Nereye Sürükleniyoruz?
Türkiye nehri yatağından taşmış, büyük bir şelâleye doğru hızla akıyor... Seçimler bitecek, Meclis toplanacak, meseleler halledilecek, krizler yumağı çözülecek, memlekete huzur, iç barış, millî mutabakat (toplumsal uzlaşma) gelecek... Bütün bunların hayal olduğu anlaşıldı.
Türkiye'de, bildiğimiz (veya bilmediğimiz) satrançtan bin misli karışık, girift, büyük, dev bir satranç oynanıyor.
İdeolojik vesayet taraftarı egemen azınlıklar ile tarihî devamlılık, millî kimlik ve kültüre saygı ve riayet, çoğunluğun haklarının tanınması ve verilmesi, âdil hukukun üstünlüğü prensibi taraftarları arasında dehşetli bir satranç oynanıyor.
Bu memlekette (asıl kimliklerini bilsinler veya bilmesinler) bir buçuk milyon Kripto Yahudi, bir buçuk milyon da Kripto Hıristiyan bulunduğu realitesinden habersiz kimseler benim bu dediklerimi anlayamaz, beni komplo teorilerine inanan bir paranoyak olarak görebilirler.
Bendeniz bildiğini bilen, bilmediğini bilmek iddiasında olan bir hayalperest değilim.
Evet, Yahudiler 20'nci asırda iki Yahudi rejimi kurmuşlardır.
Bu ülkede iki tarih vardır.
İki kimlik vardır.
İki kültür ve medeniyet vardır.
Bu ülkede dehşetli bir tarihî bir ârıza ve kaza yaşanmıştır.
Tarihte hiçbir ülkenin başına, bizdeki kadar büyük bir kültür, kimlik ve medeniyet kazası ve ârızası gelmemiştir.
Halk yığınları bu ülkede seksen yıldan beri ideolojik bir eğitim çarkı içinde şekillendirilmektedir.
Bu ülkenin maarifi iyi ve vasıflı Türkiyeliler yetiştirmek için değil, resmî ideolojiye din gibi inanan robotlar ve zombiler yetiştirmek için çalıştı. Gerçi başarılı olamadı ama beyinlerde ve gönüllerde büyük tahribat yaptı.
1950'lerde böyle değildi ama artık Türkiye halkı, pek küçük bir azınlık dışında, dedelerinin ve atalarının Türkçe mezar taşlarını okumaktan âcizdir.
Genç nesillere tarih diye kavağa tırmanan balık mavalları, ideolojik masallar okutulmuştur.
Lisede iyi okumuş bir Fransız kaç yüz yıl önce yaşamış Pascal'in, Voltaire'in, Montesquieu'nün kitaplarını okuyup anlayabilir.
Kültürlü ve tahsilli bir İngiliz Shakespeare'i okuyup anlayabilir.
Okumuş bir Alman Goethe ve Schiller'i okur ve anlar.
Lise mezunu bir İranlı, 13'üncü yüzyılda yaşamış Hâfız'ı okuyup anlayabilir.
Lakin lise bitirmiş, üniversitede okumuş, sözde parlak bir tahsil yapmış bir Türkiyeli, 1928'den önce basılmış en basit Türkçe kitapları okuyamaz, hele edebiyatımızın şâhikası Fuzulî Divanının (Latin harflerine çevrilmiş bile olsa) mânasını anlayamaz.
Çünkü resmî ideoloji brehmenleri, egemen azınlıklar, Kriptolar dilimizi kesmişler, korkunç bir lisan tahribatı yapmışlardır.
Onların eğitim sisteminde mantık bile okutulmaz.
Onlar, yakın tarihin en güzel ve sade Türkçesiyle yazılmış Ömer Seyfeddin hikayelerini bile anlamaz mürekkeb câhil nesiller oluşturmuşlardır.
Onlar, millî kimliğimizin ana ve temel unsuru olan Müslümanlığa savaş açmışlardır.
Onlar, birleşip toparlanamasınlar diye, çoğunluğu oluşturan Müslümanları bir sürü birbirinden kopuk, birbiriyle tartışan hizip, fırka, cereyan ve cemaate ayırmışlardır.
Onların Müslüman halka karşı siyaset ve stratejilerinin ilk maddesi böl, parçala ve hükmet olmuştur.
Baskı, zulüm, tehdit altında yaşayan, cahil bırakılan, kimlik ve kültürleri erozyona uğrayan Müslümanların büyük kısmı bu tuzağa düşmüştür.
