kararı verdiğimiz için.
İşte o gelecek bizim verdiğimiz kararla bir adamın elinde şekilleniyor, sağlam ve dayanıklı kalıba dökülüyor.