İslam’da “İtaat” Meselesini Baştan Alalım mı?
Sevgili okuyucularımız, itaat meselesini bir ucundan yazan geçen yazımızda ummadığımız fırtınalar koptu. Yazının okunması ve yorumlanması sevindirici, ama bazen öyle maksattan uzak yorumlar var ki bendeniz de hayretler içinde kaldım.
Kardeşlerim, tartışalım, fikrimizi yazalım, ama gönül incitmeden, kalp kırmadan, hakaret etmeden. Bir de koca koca hocalarımızı bir kalemde silmeden. Hemen belirteyim, gönlüm ne Hayrettin Karaman, ne Mustafa İslamoğlu, ne Ebubekir Sifil, ne Cüppeli Ahmet Hocanın bir kalemde silinmesine razıdır. Bunlar da insan, elbette hata yapabilirler. Ehli olan seviyesine uygun tenkit eder, yanlışı gösterir. Diğeri hak verir, veya cevap verir, tartışırlar. Biz takım tutar gibi bunların yanında tezahürata girişmeyelim. Hangisinin delili güçlü ise ona hak verelim, yeter.
Bu sayılanlar bu ümmetin yıldızlarıdır. Hepsi de bizim zenginliğimizdir. Zaten alim az yetişiyor. Bir de biz bitirmeyelim lütfen.
Böyle yanlışlıklar tarihte de yapılmış. Biz bunların örneklerini “Alimin Önderliği” kitabımızda yazdık. Niye aynı yanlışa düşelim ki? Allah alimlerimizden razı olsun, onları hatadan korusun, bizleri de onlardan faydalandırsın.
Neyse, biz gelelim asıl konumuza. Malum itaat, emredileni yapmak, yasaklananı da terk etmektir. İsyan da bunun tam zıddıdır.
Yine bilindiği gibi Hz. Muhammed (as), Yüce Allah'ın kendisine bildirdiklerini insanlara ulaştıran bir nebi – resul – elçi olmakla beraber, aynı zamanda hem bir siyasi lider, hem de belli bir dönemden sonra devlet başkanı idi. Onun siyasal egemenliğinin, otoritesinin meşruiyet kaynağı, doğrudan doğruya Allah Teala idi.
Kur'an, müminleri sürekli olarak üç yöne itaata çağırır: Allah'a, Resulullah'a ve ulu’l emr'e.
Allah Rasulü'nün vefatından sonra vahiy gelmediğine göre, ulu'l emr, yani devlet başkanı, otoritesinin meşruiyyetini nereden alacaktır?
Şübhesiz ki Kur'an'dan!..
Meşruiyetin, yasallığın, dolayısıyla itaatın kaynağı İslam’a göre Kur’an’dır. Ancak, devlet başkanına siyasi olarak güç kullanımında yetki verecek kaynak, müslümanların itaat bilincidir.
Elbette bu itaatin iyilik, hukukilik, istişare ve benzeri bazı kayıtları vardır. Doğrusu Kur'an ve sünnet, bütün bu çerçeveleri açıklamış ve yöneticilerin yetki kaynaklarını açık seçik belirlemiştir.
İtaat kelimesi üzerinden Kur'an'a baktığımızda, genel olarak şu maddeleri görürüz:
Allah, kayıtsız şartsız kendisine itaati emretmiştir.(, (Bkz. Al-i İmran 32.132; Nisa 13,59,69,-70; Maide 92 ; Enfal 1,20,46; Tevbe 71 vd)
Allah Teâlâ, peygamberine itaati de emretmiştir.( Nisa, 59; En'am 165)
Bu iki esasa ters düşmemek kaydıyla “ulü’l emr”e itaatı da emretmiştir.(Nisa, 59; En’am, 165)
Bunların aksine kafirlere itaattan sakındırmıştır.(Al-i İmran 149; Kehf 28; Furkan 52; Kasas 86; Ahzab 1-3, 48 vd.)
Münafıklara itaattan sakındırmıştır.( Ahzab 1-3, 48)
Bu anlamda Kur'an’da itaati bildiren en kapsamlı ayet, herhalde şudur:
"Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Peygambere itaat ediniz, sizden olan Ulü'l Emr'e (buyruk sahiplerine) de (itaat ediniz.) Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasule götürün (onların talimatına göre halledin) Bu, hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir"( Nisa, 59)
Ayette geçen "ulü'l emr", yani buyruk sahibi, emir verme yetkisine sahip olanlar'ın kimler oldukları hakkında sahabe ve tabiinin ilk müfessirleri birçok görüşler nakletmişlerdir. Tefsir ve hadis kitaplarında birçok sınıflar sayılmasına rağmen bunları iki kısma indirebiliriz (Bkz.Elmalılı, 3/16; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Şerhinde 11 görüşü, ileri sürenleriyle beraber zikreder. Bkz.8/706-707):
1-Amirler: Devlet başkanından tutun da, onun görevlendireceği bütün bakanlar, komutanlar, valiler, hakimler… gibi idarecilerdir.
