Sayın Koşaner suçlamak yerine, iddialara cevap vermelidir!
Ne “tevafuk” değil mi; Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit’in “istifa”larını açıkladıkları, ya da “emeklilik”lerini istedikleri gün, bir “istifa” haberi de İmralı’dan geldi!..
PKK terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan’ın da, sonunda “havlu” attığı ve “Ben artık yokum” dediği haberi, gazetelerde “istifa” haberleriyle aynı gün ve aynı sayfada çıktı!..
Abdullah Öcalan, avukatları vasıtasıyla yaptığı açıklamada demiş ki;
“Kandil de, devlet de beni taşeron olarak kullanıyor... Artık buna son veriyorum. Kürt siyasetçiler, ikide bir; sorun çözülmezse halk hareketi başlatacaklarını söylüyorlar... Ne yaparlarsa yapsınlar ama benim üzerime yıkmasınlar... Ben artık yokum!”
Enteresan değil mi;
“TSK’nın en üst kademesi”nden yapılan “Yokuz” açıklaması ile “PKK’nın en üst kademesi”nden yapılan “Yokum” açıklaması aynı güne denk geldi.
Tevafuk, ancak bu kadar olur.
TÜRKİYE TARİHİNDE BİR İLK!
Biliyorsunuz, “geçen hafta”nın değil, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli olayı”; Genelkurmay Başkanı ile “3 kuvvet komutanı”nın istifa etmesiydi...
Geçen hafta, bir “ilk” yaşandı Türkiye’de!..
Yabancı basının ifadesiyle, bir “devrim” yaşandı!..
Bugüne kadar, “muhtıra” verip, “hükümetleri istifa ettiren” komutanların, bu defa kendileri “istifa” ettiler...
Düne kadar; “yönetime el koyan” askerler olurdu, bu defa Hükümet el koydu!..
İstifaların gerekçeleri, ilk etapta “görülen lüzum üzerine” şeklinde açıklansa da, daha sonra Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner tarafından yapılan açıklamada, “asıl sebep” dile getirildi.
Sayın Koşaner dedi ki;
¥ “Şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır.
Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, bir çok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir.”
¥ “Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tahdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.”
¥ “Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır.”
SAVUNDUĞU GENERALLERE BAK!
Bu açıklamadan sonra, Sayın Koşaner’e şöyle bir soru sormak hakkımız değil mi;
Bu tutuklu generaller, bu kadar “suç”a bulaşmış iken; onların önce “tahliye”lerini, sonra da “terfi”lerini nasıl istersin?.. Hani, “hukuka ve yargıya saygı” nerede?..
“Hükümet aleyhtarı internet siteleri” oluşturma cür’eti gösterme özgürlüğü, dünyanın hiçbir ordusuna tanınmamıştır ki, “Türk ordusu”na tanınsın!..
Hem, “sivil irade”nin seçilmiş temsilcisine emir-komuta zinciri içinde “tuzak” kuracaksınız, hem de “hesap” sorulduğunda “istifa resti”yle karşılık vereceksiniz!..
Hele söyleyin; böyle bir özgürlük, dünyanın hangi ülkesinde var?..
İşte, mahkeme tarafından kabul edilen “Andıç İddianamesi” ortada...
Genelkurmay’da görevli Yüzbaşı Murat Uslukılıç; savcıya verdiği ifadede herşeyi tek tek ve açık açık itiraf edip, diyor ki;
“2004’ten 2008’e kadar sitelerin kontrolü Albay Dursun Çiçek’teydi!”
Ya sonra?..
Gazetelerde çıkan haberler dolayısıyla, 2009’da sitelerin yayınına son verilmiş...
Mart ayında ise, Dursun Çiçek’in; “2. Başkan’dan olur aldım” demesiyle, “andıçlama” yeniden başlamış!..
Aynı iddianamede, Korgeneral Mehmet Ersöz’ün ifadeleri de yer alıyor...
O da diyor ki; “Emri Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan aldık!”
