İnsan, korkularının üzerine yürüdüğü ölçüde insandır
Dostuma açık kalp ameliyatı olmam gerektiğini söylediğimde mosmor oldu. Çok korkmuştu. Aslında ben de korkuyordum. Bunu açık açık söylediğimde biraz şaşırdı; sanırım korkmayı bana yakıştıramamıştı...
Hâlbuki insan korkuları olan bir varlıktır... Korkmayan insan değil, korkularına esir olmayan insan “gerçek insan”dır!
Hayat felsefem, bazen korkarak da olsa, yapmam gerekeni yapmaktır!
Yıllardan beri yazıyor, radyolarda, televizyonlarda ve konferanslarda konuşuyorum. Meramımı sükûnet içinde ifadeye özen gösterdiğimi, kışkırtmadan, abartmadan, gereksiz sertleşmelere ve sürtüşmelere sapmadan işimi yapmaya çalıştığımı beni okuyanlar, dinleyenler bilir.
Buna rağmen bazıları fevkalâde rahatsız oluyor. Telefona sarılıp, (ya da maille) ya küfrediyor ya da açık-kapalı tehditler savuruyorlar.
Bir zamanlar beni tehdit etmeye abone olmuş bir genç vardı. “Kadrolu tehditçim” gözüyle bakardım. Hatırladıkça hâlâ gülerim. Meğer delikanlımız, güncel konuları dinî ve tarihî perspektiften yorumlayışıma “gıcık” (kendi ifadesi) olurmuş.
Beni okumaya başladığından beri kafasının karmakarışık olduğunu, “mutlak doğru” sandığı bazı bilgi ve düşünceleri hakkında tereddüde düştüğünü söyledi. Kaç kez beni okumamaya karar vermiş, ama dayanamayarak yine okumuş. Okudukça da eski fikirlerinde aşınmalar oluşmuş.
Nihayet beni kendi içindeki değişimin sorumlusu ilân etmiş ve intikam almaya karar vermiş. Çünkü bana benzemek istemiyormuş.
Benim gibi olmak zaten iş değil. Gençler bizim kuşaktan çok daha iyi olmaya bakmalıdırlar. Türkiye’nin geleceğini kurmak, Türkiye’nin geleceğinde rol almak istiyorlarsa, bizden iyi olmak zorundadırlar...
Daha iyi olmak için de, değişik fikirleri, düşünceleri, görüş açılarını özümsemek durumundadırlar. Bunu yapmak yerine kendi dünyasına kapanıp kapılarını da kapatmak olur iş değil! En derin “korkaklık” işte budur!
Ama bunun suçlusu gençlerimiz değil, asıl suçlu biziz! Onlara farklı fikirlere, değişik düşüncelere saygı duymayı öğreteceğimize, tahammül etmeyi dahi öğretememişiz. Sadece slogan ezberletmişiz!
Bilgisiz, ilkesiz ve hedefsiz bir hayatın içine çekmişiz onları. “Para” ve “güç” dışında “değer” tanıtmamışız...
Bilgiyle (kalble) dengelenmemiş güç, hızla vahşete dönüşür...
Bana yönelik gencecik tehditlerde bile bu “vahşet temayülü”nü açık-seçik görebiliyorum.
Verdiğimiz slogancı eğitimle gençleri alternatifsizliğe mahkum ettik. Her birinin “tek doğru”su var, bu yüzden farklılıklara yürek kapıları kapalı.
“Mutlak doğru” zannettikleri sloganlarının sorgulanmasına dayanamıyorlar. Farklı fikirler duyunca, paniğe kapılıyorlar. Elinden oyuncağı alınmış çocuklara dönüyorlar ve tehditler savurmaya başlıyorlar.
Oysa tehdit aczin ve bilgisizliğin çocuğudur! Bilen insan konuşur, tartışır, sorgular, farklılıklar arasındaki gerçeğe ulaşmaya çalışır.
Ne var ki, tartışabilmek için “bilmek” lâzım. Bilmek için de araştırmak ve öğrenmek. Bunlar zor! Oysa tehdit etmek çok kolay. Açarsın telefonu, basarsın tehdidi: “Koca yobaz, seni yok edeceğim!”
Böyle diyen birine aynen şu karşılığı vermiştim: “Ömrüm bitince ben zaten öleceğim, sen benden önce saplantılarını öldürmeye bak!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.