2-Alimler: Özellikle ayet ve hadislerden hüküm çıkarma gücüne sahip olan İslam hukukçuları. Bunlar, eskilerin "erbab-ı ehli'l hall ve'l akd" dedikleri işleri görüp sonuca bağlayan, ittifakları bütün ümmeti temsil ederek Kur’an ve sünnetten sonra başlı başına bir şer'i delil meydana getiren (icma), devletin yasama, yargı ve eğitim alanında görev alan veya almayan müctehidler veya alimlerdir.(Konu ile ilgili olarak mesela bkz. Elmalılı, 3/16; Razi, Mefatihu'l Gayb, 10/149)
Yukarıdaki ayet, İslam Anayasasının ve hukuk usulünün – metodolojisinin en temel ilkesidir. Buna göre:
1-Allah'a itaat asıldır. Her müslüman, herşeyden önce Allah'ın kuludur ve O’na kayıtsız şartsız itaat edecektir. Gerisi teferruattır. Çünkü diğer itaatlar, Allah'a itaata ters düşmemek kayıt ve şartıyla söz konusu olabilir. Allah'a itaata aykırı olan her itaat bâtıldır, geçersizdir. Efendimizin (s.a) ifadesi gayet açıktır: "Yaratıcıya isyan olan yerde yaratılmışa itaat olamaz!”(İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte, 6/437)
2-İslamın ikinci temel esası, Allah Rasulüne itattır. Aslında bu bağımsız bir itaat değildir. Yukarıda belirtildiği gibi, meşruiyetini Allah'tan alan bir itaattır. Ama kayıtsız ve şartsız mutlak bir itaattır. Çünkü, Allah'ın bütün emir ve yasaklarını bize bildiren O'dur ve bu konuda yalan söylemesi, emanete ihanet etmesi veya emirleri kendi anlayışına göre değiştirmesi, tahrif ederek bozması asla düşünülemez.(Bkz. Cemal Nar, Alimin Önderliği, “Peygamberde Gizleme Yoktur” başlığı, s. 265-285)
Zira, faraza böyle bir şey olacak olsaydı, Allah Teala kesin ifadesine göre buna asla izin vermez, anında can damarlarını kopararak onu parçalar atardı. (Hakka, 44-48)
İşte bu yüzden O'na itaat Allah'a itaat, O'na isyan Allah'a isyandır. Dolayısıyla her müslüman, Resul'ün verdiği her emri kesinlikle almak zorundadır.
3-Üçüncü esas, Ulu'l emr'e itaattır. Bu, bizatihi kendinden kaynaklanan asli bir itaat değil, tâlî, fer'î, dolaylı bir itaattır.
Dikkat edilirse ayette "Ulu'l emr’e de itaat ediniz” buyrulmayıp, bunlara itaat etmek, peygambere itaat etmeye atfedilmiş, yalnız peygambere itaat etmeye tabi olarak emredilmiş ve bu şekilde tabi olma altında itaat etmenin hem aynı kuvvetle kayıtsız olarak gerektiği gösterilmiş, hem de isyan edilen şeyler de bu hükmün dışında bırakılmıştır.
Bu konudaki hadisler ise çok meşhurdur:
"Allah'a isyan hususunda hiçbir mahluka itaat edilmez"((İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte, 6/437))
"İyi ve faydalı şeylere itaat edilir"94 Hadis-i Şerifleri de bunu açıklıyor.( Buhari, Ahkam 4, Ahad 1, meğuz, 59; Müslüm, İmare 39,40; Ebu Davud, Cihad 87; İbn Mace, Cihad 40; Nesai, Bey'at 34 Ahmed 1/82,94,124 4/426,427,432)
Diyelim ki buyruk sahibi İslam’a aykırı, şeriata ters düşen bir emri verdi. Durum ne olur?
Aslında verilen bilgiler bunu cevaplamaya yeterlidir, ama biz biraz daha derinleştirelim bu meseleyi. Ta ki herkes yerini ve haddini bilsin.
Ama öbür yazıda inşallah.