İmtihanın şiddetlendi(rildi)ği vakit...
Mü’minlerin en büyük zenginliği, dayanışma ve yardımlaşma duygularının kayıtsız-şartsız, hesapsız-oyunsuz bir şekilde ve sâfî-tertemiz olmasıdır.
Fert fert, sadece ferdî kıymet ifade eden ehl-i îmanın dayanışma içindeki cemaatlerinin misali, kurşundan örülmüş duvarları; aşılmaz ve aşınmaz muhkem kaleleri andırır.
Bu tür yapılarda araya sızmak, gedik açmak, bu mehabetli bünyeleri sarsmak, yıkmak mümkün değildir.
çünkü mü’min cemiyetler ‘samîmî’dir: Kavga da dâvâ da Allah içindir.
Bu cemiyetlerde istibdatın hiçbir türü yaşa(n)maz, yaşa(n)mamalıdır.
Fikrin meşrû dairede olabildiğince hür olduğu cemiyetler, mümbit topraklar gibidir çünkü..
Mütevazı olduğu nispette velûd ve bereketli...
Lebâleb dolu ve mahsuldar olduğu nisbette basit ve heybetli...
Ne büyükler kibirli, ne küçükler şımarık! Ne erkekler kadın, ne kadınlar erkek! Ne çocuklar haşarı, ne ebeynler aşırı!..
Hak dînin, hakîkatli ellerde uygulanması adaleti netice verir; her hak sahibi hakkına kavuşur, ifrat ve tefrit, tavır ve amellere bulaşamaz!
Lâkin, tenkidin, garaz, kin ve rekabete dayanması, rekabetin ise amansız ve insafsız kördöğüşüne dönmesi bir cemiyet için kıyamet başlangıcıdır.
Meşveret mekanizmasının olmadığı yahut işletilmediği, fikirlerin mahkûm, mütefekkirlerin mazlum olduğu topluluklar ise çöl gibidir:
Tertemiz ama bomboşdur, sımsıcak ama susuzdur.
Rahmetin değil, kahrın merkezleridir bu yapılar.
Hayat değil ölüm kokar bu yerler: Buralara, mefkûrenin meflûç edildiği meclislere dahil olmak bedbahtlık, berdevam olmak talihsizlik, bermurad olmak ise imkânsızlıktır.
Sadece yer, içer, yatarlar yüksek ve karanlık duvarlar içerisinde yaşadığını zanneden fâniler... Sadece doğar, büyür, ölürler yahut!..
Semeresiz, neticesiz, mahsulsüz: Geldikleri gibi giderler, gittikleri gibi unutulurlar!
Ne semâ, ne yer bilir onları!
Kurulu düzenin kupkuru kurbanlarıdır onlar!
Dünya böyle bir metadır işte; değmez alaka-i kalbe!
İmtihan hep şiddetlidir aslında; imtihanın şiddetlendiği vakit kişinin kendini bildiği andan ölümü tadana kadar devam eder.
Şiddetin zirve yaptığı zamanlar ise tercihlerin çoğaldığı, kavşakların çetrefil hale geldiği durumlardır.
Kimi zaman kendimize zehir ederiz dünyayı da âhireti de...
Kimi zaman da etrafımızdakilere...
İmtihanımızın şiddetlenmesini, yanıbaşımızdakilere zarar vererek örtbas etmeye, onların da imtihanlarını şiddetlendirerek mukabele etmeye çalışırız...
O vakit yerin altı üstünden hayırlıdır!
İşte imtihanı kolaylaştıran, şiddet, mihnet ve zulmet vakitlerinde elimizden tutan irfan mektebleri, dostlar, kardeşler bunun için mühimdir, hayatîdir.
“Düşenin dostu olmaz” demek, dostu olanın hiç düşmeyeceği anlamına gelmez!
Mühim olan, düştüğümüzde tutunacak sağlam kulpları bilmek, bulmak ve teslim olabilmektir.
Marifet, benliğimizi körükleyip fert olarak arz-ı endam etmek değil, ‘ben’den sıyrılıp ‘biz’i yakalayacağımız; bizi cehennemden ayıracak nûrânî ve Kur’ânî bir cemaatin ferdi olabilmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.