İtaat Etmeme Başka İsyan Etme Başkadır
Evet, o çok önemli uyarıya, o müthiş bir idrake dayanan tembihe şimdi kulak verelim.
Elmalılı Hamdi Efendi bu konuda çok gerekli bir uyarıda bulunur ve Nisa Suresi 59. ayette geçen "sizden olan emir sahipleri" ibaresinde birkaç şeye dikkatimizi çeker. Bu söylenenler bugün Müslümanlar için hayati öneme haizdir:
"Dikkate değer kayıtlardan birisi de, müminlere hitap edilerek "sizden" kaydıdır ki; manası apaçıktır. Müminlerden olmayan idarecilere itaat etmek dinen vacip kılınmamıştır. Bu hususta itaat değil, varsa bir anlaşmaya riayet etmek söz konusu olacaktır.
Fakat itaat etmenin vacip olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışmamalıdır.
İtaatin vacip olmaması, isyan etmenin vacip olmasını gerektirmeyeceğinden, itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır.
İsyan hakkı başkadır, isyan etme vazifesi yine başkadır.
Bundan dolayı buradan, “mümin olmayan bir çevrede, bir ortamda bulunan müminlerin şuna buna karşı isyancı ve ihtilalci bir durumda kabul edilmemeleri ve belki müminlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah'a ve Resulüne karşı itaatsizlikten sakınmak ve aynı zamanda kendilerinden olan idarecilere itaat etmeleri ve tağutlara boyun eğmemenin gerekli olduğunu” anlamak gerekir.”(Elmalılı, 3/14-15)
Bunlar müthiş uyarılardır.
İster Darü’l İslam’da, isterse Darü’l Harp’te yaşasın, bunu dikkate almayan bazı Müslümanlar, hem yanlış, hem de yersiz ve gereksiz ve menfaatsiz işler yapmakla, hem kendilerine, hem de dinlerine söz getirmektedirler.
Menfaatsiz, maslahatsız ve hikmetsiz davranarak Müslümanlar tarafından bakılırsa emekleri heba etmenin, kafirler tarafından bakılırsa fesat çıkarmanın ve fitne uyandırmanın, insanları korkutarak veya aldatarak İslam’dan soğutmanın ne anlamı olabilir?
Çağımızda modern devlet ve hukuklarda kendilerine itaat etmenin vacip olmasını hak etmeyen hukuk tanımaz zalim idarecilere karşı "sivil itaatsizlik", "pasif direniş" ve “demokratik muhalefet” gibi kavramlar geliştirilmiştir. “İsyan Ahlakı” da bu kavramlardan birisidir.
Bunun İslamî dayanakları da vardır. Bu biçimde gerçekleştirilen kamuoyu baskılarının, sosyal hayatımızda ne denli etkin olduğunu anlatmaya gerek görmüyoruz. Özellikle hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, halkın iradesi, milletin egemenliği, yerel ve yerinden yönetimler, demokrasi vb. kavramların bayraklarının yükseldiği çağımızda.
Bu kavramların İslamî kaynaklarından sadece bir hadisi zikretmemiz bile yeterlidir:
"Sizden bir kötülüğü gören, onu eliyle düzeltsin. Gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin, ama bu imanın en zayıfıdır." (Müslim, İman, 78)
Evet, kötülük önlenmelidir. Fakat bunun için ilim, ahlak ve güç gerekir. “Güç yetirme” elbette çok önemlidir. Ancak “gücüm var” diyerek toplumda kargaşa ve karmaşa çıkaracak yargısız infazlara da asla gidilmemelidir. Bir zamanlar birileri bir kısım adamları öldürerek üstüne beton dökmüş ve bina kurmuşlardı. Bunu İslam adına yaptıklarını söyleyenleri Müslümanlar asla tasvip etmediler, asla savunmadılar…
Aynı gemide olduğumuzu unutmayalım. Gemi batarsa, delenler de suçludur, deldirmem diyerek kavga çıkaran ve geminin alabora olmasına sebep olanlar da suçludur.
Bu “güç” ve bunu “kullanma” meselesini de gündeme alalım, ama öbür yazıda inşallah.