Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

İnsanlık ehl-i sünnet inancına muhtaçtır!

İnsanlık ehl-i sünnet inancına muhtaçtır!

İslamî düşünce olmaz ise: ruhçuluk olur, cincilik olur, meditasyonculuk olur, binbir çeşit iş olur. İslamî düşünce, İslâm’ın bütünlüğü ile hayatın bütünlüğü arasındaki ayrılmazlığı anlatan değişmez değer ölçülerine ve hükümlerine dayanarak değişen şartlara kendi bütünlüğümüzü sağlayıcı fikrî izahlar getirmektir. Bunun da izahı lazım denilecek. Doğrudur. Her şeyi basite indiremeyiz. İzah zorluğuna da, kavrama zahmetine de katlanmadan tekâmül etmenin yolu yoktur. “Sana göre İslam, bana göre İslam, o kavme göre İslam, şu coğrafyaya göre İslam” diye bir şey olmaz. İslam, asliyetiyle, muayyendir ve mahfuzdur. İslam’ın asliyetini değiştirici düşünce olmaz. Düşünce, o asliyete dayanarak yapılır. “Yorum” da öyledir. İslam, falancanın felsefesi değil, Allah’ın vahy ettiği Hak Din’dir. Hz. Muhammed (a.s), Allah’ın Resulü’dür ve İslam’ı tebliğ etmiştir; ayrıca kendi sözleriyle-amelleriyle-halleriyle ve bütün hayatıyla İslam’ı yaşamış, tatbik ve talim etmiştir.
İslâm’ın itikâdî şartları var, amelî şartları vardır. “Bu şartları yerine getiririz, getirmeye çalışırız, Müslüman olmak çerçevesindeki işimiz biter.” Denilmesi hiç doğru değildir. Var oluş, hayatın manası ve gayesi, eşyanın nizamı, toplumun yapısı ve değişimi, bireyin ve toplumun psikolojisi, estetik değerler, sanat, edebiyat, musiki, tarih, ekonomi, sosyal meseleler, vs. Bütün bunların üzerinde İslâm’a dayanarak düşüneceksin! Günlük hayatın küçük meseleleri dahi düşünceyi gerektirir. Asgari mensubiyet ve unvan şartlarıyla yetinerek, “hikmet-inkişaf-tekâmül” icaplarının her devre ve her değişime temelde cevap veren manasından uzak kalarak bir yere varılamaz. Uzak kaldık da böyle olduk zaten.
İslamî düşünce, duraklamaya sonra gerilemeye sebep olan, daha sonra, daha da büyüyen boşluğu doldurma, parçalanmışlığı giderip bütünleşme dengesini ikame etme cehdinin ifadesidir. Denge sıhhatinin unsurları ve sıhhat dengesinin şartları, ancak vahyin ışığından ve kaynağından beslenen İslamî düşünceyle, ehl-i sünnet inancıyla gerçekleşir. Birkaç misal vererek açıklamaya çalışayım.
Kader meselesi, ruh-ölüm meseleleri, değişen ve gelişen dünyada, her hal ve şartta, bir Müslüman olarak İslâm’ın yaşanabilirliği meselesi, vs. Hepsine cevabı, İslamî düşünce içinde, ehl-i sünnet inancına sahip bir bakış açısı verebilir. Bu verilmediği takdirde düşünce ve inanç yapımızda meydana gelecek hercümerci (kaosu) önleyemeyiz. Zaten köklü bir din eğitiminin verilmediği toplumumuzda gönül dünyamızda esecek fırtınaların sonucundaki tahribatı da önleyemeyiz. Bunalımların, intiharların, evlatlarımızın düşürülecekleri tuzakların ve tehlikelerin önlenmesi ancak ehl-i sünnet inancı ve İslamî düşünce ile mümkün olabilir. Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruh, ölümden sonra, ahiretteki mertebesiyle mütenasip bir surette berzah âleminde bulundurulur. Kıyamet’ten sonra, Haşr vaktinde, ruh yeniden bedenlendirilir. Reenkarnasyon iddiacılarına göre, bir bedenden ayrılan ruh, dünyada yeniden bedenlenebilir. Mesela bir insan, asırlar önce ölmüş birinin ruhuyla yaşayabilir! Çeşitli akımlara göre, bazı yüksek ruhlar yeniden mücessem hale gelip yol göstericilik yapmaktadır! Bu inanış İslâm’da değil, Budizm ve benzerî uzak Doğu dinlerinde çeşitli tezahürler halinde vardır.
Cenâb-ı Hak, Kaadir-i Mutlak’tır. Berzah âleminde bulundurduğu bir ruhu, yeniden bedenlendirerek yahut mücerret olarak dünyevî hayata göndermeye kadirdir. Fakat âdetullah, sünnetullah (bildirildiği veçhile) lihikmetin bu değildir. Böyle bir hal, esas olarak bildirilenlere aykırıdır. Kafalardaki bağdaşmazlık ve uyuşmazlık (ehl-i sünnet dışı düşünceler) kafa ve gönülleri istila ettiği içindir ki var olan esaslara karşı çıkmak câzip hale geliyor-getiriliyor. Kader meselesi de öyle! Kaderin anlaşılamaması, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının anlaşılamamasından doğuyor. Bilhassa “ilim” ve “kudret” sıfatları tam anlaşılamamıştır. İman ettin mi? Ettim. Ettiysen; Cenâb-ı Hakk’ın her şeye kadir olduğunu, her şeyi bildiğini, her şeyi gördüğünü, bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu kabul etmek durumundasın. Rahmetinin sonsuzluğunu, mutlak adaletini kabul etmek durumundasın! “Herşeyi bilir” demek, olacağı da, geleceği de, gizliyi de açığı da bilir demektir. Bunun tersi uluhiyet inancıyla bağdaşmaz. “Herşeyi bilmek” sıfatı, “mutlak âdil”, “mutlak hâkim” olma sıfatlarıyla da, diğer kemal sıfatlarıyla da ilgilidir. Kâinatın nizamı, Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi bilmek sıfatı ile ayakta duruyor. Kaderin manası da buradadır. Bir ilahi program var, kader var, cüz’î irade bu çerçevede var ve elbetteki ona bağlı olarak sorumluluk da var. Cüz’î iradenin (cüz’ilik vasfında ifadesini bulan) sınırlanışı da. Bu sınırlayışın bir manası da yaratma nasibimizin olmayışıdır. Biz, tercih irademizi kullanırız. O’nun neticesini ancak Cenâb-ı Hak yaratır. İlahi irade tarafından, ancak kaderde var olanlar yaratılır, bizim her dediğimiz yaratılmaz. Kaderin bütün özelliklerini ve sırlarını kavrayamayız. Bu dahi insan aklının dünyevi şartlara göre korunması içindir. Fakat kaderin özünü anlayabiliriz ve bunu anlamadan da hiçbir tevekkül faaliyeti gösteremeyiz.
Ehl-i sünnet inancına muhtaçtır insanlık! İnsanlık, bütün üst bilgileri ve kavramları yenileyen bir İslamlaşma şuuruna muhtaçtır. Dolaylı yolların hepsi tuzak haline döndürülmüştür. Felsefe de çıkmazdadır, bütün sosyal ilimler de, metafizik arayış tecrübeleri de. Meselenin meselesi İNSAN meselesidir. İnsan meselesini de İSLAM çözebilir. İslâm’a dayanan düşünceler üreterek hayatı İslâm’a tâbi kılacak ehl-i sünnet inancına sahip olan Müslümanlar çözebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi