Sultan Fatih’in zihnini kurcalayan âyet
Anlatılır ki, Fatih Sultan Mehmed bir gün Kur’ân okurken şu âyetin manasına takılmış:
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine ve Peygamberine indirdiği Kitaba iman ediniz!”
Kendi kendine şöyle düşünmüş: “Âyet zaten iman edenlere sesleniyor. Ardından tekrar imanı emretmesi acaba neden?” (Nisa Sûresi: 136)
Ulemayla sohbeti esnasında konuyu kendileriyle paylaşmış, “Bu konuda ne dersiniz?” diye sormuş.
Âlimler birbirlerine bakmışlar. Derken bakışlar, Fatih’in hocası Akşemseddin’de odaklanmış. Akşemseddin, “Sultanım,” demiş, “Dışardan gelen seslere kulak verin, cevabınızı alın!”
Dışarıdan mehteranın kös sesleri geliyormuş. Fatih:
“Efendim, biraz açar mısınız?” demiş.
Bunun üzerine Akşemseddin anlatmaya başlamış:
“Sultanım! Mehteranın davullarından ‘düm, düm’ sesleri geliyor. ‘Düm’ kelimesi, sizin de bildiğiniz gibi Arapça’da ‘Devam et’ anlamına geliyor. Âyetin de manası, işte budur. Bu âyet, ‘Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’e, Kitab’a olan imanınızda devam edin!’ mesajı vermektedir...”
***
Evet, iman yalnızca dil ile “Kabul ediyorum, inanıyorum” sözünü seslendirip, kuru bir ikrardan ibaret değildir...
Kadim dostlarımızla, yeniden iman meselesini müzakere ediyorduk... İrfan meclisimize yeni iştirak eden ilahiyatçı bir dostumuz, “İman esaslarını yeniden ders almaya gerek var mı? Biz zaten inanıyoruz; onu inanmayanlar düşünsün!” demişti.
Aslında bu tabirin bizim değil, Kur’ân’ın olduğunu hatırlaması gerekirdi! Ki, iman edenleri, “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur” şeklinde uyarır Kur’ân.
Birinci cümlenin başlangıcı ile ikinci cümlenin sonuna dikkat edilirse, “Ey iman edenler… iman ediniz!” şeklinde vurgu yapıldığı görülecektir. Bu iki kelime nasıl telif edilebilir? İnanan kimseye “mü'min, Müslüman” dendiğine göre, bu âyette, “Ey iman edenler… iman ediniz!” diye vurgu yapılmasının bir inceliği olması gerektir. Mü’minleri gerçek/tahkikî imana yöneltmek, taklidden kurtulup “gerçek iman”ı kazanmak için tahşidat olduğu gayet açık değil mi? Gerçek imana ulaşmak için de kendimizi ve inandıklarımızı yeniden sorgulamalıyız!
Âyeti yorumlarken şöyle bir incelik de düşünülebilir: “Ey iman edenler! İmanınızı kontrol ediniz. ‘Allah’a inandım’ diyor ama O’na itaat etmiyorsanız, ‘Peygamber’e inandım’ diyor ama O'nun yolundan gitmiyorsanız, ‘Kitab’a inandım’ diyor ama Kitab’a göre yaşamıyorsanız, gelin imanınızı kontrol edin. Belki tam inanmadınız, inandığınızı sandınız... Zira Allah’a iman, O’na itaati gerektirir. Peygamber’e iman, onu rehber kabul etmeyi icap ettirir. Kitab’a iman, Kitab’a göre bir hayatı netice verdirir…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.