Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Üsteğmenin itirafları ve Madımak’ın perde arkası

Üsteğmenin itirafları ve Madımak’ın perde arkası

Hemen her zaman deriz ya; “gerçeklerin, er veya geç ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır.”
Şu gök kubbenin altında; hiçbir olay “sır” olarak kalmaz...
Zamanı gelen “tohum” gibi, toprağı yarar ve günyüzüne çıkar.
“Madımak olayları” da öyle...
2 Temmuz 1993’te meydana gelen ve “37 kişi”nin hayatını kaybettiği olayların; “İslâmi bir kalkışma” değil, “derin bir tezgâh” olduğunu yıllardır söyledik... Ama, bu “tezgâh”ı kuranlar, “Hayır” dediler; “Bu olay, bir Sünni-Alevi çatışmasıdır!”
18 YILDIR SORULAN SORULAR
Bu iddiaya kesinlikle inanmadık ve 18 yıldır hep şu “soru”ları sorduk:
¥ 1- Sivas kamuoyunda “ispiyon tahtası” olarak bilinen “tahta”yı Ali Baba Mahallesi’ne kim yerleştirdi?.. O tahtadaki isimlerin, daha sonra bugün Ergenekon Terör Örgütü sanığı olan Doğu Perinçek’in sahibi olduğu Aydınlık adlı gazetede yayınlanması ve ardından o “tahta”da adı geçen kişilerin tutuklanarak, bazıları hakkında “idam” kararı verilmesi tamamen bir tesadüf mü, yoksa kapsamlı bir araştırma ürünü müdür?..
¥ 2- SHP’nin eski genel başkanı Erdal İnönü’nün kontenjanından Sivas’a tayin edilen Vali Ahmet Karabilgin’in ataması, sadece bir “rastlantı” olarak görülebilir mi?.. “Aşırı sol” eğilimleri ile tanınan Karabilgin’in, “devrim şehitleri” adına “saygı duruşu”nda bulunması suç değil miydi?..
¥ 3- Cuma hutbesi okunduğu sırada, cami etrafında bulunan “güruh”un davul-zurna çalmasına niçin göz yumulmuştur?.. Camiden çıkan öfkeli kalabalığın büyüme ihtimalini göz önünde bulunduran Emniyet Müdürü Doğukan Öner’in, “dağıtalım mı?” önerisine, Vali Ahmet Karabilgin, niçin “gerek yok” demiştir?.. Vali Karabilgin, bu “ihmal”inden dolayı herhangi bir kanunî takibata uğramış mıdır?
¥ 4- Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin, 1993’te aniden “Sivas merkezi”ne alınması bir tesadüf müdür?.. Banaz köyündeki şenliklerin Sivas merkezine alınması için Vali Ahmet Karabilgin ve İl Kültür Müdürü “özel gayret” göstermişler midir?.. Aralarında, zamanın SHP Milletvekili Azimet Köylüoğlu’nun da bulunduğu birçok Sivaslı’nın, “Bu şenlikleri Sivas kaldırmaz!” şeklindeki uyarıları niçin dikkate alınmamıştır?.
¥ 5- Özellikle Aziz Nesin, Sivas’a niçin davet edilmiş ve Peygamber Efendimiz’e yönelik saldırgan ifadelerle, kitleleri kışkırtmasına niçin göz yumulmuştur? Aziz Nesin, henüz şehre gelmeden, Sivas’ın dört bir yanına dağıtılan “bildiri”leri kimler, “nerede” hazırlamış ve “kimler” dağıtmıştır?
¥ 6- Sivas olaylarının başlamasından iki gün önce; Sivas Numune Hastanesi personelinin tamamına yakınının çevre illere gönderilmesi bir tesadüf müdür?..
¥ 7- Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli’nde bulunanlara, niçin “şehri terk etmeyin!” tavsiyesinde bulunmuştur?
¥ 8- Madımak Oteli’nin kâtibi Ahmet Öztürk, tanık ifadelerine göre “içeriden” ve hem de “camdan dışarısını seyrediyor” olmasına rağmen “ensesinden” vuruldu!... Onu vuran “kurşun” kimin silahından çıktı?.. Ahmet Öztürk’ü “otel içinden” vuran kurşunun çıktığı silah veya silahlar konusunda niçin hiçbir balistik inceleme yapılmadı?..
¥ 9- Sivas Belediye Başkanlığı’nı Refah Partisi’nden Temel Karamollaoğlu’nun kazanmasının ardından Sünni-Alevi ilişkilerinin düzelmesini hazmedemeyen kesimler, tahriklerini sürdürerek, yıllar öncesinden beri Banaz Köyü’nde yapılan Pir Sultan Abdal etkinliklerini Sivas’ın merkezine taşıyarak olaylara zemin hazırlamıştı. Etkinliklere bir hafta kala İstasyon Caddesi’ndeki direklere asılan, “Cumhuriyet şehrini yobazlara mezar edeceğiz” şeklindeki pankart ve afişlerle halkı tahrik edenler kimlerdi acaba?..
