Kim oy veriyor bu adamlara?..
"Kim oy veriyor bu adamlara?" sorusu, bugünlerin en gözde esprisini teşkil ediyor. Araştırmacı gazeteci yazar olarak, neredeyse 75 seneden beri cevabını bulmamış bu önemli soruya bir karşılık olur ümidiyle, bir hafta önce aldığım iki mektubu dikkatinize sunuyorum.
Bakalım kim oy vermiş bu adamlara; o sokakta yürüyen her iki kişiden biri kimmiş anlayalım bakalım... İlk mektup, çok uzaklardan, Avustralya, Melbourne'den geliyor.
*
Gurbet saati gece 11:30'u gösteriyordu. Ailece salona doluşmuş, seçimleri izlemek için hazırlıklar yapıyorduk. Malum sabahlıyacaktık, çünkü bu gün bizim bayramımızdı, hissedebiliyorduk. Bayram telaşı ve hazırlıkları derken kapı çalındı ve kuzenim içeriye girdi. Annem onu görünce çok sevindi, 'Balam bizimle seçimleri izlemeye gelmiş' dedi Erzurum şivesiyle. Ama abim 'Şu televizyonu hele bir kapatın' dedi. Yüzünde ciddi bir ifade, tek eliyle bıyıklarının kenarını kıvırıyor, halımızın göbeğindeki desene iyice bir bakıyordu...
O an sanki zaman duruverdi ve herşey yavaşladı. Hepimizin yüz ifadesi değişti, soldu. Annem ellerini bağrına bastı. Babamın esmer teni kızardı. Ben odadan dışarı fırladım. İki gün sonra hukuk sınavım vardı, stresliydim, emindim ki bu habere bedenim dayanamazdı...
"Başımız sağolsun, anneannem Hakkın rahmetine kavuştu" dedi abim.
Annem derin bir 'ah' çekti. Ağlaması, bağırması gerekirken "Elhamdulillah" dedi. Tam bir Osmanlı kadını. O anda bizlere, çocuklarına örnek olması gerektiğini biliyordu; acısını bağrına basıp yutkundu. "Rabbim evlatlarımıza hayırlı uzun ömürler versin" diye dua etti, ama gözyaşlarını gizleyemedi...
Herkesin şok atlatma metodu farklıdır. Annem konuştukça rahatlayan, iş yaptıkça acısı hafifleyen birisi. Onu konuşturuyor, sessizliğe müsaade etmiyorduk. Gurbetin gözü kör ola! Annem istese bile annesinin cenazesine yetişemezdi ki. 20 bin kilometre az mesafe midir? Ve bu uzaklığın verdiği ayrı bir acı...
Nenem ölümden çok korkardı. Ne kadar ahirete inancı sonsuz olsa bile ölüm deyince ürperirdi. "Aman balalarım beni morga sakın koymayın' diye tembih ederdi, çünkü soğuğa hiç dayanamazdı. Erzurum'dan kalma birşeydi galiba, çabuk üşürdü...
Seçim arefesi nenem teyzemi yine tembihlemiş, "Bak ben ölür-mölürüm, sakın bağıra bağıra ağlamayın; günah, hanım hanım ağlayın" demiş. Teyzem de onu teselli etmiş "Yok ana sen iyisin maşallah". Sabah namazına 80 yaşındaki nenem teyzemi kaldırmış, beraber namaz kılmışlar. 'Ben hasta olduğum için beni kaldırmıyorsunuz' diye çok kızardı ve hasta hasta kendi kalkıyordu. 'Ana çok hastasın, sadece farzı kılsan yeter' diyene her zaman iki çift lâfı vardı. İbadet aşkı her yanını sarmıştı. Aynı hastalıkları gibi...
Sabah kahvaltısını yapıp tekrar dinlenmeye çekilmiş nenem. Bu arada teyzem seçimde oy kullanmaları için belgeleri hazırlıyor... İçinden 'Anam nasıl gidecek oy kullanmaya, ayakta duracak hali bile yok' diye düşünüp duruyor ama nenem oy kullanmada kararlı, hatta bütün çocuklarını oy kullanmaları için iyice tembihlemiş, 'AKP'ye oy vermeyene sütüm helâl değil' demiş...
Ölümden çok korkan nenem, seçim günü vefat etti. Ne bir çırpınma, ne bir bağırma, ne bir haykırış... Vasiyeti üzerine hemen ikindi ezanıyla defnedilmiş ve morga da koyulmamış. Nenemin sıkı tembihlemesi nedeniyle teyzem, aynı gün oy kullanmaya mecbur kalmış. Cenaze evinden çıkıp, önce sakinleştirici iğne vurulmuş, sonra anasına ve memleketine olan borcunu ödemeye gitmiş. Bizim burada gurbet ellerde kullanamadığımız oyu, o kullanabilmiş. Görevliler nenemin soyadını görüp 'Aynı soyadı taşıyan bu kişi de gelecek mi?' diye sorunca teyzemin dili tutulmuş, 'Çok istemişti, ama anam şu an musalla taşında yıkanıyor, gelemez' diyememiş...
*
İkinci mektup biraz daha yakınlardan, Kahraman Maraş'tan geliyor; okuyalım:
"Bizim akaryakıt istasyonumuz var. Şu saatlerde otururken istasyonumuza Arap plakalı bir otomobil girdi park etti. İçinden arkadaşım çıkınca şaşırdım tabi sordum.
Aracın sahibi kayınbiraderiymiş. İsmi A. H., Süleymaniye'de bir okulda müdürmüş. Okulun duvarı üzerine yıkılmış, ayağı kırılmış. Ayağının biri tamamen alçıda olduğu halde bir mezun öğrenci şoförlüğünü yapmış, çile ve sıkıntılarla yolculuk ederek K.Maraş'a oy vermek için gelmiş.
Oyunu kullandı, şimdi Maraş'ta bir hastanede tedavisi devam ediyor...
Benim kalbim rikkatli olmadığı için çok ağlayamadım..." diyor mektubun sahibi son satırda.
*
Daha gümrük destanlarına dokunmadık bile; o dosyada neler var neler var... Nereden baksanız adam başına bin Euro civarında para harcıyor, iki gününüzü telef ediyorsunuz. Niçin? Oy kullanmak için!
*
Kim oy veriyor bu adamlara sorusu yanlış soru; "Bu adamlara bu vazife hissini telkin eden muhabbet mercîi nedir?" diye sorarsanız, belki cevabını bulacaksınız efendiler.