Since 1923
Basit gerçekler mis gibi teoriyi berbad ediyor: CHP'nin seçim kazanamamak gibi takıntısı var; ne zaman sandık görse, FB forması görmüş GS'lı futbolcu gibi eli ayağına dolaşıyor; dizinde derman, ciğerlerinde soluk kalmıyor, yine de bir ümit, "Belki balık kavağa çıkar, belki de bugün güneş batıdan doğar" diye bir bâtıl inanca sarılıp seçime (maça) asılıyorlar ama nâfile.
Guinness rekorlar kitabına kayıtlı en büyük CHP rekoru % 41,38'dir. Bu necib fırkamızın kazandığı son seçimi hatırlayanlarımız ise bugün 70'li yaşları devirmiş durumdalar.
Bir başka basit gerçek daha; Türk milleti, yekûn hattında sağ cenahına oy veriyor ve güveniyor. Sağ partiler kalkınmayı sürüklüyor, ekonomiyi yönetiyor, eğitimi, altyapıyı planlıyor, işsizlikle savaşıyor ama sistemi ıslah edecek esaslı adımlar atmak gerektiğinde CHP'nin çelmesine takılıyor; bir çuval incir hiç oluyor. Ne CHP'yle ne CHP'siz bir durum!
Öyle hazin bir tablo ki, boşa koysan dolmuyor doluya koysan almıyor. Milyonlarca CHP'li yurttaş her seçim dönemi dilhûn oluyor, üzülüyor; partililer birbirine giriyor. Dedikodu, kumpas, klikleşme, kurultay, o olmadı gizli kasetle parti içi dengeleri değiştirme arayışları. İşte yine başladılar: Baykal'la Sav olağanüstü kurultay konusunda anlaşmışlar. Kulisten sızan haberlere göre ikilinin hedefi Gürsel Tekin'i düşürmekmiş. Bizde artık klasikleşmiş bir taktiktir; Ata gücünüz yetmezse hıncınızı eyerden çıkarırsınız. II. Meşrutiyet'in ilk parlamenterleri İstanbul'a geldiklerinde Yıldız Sarayı'nda II. Abdülhamid'in verdiği davete koşa koşa gidip, "Ah efendim, hainler bize gül yüzünüzü göstermediler" diye etek öpme yarışına girmişlerdi de, Selanik menşeli İttihatçıların gözleri, dehşetten fal taşı gibi açılmıştı. Aynı taktiği, Atatürk'ü eleştirmeye dili varmayan bazı CHP'liler de uygular, işi, "Gazi'nin dönemi bambaşkaydı; İsmet Paşa işi berbad etti; halkı CHP'den soğuttu"ya getirirler.
Her seferinde taze bir heyecanla seçime tutunan CHP taraftarlarının, "Benim de bir püskevitim olsa, anne bana niye almıyorsunuz, bizde niye yok?" şeklinde özetlenebilecek derin hayal kırıklığı, demokrasimizin psikolojik travmalarından en önemlisidir. Bir tarafın hep kazandığı, ötekinin kaybettiği bir oyunun tadı kalmıyor: (Bkz. FB-GS maçları!) Durum ciddidir; bir şekilde CHP'lilerin de mutlu olabileceği, ama çok partili, ama demokratik ama çoğulcu bir formül geliştirmek zorundayız.
CHP'lilerin partiyi kapatıp başka partilerde gelecek aramaları çözüm değildir, onu saymıyorum; unutmayalım ki CHP'nin tek başına iktidar olabileceği bir formül arıyoruz! AK Partililer cümleten veya birer-ikişer CHP'ye kayıt olarak partiye hulûl etseler tez zamanda anlaşılır; bu da çıkar yol değil. AK Parti alelacele bir genel kurul yapıp, ismini CHP olarak değiştirse o da olmaz. Yargıtay başsavcılığı ânında müdahale eder. Ne yapsak?
"Saçlarıma ak düştü; sana ad bulamadım" şarkısının dillendirdiği bir açmazdır bu. Mesele mühim, çünkü CHP, CHP'lilere bırakılamayacak kadar önemli bir parti. Bugüne kadar onca anayasa yapıldı, birisi çıkıp, "CHP'yi anayasanın ilk üç maddesine, veya en iyisi başlangıç ilkelerine yazalım ki başına bir kazâ gelmesin" demedi, hep hayret etmişimdir. Bu halkımız da bir tuhaf; ne felaha erdiriyor partiyi ne de ölümüne rıza gösteriyor. İki arada bir derede daimi anamuhalefet görevinin kadrini Baykal'dan başka kimse anlamadı bugüne kadar, fakat iki günde parti kuranlar üç ayda iktidara gelirken, asırlık müessesenin (since 1923), pusula ibresi gibi hep muhalefeti göstermesi hakşinaslık mıdır efendiler?
Söz gelişi, AK Parti'nin politik başarısını tekrarlayan bir CHP tahayyül ediniz. Türkiye uçar vallahi...
Yeni parlamento, anayasadan önce bu meseleyi çözsün; öteki problemler bunun yanında çerez gibi kalır.