Serdar Arseven

Serdar Arseven

Son çare

Son çare

Son iki yazımızda “AK Partili” Zafer üskül’e yüklenmiştik.
AK Partili vekilin “eşcinsellerle” diyaloğuna dikkat çektiğimiz bu iki yazı büyük ilgi gördü.
Bilhassa üskül’ün seçim bölgesi Mersin’den müthiş ihbarlar geldi.
Bugünkü yazımızda bunlara yer vermeyi planlıyorduk ki... Yargıtay’dan gelen acaib açıklamanın yankıları baskın çıktı.
Hâl böyleyse, üskül’e bir gün ara verip,
Girmek gerekiyor Yargıtay’a...
Tekrara hacet yok;
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun açıklamasından “sokaktaki vatandaşın” çıkarttığı mesajları yansıtalım yeter:
“Türkiye bir hukuk devleti değildir!..
Adına yetki kullandığımız Türk milleti de, kendisini yönetmeye ehil değildir!..
Bu düzen değişmeyecektir!..
Dokunulmazlıklarımız olduğu gibi kalacaktır!..
Türkiye, bugün olduğu gibi bundan sonra da BAAS modeliyle yönetilecektir!..
Bunu sindiremeyenlerin partileri çatır çatır kapatılacak, siyasi yaşamları sona erdirilecektir!..
Bütün bunlar da yeterli olmadığı takdirde, 10 senede bir başvurulan çare (!) yine gündeme gelecektir!..
Daha açık bir şekilde izah edilecek olursa,
28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürecektir!..”
Evet, sokağa ulaşan mesaj bu.
Hani, “SAVUN-MA!” başlıklı yazılarımızda ifade etmiştik ya...
Savunma yapmanın, mevcut mevzuat çerçevesinde hak, hukuk aramanın manası yok.
AK Parti kafasını giyotine asla ve kat’a uzatmamalı.
öyle, “Bağımsız gelir, partimi dışarıdan yönetirim” filan...
Lâf-ı güzaf!..
çare belli:
- Sivil Anayasa...
- Bürokrat dokunulmazlığına son...
Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazdan kurtulması buna bağlı...
ülkeyi savaşa götürme salâhiyetine bile sahip olan Meclis, darbe yapmalı!.. Bu kez darbeyi o yapmalı!..
Meclis, duvarındaki “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” özdeyişinin hakkını vermeli!..
Bu, bugün olmazsa hiç olmaz!..
öyle, “dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” türünden gaz alıcı, sinir yatıştırıcı tepkilerle bir yere varmak mümkün değil...
Beş on hukukçunun bir araya gelip, hukuki savunma metinleri hazırlamalarının da manası yok!..
Bir takım güç odaklarının, akıllarına estiği an ya da çıkarları tehdit edildiği an muhtıra yayınlayabildiği bir ülke olmaktan bir an evvel kurtulmak mecburiyetindeyiz...
Şu hâle bakın siz; Sabahtan akşama kadar en az yirmi tanınmış Anayasa, ceza hukuku profesörüyle, doçentiyle konuştum...
“Yargıtay Bildirisi”yle (başta görülmekte olan bir davayı etkilemeye teşebbüs olmak üzere) bir dizi suç işlendiği” yönünde ortak görüş belirtiyorlar.
öyle veya değil...
Suç veya değil...
Hangisinin doğru olduğunu anlamak için bildiriye imza atanları yargılayabilmek gerekiyor.
Peki bu mümkün mü?..
Mevzuatı inceledim.
Maalesef!.. Bu yol neredeyse tamamen kapalı.
Bir Yargıtay üyesini Yüce Divan’a gönderebilmek için fevkalade zorlu, daha doğrusu aşılması neredeyse imkânsız bir süreç öngörmüş koruyucu ve de kollayıcı mevzuat...
Nasıl mı?.. Sıkılmazsanız sıralayayım...
İşte böyle:
1- Yargıtay Başkanı’ndan veya üyelerinden biri hakkında şikâyette bulunmak isteyen, Yargıtay Başkanlığı’na dilekçe verecek.
2- Yargıtay Başkanlığı aldığı dilekçeyi Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu’na havale edecek.
3- Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu soruşturma izni verebilir de vermeyebilir de.
4- Soruşturma izni vermediği takdirde şikâyet başvurusu işlemden kaldırılır. Bu karar kesindir. Yani itirazı yoktur.
5- Soruşturma izni verdiği takdirde, Ceza Dairesi Başkanlarından birini soruşturma için görevlendirir.
6- Görevlendirilen Yargıtay Ceza Dairesi Başkanı, dosyayı ikmal edip tekrar 1. Başkanlık Kurulu’na götürür.
7- Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu ya kişi hakkında son kovuşturma açılmasına karar verir ya da vermez.
8- Karar kesindir, vermezse iş biter. Yani şikâyet sonuçsuz kalır.
9- Kovuşturma açılmasına karar verirse dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir...
10- Suç kişiselse, dava Yargıtay eza dairelerinden birinde açılır.
11- Suç, göreviyle ilgiliyse dava Anayasa Mahkemesi’nde açılır.
12- Görevle ilgili suçtan dolayı Anayasa Mahkemesi’nde açılan davada iddia makamı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ya da vekilidir.
13- Yüce Divan iddianameyi ya kabul ya da reddeder.
14- Reddederse başsavcı itiraz edebilir.
15- İddianamenin iadesi kararına itirazı inceleyecek merci bulunmamaktadır!.. (Burada bir kara delik vardır!..)
16- Yüce Divan iddianameyi iade etmezse davayı görmeye başlar...
Evet. Bir Yargıtay üyesinin yargılanması bunca engelin aşılabilmesine bağlı...
Hem ne zor.. Hem de ne ahenkli bir döngü değil mi?
Yargılanan ve yargılayan aynı çevreden, aynı kaynaktan!..
Sen benim sırtımı kesele, hadi ben de seninkini!..

BEN BöYLE YALANIN!..

Görüldüğü üzere... Bir Yargıtay üyesinin suç teşkil eden herhangi bir fiilinden dolayı cezaya çarptırılabilmesi neredeyse imkânsız efendim...
Müstebdit (despot) ilan ettikleri Abdülhamit Han bile böylesine güçlü bir koruma zırhına sahip değildi...
“Kızıl Sultan” dedikleri Abdülhamit Han’ı, günümüzün CHP zihniyetli yargı mensuplarıyla bir kıyaslayın bakalım...
Bugünküler, siyasi muhalif olarak gördükleri AK Partilileri bir kaşık suda boğacaklarını ilan ederken; Abdülhamit Han, siyasi muhaliflerine ihsanlarda bulunuyor, onların gönlünü kazanmaya çalışıyordu!..
Aralarındaki fark onu gösteriyor ki;
Cennetmekân, bayağı bayağı “liberal” bir hükümdarmış!..
O gün ülkede “despotizm” varmış!..
Bugünkü ise “demokratik nizam”mış!..
Ben böyle yalanın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi