Cenevre zirvesi
Libya'dan Suriye'ye, Mısır'dan İran'a, Irak'tan Filistin'e kadar Ortadoğu'nun tüm krizlerinde diplomasi sahnesinin baş aktörleri arasında yer alan Türkiye, büyük ölçüde kendi sorunu da olan Kıbrıs'ta ilk kez perde arkasında kalmayı tercih etti.
O nedenle de Cenevre'de bugün yapılacak "Üçlü Zirve", Türkiye'nin gündeminde pek yer bulamadı.
Oysa Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Türk ve Rum liderler Derviş Eroğlu ile Dimitris Hristofyas'ın bir araya gelecekleri zirve bir hayli önemli. Çünkü diplomatik kulislere bakılırsa, BM'nin Kıbrıs sorununun çözümünde rol oynamaya devam edip etmeyeceği bu zirvenin sonucuna bağlı olacak.
Biliyorsunuz; 2004'te Kıbrıs'ta çözüm ve barış planının referandumda Rumlar tarafından reddedilmesinden sonra "Tabula rasa" (beyaz sayfa) ilkesiyle, yani sıfırdan tekrar başlayan ve "Al-ver" pazarlığıyla götürülen görüşmelerde belki bazı başlıklarda (Yönetim, devletin sistemi gibi) ilerleme sağlandı ama özellikle mülkiyet, garantiler, Türkiye'nin askeri varlığı ve Türkiye kökenli Kıbrıslılar gibi konularda adeta kilitlendi.
Bu kilidi açmak için bir anahtar gerekiyordu. KKTC -ve de Türkiye- soruna AB'nin müdahil olmasını kesinlikle istemediği için gözler doğal olarak BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'a çevrildi.
Cenevre zirvesi işte o nedenle önemli: Ya BM'nin anahtarı kilidi açacak ya da Ban Kimoon iki tarafa "Ne haliniz varsa görün" diyerek Kıbrıs'ı ilgi alanından çıkaracak.
Bu ikinci olasılığı bence taraflar, özellikle de KKTC üstünde baskı kurmak isteyenler seslendiriyorlar.
Zira Kıbrıs sorunu bugüne kadar o kadar çok BM Genel Sekreteri eskitti ki... Sayalım:
Sithu U Thant, Kurt Waldheim, Javier Perez de Cuellar, Boutros Boutros-Gali, Kofi Annan... Etti 5! Ban Ki-moon 6'ncısı oluyor.
Bu 5 BM Genel Sekreteri'nin 5'i de Kıbrıs sorununun çözümü için formüller, fikir silsileleri, planlar üretti... Tekrar tekrar üretti... Hiçbiri başaramadı ama hiçbiri de pes etmedi. "Ne oldu" derseniz 5'i de anılarında Kıbrıs'tan "Kariyerlerinin en kötü anısı" diye söz etti. 5'i de görevi halefine devrederken, 1963'ten bu yana Kıbrıs'ı çözememenin ezikliğini yaşadı.
Ben geçen hafta BM Genel Sekreterliği'ne ikinci kez seçilen Ban Ki-moon'un bugün Cenevre'deki zirveden ne sonuç çıkarsa çıksın çabalarını sürdüreceğine eminim.
Peki, Cenevre'de gerçekten darboğazı aşabilecek bir uzlaşma olur mu? Olur veya olmaz. Ama doğrusu bir sürpriz bekliyorum. Başbakan Erdoğan'ın "Her zaman bir adım önde olma" ilkesinin gereği yerine getirilirse, bugün KKTC tarafı Rumlar'ın ve de BM'nin ezberini bozacak bir hamle yapabilir.
Ne gibi? Kim bilir, belki Barış Harekâtı'ndan bu yana kapalı olan Maraş'ın açılması gibi. Hatta Maraş'ın Güney Kıbrıs'ın ve AB'nin bazı jestler yapması, örneğin tecrite son vermesi karşılığı Maraş'ın Rumlar'a devri gibi...
Bakalım, Cenevre'de "40 yıldır süregelen Kıbrıs sorunu birkaç yıl daha devam edebilir" anlayışı mı kazanacak, yoksa bu düğümü artık çözme zamanı geldi kararlılığı mı?
Çünkü 2012'nin ikinci yarısında AB dönem Başkanlığı'nı Rumlar devralıyor. O zamana kadar Kıbrıs'ta çözüm oldu oldu; olmazsa herkes kendi yoluna...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.