Şimdi, sen kalkacak;
“Hükümeti andıçlayan, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları fişleyen” bu “çürük elma”lara sahip çıkacak ve diyeceksin ki;
“Personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olundu!”
Peki, ne yapacaktı Hükümet?..
Bütün bu “suç”lara göz yumup, “14 general-amiral ve 58 albay”ın tahliyesini sağlayıp, “terfi” etmelerine imkân mı verecekti?..
Bir Genelkurmay Başkanı’na düşen; “sepetteki çürük elmalar”a sahip çıkmak değil, onları “sepetten atmak”tır!..
“Hukuk”un da, “demokrasi”nin de gereği budur... Mantık da bunu emreder!..
BU İFADE, CHP AĞZIDIR!
Gelelim, Sayın Işık Koşaner’in “medya” ile ilgili sözlerine...
Giderayak dedi ki;
“Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nın gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla ulusumuzu silahlı kuvvetlere karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmadı.”
Bir defa, “yanlı medya” ifadesi, bir “CHP ağzı”dır...
Çünkü, “Hükümet’e destek” veren gazete ve televizyonlar için “yandaş medya” ifadesini kullanan CHP’lilerdir.
Kaldı ki; hiç kimse “yanlı medya” diyerek işin içinden sıyrılamaz...
Çıkan “haber”lerin; “yalan, iftira ve suçlama” olduğunu söylemek de, sadece “ucuzculuk”tur, “olayların üzerine şal örtme” çabasıdır!..
İşte yukarıda örneklerini verdiğimiz olaylar... Meselâ, “internet andıcı” ile ilgili iddianame...
Bu iddianame “temelsiz” olsaydı; mahkeme, bunu hiç kabul eder miydi?..
Ki, o iddianamede; aralarında Org. Hasan Iğsız ve Hıfzı Çubuklu’nun da bulunduğu “7 general” hakkında “yakalama” talebi var!..
Bir savcı, elinde “sağlam deliller” olmasa, “üst düzeydeki komutanlar” hakkında hiç “yakalama” talebinde bulunabilir mi?..
Demek ki, “delil”leri sağlam!..
Peki, ne yapacaktı “yanlı”(!) medya?..
Bütün bunları görmezden gelecek, “darbe zemini hazırlama” çabalarına çanak mı tutacaktı?..
Elbette “gerçek”leri yazacaktı...
Bu “gerçek”leri yazarken; hiçbir medya kuruluşunun, TSK’yı bir “suç teşkilâtı” gibi gösterme gayretkeşliğine girdiğini, “TSK’ya karşı bir tavır” aldığını düşünmüyoruz.
Öyle ya; ordu, “bizim ordumuz.”
Ama, müsaade edin de, TSK içindeki “çürük elma”ları deşifre edelim...
Bizler “deşifre” edelim, sizler de gereğini yapın!..
Sizler, zamanında “gereğini yapma” yoluna gitseydiniz, bugün “istifa” etmek mecburiyetinde kalmazdınız!..
Tamam; “kırılan kol” yen içinde kalsın!..
Ama, sizler de biliyorsunuz ki; “kırılan kol yen içinde kalır” ama, tedavi edilmediği için “çolak” kalır!..
“Yanlı(!) medya” olarak bizim yaptığımız, bu kırığı göstermekten ibarettir.
Başka bir şey değil!.
PAŞA ÇOCUKLARINA KIYAK!
Meselâ, “istifa”ların yaşandığı gün, yani 29 Temmuz Cuma günü Akit’in sürmanşetten verdiği habere bir bakalım.
Ne dedik;
“Çocukları da paşa gibi” dedik.
Bunun neresi yalan,
Neresi iftira?..
“Halkın çocukları cephede” iken, “general çocukları”nın savunma sanayiinde köşeleri kaptığı mı yalan?..
O haberimizde dedik ki;
“Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in oğlu ASELSAN, gelini ise HAVELSAN personeli.
