Yeni anayasa, yeni anlayış
Yeni bir anayasa yapılması, belki de hiç olmadığı kadar yoğunlukla kamuoyunca tartışılıyor. Tartışmanın, 12 Eylül 1980 darbesine imza atanların yargılanmasına ilk adımların atıldığı, sorumluların savcılarca ifadelerinin alındığı döneme tevafuk etmesi de dikkat çekici. İnşaallah bu yönde atılan adımlar devam eder ve milletin reyleriyle iktidara gelen hükumetleri silâh zoruyla alaşağı edenlerden kanun önünde hesap sorulur.
Tekrar etmek zorunda kalıyoruz, ama şu bir gerçek ki; 12 Eylül darbesinin millete dayattığı 1982 Anayasası kabul edildiği ilk günden itibaren millete ‘dar’ gelen bir anayasa idi. Kabul edilmeden ve kabul edildikten hemen sonra bu anayasanın değiştirilmesi gerektiğini söyleyenler taraftar buldu. Nitekim, darbeciler gidip de sivil iktidarlar gelince anayasada kısmî değişiklikler yapılmaya başlandı. Her iktidar bir parçasını değiştirdi ve toplamda belki de anayasanın yarısı değişmiş oldu. Fakat anayasanın özü ve temeli değiştirilemediği için sıkıntılar hâlâ devam ediyor.
Mevcut darbe anayasanın değiştirilmesi için dile getirilen bugünkü talep, 3 ya da 5 yıl öncesinin talebinden çok daha farklı. Artık toplumu meydana getiren bütün ‘parça’lar anayasanın değişmesini istiyor. Nitekim, bununla ilgili ciddî çalışmalar da yapıldı, ama şimdiye kadar hayata geçirilemedi. Seçim meydanlarında ‘yeni anayasa’ sözleri tekrarlandığına göre; artık sözde değil özde bir sivil ve yeni anayasa için engel kalmamış olması lâzım.
Anayasanın değişmesi gündeme geldiği her defasında hatırlattığımız bir tesbiti yeniden tekrarlayalım: Hazırlanacak olan yeni anayasa, kurtulmak istenen 1982 anayasasını aratmasın! Böyle bir ihtimal var mı? Akla uzak görünüyor, ama yine de hatırlatma vazifemizi yapalım...
Anayasa ile birlikte değiştirilmesi gereken çok sayıda kanun ve anlayış da var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bunların bir kısmını sıralarken şöyle demiş:
“TOBB olarak 11 yıldır yeni anayasa diyoruz. Bugün çok şükür iktidarı da, muhalefeti de bu noktada birleşmiş durumda. Bu meclisin asıl görevi Türkiye’yi 2023’e hazırlamak olacak, bu da yeni anayasa demek. Almanya’da bir vatandaşın devleti karşısında ne hakkı varsa, ben de onu istiyorum. Fazlasını değil, ama eksiğini de istemiyorum, benim Almanya’daki vatandaştan eksiğim yok. Ben bunu istediğim için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Elimin hür olması, önümün açık olması için buna ihtiyaç var. İkincisi de siyasî partiler ve seçim yasası. Milletiyle vekilin arasındaki bağı güçlendirmezsen her yıl otomatik milletvekili eskitme makinesi gibi çalışırsınız. Vekilin seçilmesinde biz söz sahibi olmalıyız. Yoksa önüne ‘fiks menü’ (fiyatları, içeriği sabit, fazla alternatifi bulunmayan yemek listesi) gelir ona oy verirsin. Hepiniz lidere oy veriyorsunuz ama lideri nerede bulup derdini söyleyeceksin? Üçüncüsü de hukuk, yargı ve kamu mevzuatının düzeltilmesi lâzım. Bir tek hedefimiz var, bu ülkeyi zenginleştirmek istiyoruz. Biz hırsız filan değiliz, kazandığımızı bu ülkenin insanıyla paylaşıyoruz. Bizim önümüzü açın, biz bu ülkeyi 30 yılda 27’inci büyük ekonomiden aldık, 16’ıncı büyük ekonomi yaptık. Avrupa’da satılan beyaz eşyadan biri Türk malı. Bizde petrol yok, altın yok ama müteşebbis var. Biz devletten para istemiyoruz, bizim oynayacağımız futbol sahasını, rakiplerimiz hangi futbol sahasında oynuyorsa aynı standartlara getirin.” (A.A, 17 Haziran 2011)
Türkiye’de yaşayan birinin, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ülke insanları kadar hak istemesi çok şey midir? Hem yeni anayasa, hem de insana insan muamelesi yapan yeni bürokrasi anlayışı istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.