Yemin krizi çözülürken Öcalan faktörü
CUMA günkü yazımın başlığı “Kriz çözülüyor” idi. Evet çözülüyor. Bugün saat 10.00’da AKP ve CHP Grup Başkanvekilleri bir araya geliyor. “Çözeceğiz” diye bir açıklama yapacaklar. İçinde hukuki formül bulunmayacak. Formül, zaman içinde belirlenecek.
Dün Cemil Çicek’le konuştum “iyimserim” diyor.
CHP’li Akif Hamzaçebi ile konuştum o da “iyimserim” diyor.
Bugün CHP’liler yemin edip Meclis görüşmelerine katılarak hükümet programını eleştirmek için söz alırsa bu hiç sürpriz olmaz.
Bu kriz bize “üslub”un önemini öğretmiş olmalı. Sert laflarla, restleşmelerle krize dönüşmüş olan sorun, yumuşak sözlerle çözüm yoluna girdi, çözülüyor işte.
Medya ve STK’lar politikacılar üzerinde “medeni üslup” baskısı kurmalıyız; kaşıyan, tırmandıran, çatıştıran sözler kimden gelirse gelsin eleştirmeli, yumuşama ve diyaloga kim katkıda bulunursa takdirle karşılamalıyız.
BDP dışında mı?
Cemil Çiçek’le konuşurken, Milliyet’in dünkü manşetini sordum. BDP ‘Eşbaşkan’ı Selahattin Demirtaş, Fikret Bila’ya “dışlandık” diyordu; CHP gibi onlar da görüşmeye çağrılsaydı, katılıp yemin edeceklerdi...
Cemil Çiçek’in cevabı:
“Çağrılarım ortada, kimseyi dışlamadım. Herkesle görüştüm. Bu arkadaşlarla da görüştüm. CHP’li arkadaşlar çağrıma karşılık verdiler, geldiler yapıcı yaklaşımlar ortaya koydular. Önerdikleri adımı Ak Partili arkadaşlar kabul etti... Onun için Pazartesi günü ikisi görüşüyor...”
Yemin krizinin çözülmesinde CHP’den Akif Hamzaçebi gibi yapıcı ve olgun bir siyasetçinin devreye girmesi ve makul bir yol önermesi kapıyı açan faktör oldu; Cemil Çiçek’in aradığı da buydu...
BDP’liler ise Çiçek’le görüştükten sonra “tatmin olmadık” diye açıklama yaptılar. Diğer sert, hatta tehditkar açıklamalarını burada tekrarlamıyorum.
Bu süreçten, BDP’den anlamalıdır ki, keskin tavırlar yerine yapıcı dil, dayatma yerine müzakere siyasette daha iyi bir yoldur.
Öcalan konuşunca
Demirtaş’ın Fikret Bila’ya söylediği yumuşak sözler, BDP’lilerin ilk üslubu olsaydı, bugün üç parti toplanıyor olurdu.
Abdullah Öcalan Cuma günü ortamı yumuşatan bir açıklama yaptı. Hatta devletle “Barış Konseyi” kurma konusunda mutabakata vardığını söyledi. Bu ne olduğunu bilmiyoruz ama Öcalan’ın bir ölçüde tansiyonu düşürdüğü bir gerçek.
Demirtaş’ın Bila’ya söylediklerinde bunun etkisi açık...
Öcalan’ın geleceği neye bağlı?
Öcalan elbette terör örgütünün ve hareketin lideri ve hukuken müebbed hükümlüsü... Kürt meselesinde çatışmalar yayılıp ülkede öfkeler kabardıkça Öcalan’ın kendi insani geleceğine dair hiç bir beklentisi olamaz, çünkü hiç bir demokratik hükümet öyle bir ortamda bunu halka kabul ettiremez.
Peki Öcalan insani olarak geleceğini neye bağlı görebilir? Uzlaşmacı bir tavırlarla, kamuoyunda bu yönde bir imaj oluşturarak, kendi konumunun maddeten ve siyaset şöyle veya böyle iyileştirilmesine...
Öcalan ütopyasıyla reel siyasi olgular arasında çelişkiler yaşıyor olmalı...
Bu bir gerçektir ve hem Öcalan’ın örgüt ve hareket üzerendeki güçlü etkisi, hem kendi konumuyla ilgili psikolojik motivasyonu gözden uzak tutulamaz.
Öcalan makul olursa...
Dağdaki silahlı militanın da ovada siyaset yapan radikal politikacının da psikolojik motivasyonu kitleleri kışkırtmaktır... Harekete sonradan girenlerin bile ‘göze girmek’ amacıyla ne tahrikçi konuşmalar yaptığını görüyoruz.
Onlarla Öcalan arasındaki bu psikoloji ve konum farkını iyi görmeliyiz...
Diğer Kürt radikallerinin, mesela Kemal Burkay’ın yıllardan beri Öcalan’a derin devletin ajanı, devlete satışmış falan diye saçma suçlamalar yönelttiğini biliyoruz.
Öcalan, ‘müzakere’ döneminde maksimalist sözler etse de , sonunda halkın çoğunluğunun kabul edebileceği makul önerilerle ortaya çıkarsa gerçekten barışa katkıda bulunur ve konumunun değişmesini o zaman ben de savunurum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.