Hesabı BDP verecek!
Yüksekova'da güpegündüz öldürülen iki uzman çavuşun katili kim?
PKK mı, BDP mi? 'PKK'nın siyasallaşması', 'dağda silah yerine ovada siyaset', 'askerî çözüm yerine siyasî çözüm' cümlesinden, silahın yerini demokratik siyasetin almasını savunan herkes bu soruya artık 'PKK' cevabını vermekte zorlanacak.
BDP'nin bağımsız adaylarına oy veren kaç Kürt, bu cinayetleri onaylar? Ne kadarı? Kaç BDP'li milletvekili bu cinayetleri tel'in ve tetiği çekenleri mahkûm edebilir? Ve inandırıcı olabilir?
Kürt sorunu, askerî yöntemlerin iflasının gayri resmî olarak ilan edildiği 2007 yılından beri çözüm mecraına girdi. 2009 yılının başı ile bugünün Türkiye'sini mukayese etmek bile, kat edilen mesafeyi fark etmek için yeterli. En önemlisi psikolojik ortam artık çok elverişli. Her şeyin konuşulabildiği ve tartışılabildiği bir aşamadayız.
Terörün sona ermesi PKK'nın silahları bırakmasına, örgütün tasfiye edilmesine bağlı. Bugün vardığımız noktada Türk Devleti'nin askerî yöntemleri gibi, Kürt siyasî hareketinin silahlı yöntemleri de iflas etti. Şiddetin toplumu ve devleti bezdirici özelliği kaybolmaz, ama artık silahla ulaşılacak bir hedef kalmadı. O zaman PKK silahlı bir örgüt olmaktan çıkacak ve legal-demokratik kalıplar içinde kendini yeniden inşa edecek. Bu örgütün kadrolarının da, sempati duyanların da bu yeni kalıpta kendilerini yeniden tanımlamaları ve roller üstlenmeleri gerekiyor. Bir yandan demokratik-hukuk sistemi silahın gerekçelerini ortadan kaldıracak geniş bir meşruiyet zemini oluşturacak; öbür taraftan silahtan vazgeçenler bu meşruiyet içinde kendilerini yeniden inşa edecekler. Barış sürecinde beklenen dönüşümler bunlar değil mi?
Bu sürece katkıda bulunmayı şiddetin meşrulaştırılması, (hatta Mahmut Akpınar'ın dün Zaman'da yazdığı gibi) 'şiddetin ve örgütün kutsanması' olarak görenler elbette çıkacak ve böylece toplumdaki tepkileri dile getirmiş olacaklar. 40 bin insanı kaybettikten ve çekilen onca acıdan sonra geçmişe bir sünger çekmek ve yeni bir başlangıç yapmak bütün taraflar için kolay değil. Önümüzde duran işte bu zor görev.
Bu taraftan bakıp PKK'nın meşrulaştırılması olarak görülen şey, tam karşı tarafta şiddetin artık bir yöntem olmaktan çıkmasıyla sonuçlanmak zorunda. Acaba şu çok önemli noktanın farkında mıyız? BDP ile PKK arasındaki sınırlar kalkarken kazanan kim oluyor? Şiddet mi? Siyaset mi? BDP'liler legal-demokratik zeminde şiddeti kutsayarak var olamayacaklarına ve bir çözüm bulamayacaklarına göre, PKK'nın legal zemine taşınması doğrudan silahın tasfiye edilmesi anlamına gelmiyor mu?
Uluslararası ortam ve demokratik meşruiyet itibarıyla devlet iktidarı gücünün zirvesinde. Önümüzde duran fırsat, öncelikle Kürt siyaseti için bir fırsat. PKK tasfiye ediliyor ve legal siyasetin önü açılıyor. Ölçü nasıl belirlenecek?
Yüksekova'da sivil kıyafetleri ile sokak ortasında öldürülen iki uzman çavuşun katili, tetiği çekenler kadar, evet, en az onlar kadar BDP'li politikacılar. BDP ile PKK arasında sınırlar belirsizleşirken bu cinayetlerin hesabını BDP'lilerden sorma hakkımız doğmuyor mu?
PKK siyasallaşıyor. Peki siyasî varlığını nerede temsil ediyor? O zaman PKK'nın ürettiği şiddetin sorumluları doğrudan BDP'liler oluyor. Çözüm için muhatap alınmak, taraf olmak aynı zamanda üretilen şiddetin sorumluluğunu da üstlenmek demek.
Şiddet önce dilde üretilir. İntihar bombacılarına övgüler düzen, her lafı tehditle başlatıp şantajla bitiren bir BDP çözümün tarafı olabilir mi? Bu dil ile Yüksekova'da iki uzman çavuşun arkasına yaklaşıp tetiği çeken el aynı bedenin uzuvları olmaz mı? PKK siyasallaştığına göre BDP artık bu cinayetlerin hesabını vermek zorunda. Daha ötesi, durdurma sorumluluğu BDP'nin omuzlarında.