İhtilaflarda Çözüm ve Evrensel Çağrı
Emanetin ehline verilmesi, bir Allah emridir. (Nisa,58).
Hz.Peygamber (a.s) de, emanetin ehline verilememesi halinde kıyametin kopacağını ihtar eder. (Buhari,İlim,2).
Şüphesiz bu, büyük kıyametin kopmasından önce o işin kıyametinin kopması, sonunun gelmesi şeklinde de anlaşılabilir.
Gerçekten iş, ehil ellere geçmediği, onların emrinde ve yönetiminde olmadığı zaman sonu hüsrandır.
Zaten, bu tür ehliyetsizlikler sebebiyle oluşan haksızlıkların, isyan ve günahların dünyaya hakim olması sonucunda büyük kıyamet kopmayacak mı?
***
İşin ehli olmayan insanlar; düz yolda şaşar, deryada gemiyi karaya oturturlar.
Kendileri her şeyi bilir sanırlar.
Bilmediklerinde de kılavuza başvururlar.
Kılavuzları ise, kargadır.
Bu yüzden hep ihtilafa düşerler, çelişkiler içinde yüzerler.
Etrafındakileri de; karışıklığa, kargaşaya, kaosa sürüklerler.
İnsanoğlunun bu tabiatını bilen Yüce Yaratan, çözüm yolunu göstermiş, uyulacak kılavuzun adresini vermiştir:
“Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde Allah ve Resulüne müracaat edin; bu hareket, hem hayırlıdır hem de sonu pek güzeldir.” (Nisa,59).
Bu durum, her türlü ihtilaf ve anlaşmazlıklar için geçerlidir.
İş aleminden aile hayatına, mahkemelerden siyasete kadar yelpazesi sınırsız her ihtilaflı konuda yegane çözüm, Allah ve Resulünün hükümleridir.
Kur’an ve Sünnet referanslı ehil İslam alimlerin içtihatları ise, çözümlerin nihai alternatifidir.
Başkaca seçenek yoktur, çünkü;
“Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdikten sonra artık müminin onu kabulden başka bir seçeneği yoktur.” (Ahzab,36).
***
Günümüzde yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların dinle ne ilgisi var, diye soranlara verilecek tek cevap şudur:
Esas bu sorunlar, Allah ve Resulüne müracaat edilmediği için ortaya çıkmış, halen de çıkıyor ve gelecekte çıkmaya devam edecektir...
Çünkü din, insanın sadece ruh dünyasına hitap eden kozmik düşünceden ibaret soyut bir olgu değildir.
İnsanın hem ruh ve maneviyat dünyasına, hem de beden ve madde dünyasına hitap eden komple bir insanlık rehberi ve genel bir yönetim sistemidir.
O, hem iman gibi soyut kavramları, hem de muamelat gibi somut eylemleri bünyesinde barındırır.
Zira, insan soyut ve somut özelliklerle donatılmış bir varlıktır.
İnsanı yaratan Allah, insanlığın barışı, huzuru ve mutluluğu için her şeyi dizayn etmiştir.
Bunu sağlayacak hüküm ve ilkeleri ortaya koymuştur.
Ama insanlar, toplumlar ve devletler buna ilgisiz kalıyorlar ve aksini yapıyorlarsa bu onların özgür seçimidir.
Sorumluluğu da kendilerine aittir.
Bu konuda zorlama yok, ancak öğüt vardır.
***
Tabii ki bunlar, Allah’a, Peygambere ve Ahiret gününe inandığını söyleyenleri bağlar.
Diğerleri içinse, genel bir çağrı, bir davettir. (Nahl,125).
Buna itiraz eden, karşı çıkan, düşman olanlar, elbette bulunacaktır.
Bunlara karşı nasıl tavır alınacağını yine Kur’an’dan öğrenelim:
“Biz onların neler dediklerini çok iyi biliyoruz. Ancak (ey Muhammed!) senin onları inanmaya zorlaman uygun olmaz(Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin). Sen, sadece benim uyarılarımdan korkanlara bu Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf,45).
Buna rağmen onlar öğüt almıyor ve hatırlatmalar fayda vermiyor mu?
Ne gam, üzülme!
“Sen (mesajlarımı) hatırlatmaya devam et! Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir.” (Zariyat,55).
Bu açık evrensel çağrıya hâlâ kulak tıkayıp ihtilaflarla boğuşanlar, sizce de kıyametlerini yaklaştırmıyorlar mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.