¥ 10- Kalabalık birikmiş Madımak’ın önünde... İş, çığırından ha çıktı, ha çıkacak... Dışarıda bekleyenler, Aziz Nesin’i istiyor... O an; Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu müracaat ediyor Vali Ahmet Karabilgin’e: “İsterseniz; kepçe ile yakalım otelin arka duvarlarını... İçeridekileri oradan kaçıralım!”
Bu talep, Vali Ahmet Karabilgin tarafından niçin reddedildi?..
¥ 11- Polis ve asker, her tarafı kontrol altında tutmasına rağmen, çevre yollardan Madımak Oteli’nin bulunduğu yere gelmek “serbest” idi... Peki; işlerin sarpa sardığını görüp de, otelin önünden ayrılmak isteyenler niçin engellendi?
¥ 12- Gösteriler başlayıp da kalabalık Madımak Oteli’ne doğru yürürken, Aziz Nesin neredeydi?.. Hafik Gölü kenarında bir grupla birlikte içki içtiği iddiaları niçin araştırılmadı?.. Aziz Nesin’in; tepkiler zirveye ulaşıp, işler çığırından çıktığında; “içki meclisi”nden apar-topar kaldırılıp, Madımak Oteli’ne getirildiği doğru mu?..
¥ 13- Sivas’ta; 2 Temmuz olaylarından sonra, kimi iddialara göre toplam 16 kişi “faili meçhul” cinayetlere kurban gitti... Bunlardan ikisi Ahmet Alan ve Hakan Türkoğlu... Bu ikisi gibi, diğer faili meçhuller de, Sivas’ın değişik noktalarında kurşunlara hedef oldular!... Öldürülenlerin saat ve değerli eşyalarının Alevi mahallelerinde bulunması neyin ifadesidir?..
Birileri; “37 ölü” ile yetinmeyip, Sünni-Alevi gerginliğini körükleyerek, halkı birbirine kırdırmayı mı amaçlamıştı?..
¥ 14- Faili meçhul cinayetlere kurban giden ve tamamı “Sünni” olan bu kişilerin cesetleri, aradan 3 gün geçtikten sonra Numune Hastanesi morgunda çıktı... Oysa; adı geçen kişilerin kaybolması üzerine ilk başvurulan yer Numune Hastanesi idi...
Cesetler, ilk sorulduğunda niçin “yok!” denildi de, 3 gün sonra morgta çıktı?.. Bu süre içinde cesetlerin üzerinden kurşunlar çıkarıldığı ve kurşun yaralarının dikildiği doğru mudur?..
¥ 15- Gösteriye katılanlardan “biri”, gözaltına alındıktan 3 gün sonra serbest bırakıldı...
Adı, mahkeme zabıtlarına da geçen bu şahsın; Hollanda’daki PKK gösterilerinden birinde “Türk bayrağını yakarken” görüldüğü şeklindeki sanık-tanık ifadelerine rağmen, o şahıs niçin aranmadı ve “görevi” üzerinde niçin durulmadı?..
ASTSUBAY-ÜSTEĞMEN TARTIŞMASI
¥ 16- Olaylardan sonra gözaltına alınıp, tutuklanarak hakim karşısına çıkarılan “sanık” hakkında “tanıklık” yapan polise, hakim şöyle sordu:
“-Bu şahsı ne zaman teşhis ettin?”
Tanıklık yapan polis şu cevabı verdi:
“Olaydan bir gün sonra teşhis ettim ve gözaltına aldım efendim!”
Hakim, önündeki zabıtlara baktı ve tekrar sordu tanık polise:
“İyi ama evlâdım; bendeki belgelere göre; bu şahıs olaydan 17 gün sonra gözaltına alınmış, 19 Temmuz’da da tutuklanmış... Bu zaptın altında senin de imzan var!.. Peki; nasıl oluyor da; 19’unda gözaltına aldığın şahsı, 3 Temmuz’da yakalamış oluyorsun?..”
“Hık, mık!”
Böyle olduğu halde; bu şahıs 146/3’ten nasıl yargılandı ve ona niçin ceza verildi?..
¥ 17- Adına “Şeriatçı kalkışma” denilen gösteriyi yapanların arasında, bir Dev-Sol militanı da var mıydı?.. O Dev-Sol militanı ki; tartıştığı “dindar” insanlara, “Kanla da olsa, Sivas’ı geri alacağız sizden!” diyordu... Ama, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’e “gıcık”tı... Sırf onu protesto etmek için katıldı kalabalığın arasına... Ve, o da “Şeriatçı kalkışma” suçlusu olarak yargılandı, “idam” cezası aldı!...
Peki, bu şahıs, hangi “idamlık” suçu işledi?..
¥ 18- Olay yerine gönderilen bir grup askerin başındaki “astsubay”, emri altındaki erlere, “ateşe hazır ol” emri verdi mi?.. O astsubayın amacı, kalabalığı “tarayıp”, bir “katliam” yapmak mıydı?..
¥ 19- Durumu son anda fark eden “üsteğmen” ile “astsubay” arasında nasıl bir tartışma yaşandı?.. Üsteğmen; biraz da küfürle karışık bir emirle, “gözlerini kan bürümüş” bu astsubayı nasıl engelledi?.. Bu olay, tutanaklara niçin geçirilmedi?..