Bütün bu tahribata, bütün bu topyekun beyin yıkama faaliyetlerine, bütün hıyanet ve sabotajlara rağmen halkımızın büyük kısmı dinine, imanına, dinî kimlik ve kültürüne oldukça bağlı kalmıştır ama güç, şuur ve vasıf bakımından büyük yıkım olmuştur.
Egemen azınlıklar, resmî ideoloji Brehmenleri en çok Ehl-i Sünnet ve cemaati yıkmak, erozyona uğratmak için çalışmıştır.
Bu maksatla meydana bir sürü reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, ılımlı İslamcı, BOP'çu, Kemalist ilahiyatçı provokatör çıkartmışlardır.
Bu memlekette gerçek demokrasi olursa, resmî ideoloji özelleştirilirse, vesayet sistemine son verilirse statükocular, Sezarcılar, Kriptolar, iki kimlikliler, egemen azınlıklar büyük darbe yiyecekler, yerlere serilecek ve bir daha toparlanamayacaklardır.
Bu yüzdendir ki, seçimlerden sonra bir ölüm kalım savaşı başlatacaklardır.
Halk çoğunluğunun oylarıyla başa geçen iktidarın oynanan dehşetli satrancı çok iyi, çok mantıklı, çok hikmetli, çok soğukkanlı, çok hesaplı bir şekilde oynaması gerekir.
Bu satranç partizanlıkla kazanılamaz.
Bu satrancı bilge satranççılar kazanabilir.
Unutulmasın ki, Ermeniler Türkiye topraklarına kesinlikle dönmek istiyor.
Unutulmasın ki, Elen şovenler Megali İdea'dan vaz geçmemişlerdir.
Unutulmasın ki, agresif ve mutaassıp haçlılar, Evangelistler, misyonerler bu coğrafyada tekrar Teslis bayrağını dalgalandırmak emelini besliyor.
Unutulmasın ki, çok gizli BOP protokollerine göre Türkiye'nin mutlaka parçalanması gerekmektedir.
Seçimlerden sonra her yer güllük gülistanlık olacak, Yüce Meclis toplanacak, bütün anlaşmazlıklar halledilecek... Güldürmeyin beni...
Bu memlekette uzun yıllar boyunca inkâr rüzgarları ektiler, şimdi onların fırtınalarını, kasırgalarını, boralarını biçiyoruz.
Egemen azınlıklar öyle kolayca pes demez. Gerekirse iç savaş bile çıkartırlar.
Onların ekmeklerine bilerek veya bilmeyerek yağ sürülmemelidir.
Dehşetli satrançta falso yapılmamalıdır.
Gençlere çok acıyorum...
Bu hengâme içinde hırsızlık yapan, haram rant ve nemalar peşinde koşan, gayr-i meşru yollarla zengin olan, altın ve gümüş, Euro ve Dolar biriktiren gafillere acımak mı lazım, lânet etmek mi gerek bilemiyorum.
Gemi korkunç bir fırtınada bata çıka gidiyor, onlarsa haram servetler edinmek için her haltı yiyor.
Sultan Abdülaziz Han'ın kahpece şehid edilmesinden bu yana bu ülke ne büyük ahlar aldı. Şimdi onların acısı çıkıyor.
Halife-i Rûy-i zemin Sultan Abdülhamid-i Sâni tahtından alaşağı edilip hakaret içinde Selanik'e (Ah Selanik!) sürülmesinin âhı.
Hânedanın ahları.
İskilipli Atıf Efendinin âhı.
Erbilli Şeyh Esad Efendinin âhı.
Yıkılan, satılan, kiraya verilen, düzlenen binlerce caminin, mescidin, medresenin, vakıf binasının, taş mektebin, imaretin ahları.
Sadece Ayasofya'nın âhı bizi yakmaya yeter de artar. Düzlenen tarihî İslam kabristanlarının âhı.
Zikrullaha kapatılan dergâhların, tekâya ve zevâyânın âhı.
İstiklal Mahkemelerinin karakuşî kararlarıyla asılan hocaların, şeyhlerin, dervişlerin, sülahının, mazlumînin ahları.
Erzincan'da şapka kanununu tenkit ettiği için asılan Şalcı Bacı.
Ah ya Rabbi, o kadar ah var ki, hangisini sayacağım.
Ahlar, fırtına olan rüzgârlar, inkârlar, zulümler, idam sehpaları...
"Her şey düzelecek, ufuklar çok pembe, gelecek çok aydınlık, her şey yolunda..."
Pardon, tekrar eder misiniz...