Org. Hüseyin Nusret Taşdeler’in kızı ile oğlu, Ergenekon sanığı Org. Saldıray Berk’in kızı, ETÖ sanığı Org. Hurşit Tolon’un oğlu, ETÖ sanığı emekli Org. Tuncer Kılınç’ın yeğeni, Tümg. Hıfzı Çubuklu’nun oğlu ve daha yüzlerce asker yakını savunma sanayiinde çalışıyor.
Paşa yakınlarının torpillerle işe yerleştirildiği ve 12 bin TL’lere varan maaşlar aldığı belirlendi.”
Sayın Koşaner’e soruyoruz:
Akit’in haberinin neresi yalan, hangisi iftira ve nesi suçlama?..
Oğlunuz ASELSAN’da, gelininiz HAVELSAN’da çalışmıyor mu?..
Üstelik, oralara “torpille” girmediler mi?..
İDDİA YOK, BELGE VAR!
Ve diğerleri...
Oralara, “hak ederek” mi geldiler, yoksa “paşa çocuğu” olmanın ayrıcalığını mı kullandılar?..
Eğer dikkat edilirse, Akit’in haberinde; “iddia edildi, ileri sürüldü” veya “öğrenildi” gibi “kaçamak” ifadeler yoktu.
Yoktu, çünkü;
Elimizde “belge”ler vardı.
30 Temmuz tarihli sürmanşetimizde de, “torpilin belgesi”ni yayınladık...
Herkes gördü ki; Sayın Işık Koşaner’in gelini Berin Koşaner, KPDS sınavına 2005 yılında girmiş...
Bu sınavların “geçerlilik” süresi ise “3 yıl”la sınırlı...
Yani, Berin Koşaner’in, KPDS’de aldığı 80 puanla, en geç “2008 yılı”nda bir yere girmesi gerekiyordu.
Peki, Berin Koşaner, 2005’te girdiği sınavda aldığı puanla ne zaman HAVELSAN’a yerleştirilmiş?..
Kasım 2010’da!..
Yani, “5 yıl sonra!”
Şimdi, söyleyin hele;
Bu ülkenin çocuklarının aldığı puanlar “3 yıl sonra çöpe atılır” iken, Berin Koşaner’in ne gibi bir ayrıcalığı vardır ki, “5 yıl sonra” işe yerleştiriliyor?..
Oysa, “Anayasanın 10. maddesi” der ki;
“Herkes (...) ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz!”
Evet, kanun önünde “herkes eşit” ama, galiba general çocukları ve gelinleri “biraz daha eşit!”
Biz, işte bu “çelişki”ye dikkat çektik, bu “imtiyaz”ı gündeme getirdik.
Bu mu yalan,
Bu mu iftira?..
“Belgesi” ortada!..
“Generallerin oğulları veya gelinleri”ne uygulanan “torpil”i gündeme getirmek, ne zamandan beri “TSK’yı hedef almak” oldu?..
Amacımız, elbette TSK’yı bir “suç teşkilatı” gibi göstermek veya “TSK’yı yıpratmak” değil ama bu “koruma ve kollama”larla “torpil”leri yazmak, bizim görevimiz...
Çünkü, bu haberler “yoldaş ve candaş medya”da yer almaz!..
Uzun lâfın kısası;
Sayın Işık Koşaner başta olmak üzere, hemen herkes, ağzından çıkan lâfların ucunun nerelere gideceğini ve nasıl bir yankı yapacağını çok iyi hesap ederek konuşmalıdır!..
CHP’nin hal-i pür melâli ortada... “CHP ağzı” kullananların durumu, herhalde CHP’den daha iyi olamaz!..
Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Işık Koşaner ve istifacı arkadaşlarına “Güle güle” diyor, bugün başlayacak olan ve “buruk” girdiğimiz “Ramazan ayı”nın tüm Müslümanlar ve insanlık için “hayırlara vesile olması”nı diliyoruz...
Cenab-ı Allah, “halkı Müslüman ülkeler”in yöneticilerine, “akıl, iz’an, vicdan ve feraset” versin!..
Selâm ve saygılarımızla...