LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Paşayasa öldürülmedikçe Anayasa doğmaz!

Paşayasa öldürülmedikçe Anayasa doğmaz!

- Lütfü Bey; Yüksek Seçim Kurulu’nun, 12 Eylül Anayasası’na dayanarak Hatip Dicle’nin milletvekilliğini iptal etmesiyle başlayan ve ardından başka boyutlar da kazanan kriz, Anayasa’yla ilgili tartışmaları alevlendirdi. Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
- 12 Eylül darbesini yapan paşaların eseri olan paşayasa, kesinleşmiş 1 yıllık mahkûmiyeti bulunanların milletvekili seçilmesini engellediği halde Hatip Dicle’nin seçime girmesine izin veren, ancak seçilince de onun milletvekilliğini iptal eden Yüksek Saçmalıklar Kurulu’nun (!) seçim sürecinde yaptığı saçmalıkları bir kenara bırakalım. İşin özüne bakalım. Bir insanın yaptığı konuşma, yazdığı yazı, okuduğu şiir nedeniyle 1 yıl hapse mahkûm edildiği için milletvekili seçilmesinin yasaklanması kabul edilebilir mi? Oysa paşaların yaptığı paşayasa, bu durumda olan insanların bırakın milletvekili olmasına, muhtar bile olmasına yasak getirmişti. Öyleyse şu anda yaşadığımız krizin kökten çözümü için tek yol, Meclis’in yasakçı paşayasa yerine özgürlükçü anayasa yapma işine bir an önce girişmesi. Şimdi CHP ile BDP’nin şu ya da bu gerekçeyle Meclis’in çalışmasını engellemek istemesi, yasakçı paşayasa yerine özgürlükçü anayasa yapılmasını da engellemek anlamına gelmez mi? İşin tarihi boyutuna baktığımızda görüyoruz ki, bu ülkede Atatürkçü düşüncenin dışındaki düşünceler bir suçlu gibi hapsedilmek istendi. İslamcıların düşüncesine suçlu muamelesi yapan 163. madde, sosyalistlerin düşüncesine suçlu muamelesi yapan 141-142. maddeler bunun içindi. İşte 12 Eylül darbesi sonucu yapılan paşayasa da kendi düşüncesinin dışındakilere hayat hakkı tanımak istemeyen bu faşist zihniyetin eseriydi. Bu faşist zihniyetle yapılan paşayasa, düşüncesini konuşarak, yazarak açıkladığı için 1 yıl hapis cezası alanların seçilmelerini engellemekteydi. Bu ne demekti? Kendisini kimin temsil edeceğine milletin değil, paşaların karar vermesi demekti. Paşaların eseri olan paşayasanın onay vermediği hiç kimseyi milletin istese de seçememesi demekti. İşte onun için diyorum ki, şu an içinde yaşadığımız krizin kökten çözümü için tek yol faşist paşayasa yerine özgürlükçü anayasa yapmaktır. Düşünceye suçlu, terörist muamelesi yapan paşayasayı bir an önce mezara yollamaktır. Unutulmasın ki faşist paşayasa öldürülmedikçe, özgürlükçü anayasa doğmaz! Özgürlükçü anayasaya olmadan da Türkiye özgür ülke olmaz.
DÜN ZİLLİ İRADE,
BUGÜN MİLLİ İRADE!
- Atatürkçüler daha düne kadar milletin iradesini “bidon kafalılar”, “ayak takımı”, “cahiller”, “satılmışlar”, “ahmaklar” diye aşağılarken, “darbeye teşebbüs” suçlamasıyla hapiste olan Mehmet Haberal, Mustafa Balbay’ın milletvekili seçildikleri halde mahkeme kararıyla hapisten çıkmalarının engellenmesi üzerine, “Yargı da dahil hiçbir güç milletin iradesinin üzerinde değildir” demeye başladılar. Nasıl yorumluyorsunuz Atatürkçü kesimdeki bu değişimi?
Atatürkçüler daha düne kadar zilli iradeyi savunurlardı! Generaller her on yılda bir demokrasiye paydos zili çalar, milli iradeyi yok sayar, Atatürkçüler de bunu alkışlarlardı. Nitekim milli iradenin seçtiği başbakanın, bakanların asılmasını da, milli iradenin seçtiği milletvekillerinin Meclis dışına ve de hapislere atılmasını da, milli iradenin oluşturduğu Meclis’in kapatılmasını da alkışlamadılar mı? Ama ne zaman ki ipin ucu Mehmet Haberal, Mustafa Balbay gibi kendilerinden olana dokundu, işte o zaman Atatürkçüler milli iradeyi hatırladı. Dün zilli iradeyi savunanlar, bugün milli iradeyi savunmaya başladı! Daha da ilginç olan; Mehmet Haberal’ın, Mustafa Baybay’ın, milli irade sonucu oluşmuş Meclis ile hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek suçlamasıyla hapiste bulunmalarıydı. Milli iradeyi yok etmeye teşebbüs etmekle suçlananların, şimdi hapisten çıkabilmek için milli iradeye sığınmalarıydı. İpin ucu kendilerine dokunduğunda milli iradenin ipine sarılmalarıydı! Ama olsun; yeter ki Atatürkçü kesim zilli iradeyi savunmaktan vazgeçip milli iradeyi savunsun. Yeter ki Atatürkçü kesim bu konuda samimi olsun. Aslında “Milli irade her şeyin üstündedir; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen her kesim bu konuda samimi olsun. Her kesim milli iradenin üstünlüğü konusunda samimi olursa, ortada zilli irade diye bir tehlike kalır mı? Bunun sonucunda da kazanan millet ile demokrasi olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi