Kürt-Türk çatışması devlet isterse çıkar!
PKK’nın söylemleri ve eylemleri yaz sıcağına yeni bir ateş kattı.
Türkiye’nin çeşitli kentlerinde facebook, twitter gibi sosyal medya üzerinden örgütlenen gençlerin Kürtlere karşı eylemlerine tanıklık ettik.
Birilerinin ustaca bu eylemleri organize ettiği ortada.
Zaten hep öyle oldu.
Kurt puslu havayı, Derin Devlet de kaosu sever.
Ahmet Altan dün Taraf’taki köşesinde gidişattan endişeli olduğunu ifade etmişti.
Haklı, çünkü Ankara da tavrını sertleştirmiş durumda.
Ancak Ankara’nın bir avantajı var, bizden daha fazla istihbarata sahip.
Gerek Cumhurbaşkanı Gül’ün, gerekse Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarında, tavırlarında toplumsal çatışma endişesi taşıdıklarına ilişkin bir işaret yok.
Bizim somut olarak gördüğümüz gerilimden endişe duysalar, bu durum açıklamalarına yansırdı mutlaka.
Güvenlik güçlerinin duruma hakim olup büyük bir çatışmaya izin vermeyeceğine inanıyor olmalılar.
Siyasetin dili, toplumsal çatışmaya ortam hazırlıyor aslında.
Kullanılan dil, çatışma dili.
Bu dilin beslediği bir atmosfer aslında Ahmet Altan’ın endişesini haklı çıkarıyor.
Ancak Kahramanmaraş, Çorum hatta Sivas örneklerine baktığımızda farklı gruplara yönelik kıyım faaliyetlerinin genellikle devlet tarafından organize edildiğini, desteklendiğini veya en azından görmezden gelindiğini görüyoruz.
1 Mayıs’tan 16 Mart’a uzanan katliam zincirinde Derin Devlet’in parmak izlerini buluyoruz.
Bu olayların üzerine neden gidilmediğini, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na neden dokundurulmak istenmediğini çok daha iyi anlıyoruz.
Bugün bu yapılanmanın en azından savunmaya geçtiği, hukukun kimi yanlış uygulamalara rağmen öne çıktığını görüyoruz.
Silvan’daki 13 kaybın ardından yargının devreye sokulması bunun en açık örneği.
Dağlıca ve Aktütün’de ortadaki somut delillere rağmen böyle bir uygulamaya gidilmemişti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ bu baskınların soruşturulacağı sözü vermişti ama kamuoyuna verilen bu söz tutulmadı ne yazık ki.
Bu gelişme Derin Devlet unsurlarının bildiklerini okumasına imkan verdi.
Bugün hukukun devreye girmesi, sorumlulardan yargı önünde hesap sorulması kaos plancıları için kötü bir haber.
Evet, toplumsal gerilimler olabilir ama bunu toplumsal çatışmaya döndürme işini üstlenecek unsurlar o kadar cüretkar olamaz artık.
Yeni anayasa çalışmalarının başlaması, bireysel ve toplu hak alanlarının önünün açılmasını sağlayıp çatışmacı zihniyetin elini zayıflatacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın dünkü açıklaması bu yolda yeni bir dilin işaretçisi.
Ankara’nın sorunu emniyet güçleriyle değil de milli birlik projesi içinde çözmek istemesi doğru ve yerinde bir karar.
Barış ve huzur için umutlu olmak için hala zaman ve neden var açıkçası.
Bakarsınız Ekim’de çiçekler açar...