¥ 20- Elektriklerin, tam saat 19.00’da kesilmesi bir “tesadüf” mü, yoksa “plânlı” bir kesinti mi?
¥ 21- Daha çok; Madımak Oteli’nin “yan” veya “arka” duvarlarına doğru esen “rüzgâr”, o gün, nasıl oldu da otelin “ön” cephesine doğru ve “perdeleri tutuşturacak” kuvvette esti?..
¥ 22- Ya da; “rüzgâr” zaten esmiyordu da, perdeleri tutuşturması için rüzgâr mı “imal” edildi?..
¥ 23- Bu olay “Ergenekon tezgâhı” değil miydi?..
ÜSTEĞMENDEN İTİRAFLAR
Tam 18 yıl boyunca, hep bu “soru”ları sorduk ve “cevap” aradık.
Bir-iki yıl önce, bu “katliam”ın bir “Ergenekon tezgâhı” olduğu ortaya çıkmış ama “nasıl” olduğu müphem kalmıştı...
Ama şimdi;
“İtiraf” da geldi...
Muhabirimiz Murat Alan’ın, bugün manşetten yayınladığımız haberinde de okuyacağınız gibi; bir “televizyon kanalı”na konuşan Özel Harp Dairesi Mensubu Kıdemli Üsteğmen H.Ç., 18 yıl önceki “tezgâh”ı deşifre ederek demiş ki;
“Madımak’ın Müslümanlarla hiçbir alakası yok... Olay; Özel Harp Dairesi tarafından tezgahlandı... Bizim Türk halkının şöyle bir özelliği var; Allah, Peygamber dediğiniz zaman Türk halkı hemen ayağa kalkar... Ordu bunu çok iyi kullandı... Helikopterle geldik ve Sivas’a 14 km kala bir mezraya indik. 13 kişiydik, herkes ikişerli gruplara ayrıldı. Önce istasyonda tur attık. Kalabalığın içinde ikişerli gruplar halinde 6 gruptuk. Beşinci grupta bulunan bir arkadaş ilk başta bir mermi sıktı, arkasından molotof kokteyleri geldi.
Bizim görevimiz sadece kargaşa çıkarmaktı ama kargaşa bizim beklediğimizin üzerine çıktı.
Yani böyle bir kargaşayı biz bile beklemedik. 9 milimetrelik tabancayla ateş ettim. Halkı galeyana getirip kalabalığın dışına çıktık. Yapılmaması gereken şeyler yapıldı.”
DOSYA YENİDEN AÇILMALI!
En başta dedik ya;
“Gerçeklerin er-geç ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır.”
Olaydan sonra “Avrupa’ya kaçan” H.Ç. adlı bu “üsteğmen”in anlattıkları, “Gladio tezgâhı”nın perdesini aralamıştır.
Şimdi yapılması gereken;
“Madımak dosyası”nı yeniden açmaktır... Evet, bu dosya yeniden açılmalı ve “olay anında Sivas’ta olmadıkları” halde “idama mahkûm” edilen kişilerin de aralarında bulunduğu insanlar yeniden yargılanmalıdır.
Sadece “Madımak Dosyası” değil, “Başbağlar Dosyası” ve “Danıştay Dosyası” da yeniden açılmalı ve “derin devlet” denilen Ergenekon’un “kirli ve kanlı yüzü” gözler önüne serilmelidir.
Devlet, geçmişiyle yüzleşmelidir!..
Yüzleşmelidir ki;
Hiç kimse, “katil”leri “yanlış adres”te arayıp da, boşa nefes tüketmesin!..
Katiller, “Ergenekon’un içinde”dir!..

Patron’un kızı ve damadı!
“Dokunmayayım şu adama” diyorum ama, bazen sırnaşıp, “okşa” beni diyor...
Ne yapayım; nihayetinde insanız, el mecbur okşayacağız...
Ahmet Hakan’dan söz ediyorum... “Türkçe Olimpiyatları”na katılmaya söz vermiş ama; bilhassa bu yıl “takıp takıştırıp soluğu törenlerde alanlara ifrit olduğu” ve “onlarla aynı ortamı paylaşmak istemediği” için, gelmemiş!..
Özetle, diyor ki: “Türkçe Olimpiyatları’na gösterilen ilgideki yapaylığın bir parçası olmak istemedim.”
Ahmet Hakan, “yapay ilgi”den söz ederken, o törenlere; “Patronu Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Hanım ve patronunun damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın da katıldığından dolayısıyla onların da “yapaylığın bir parçası” olduklarından haberi var mıydı acaba?..
Arzuhan Hanım, hemen önümde oturuyordu...
Baktım, öyle “takmış-takıştırmış” bir hâli yoktu...
Gayet sade giyinmişti... Eşi Mehmet Ali Yalçındağ da öyle!..
Ahmet Hakan, birilerine “çakayım” derken, “Patronun kızı ve damadı”na da “çaktığının” ve onları da “yapaylık”la suçladığının farkında mıdır acaba?..
Her neyse...
“Aile içi meseleler”e ben burnumu sokmayayım!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi