YARGITAY BİLDİRİSİ VE PARTİLERİN TAVRI
Siyasetçinin kalibresi böyle zamanlarda belli olur.Krizlerin test’inden geçmeyen bir siyasetçi, henüz sınıfı geçmemiş sayılır. Onun için sıkıntılı dönemler, siyasetçileri tanımak için birer kimya kağıdı gibidir.
Herkesin duruşuna bakar,kumaşının kalitesini anlarsınız.
Yargıtay başkanlar kurulu bildirisi de bize böyle bir fırsat verdi.
Verilen tepkiler, hem kimin nerede durduğunu, hem de siyasi ferasetinin hangi noktada olduğunu gösteriyor.
Bildiri, baştan sona siyasi alanı domine etmeye,yürütme ve yasamayı Yargı’nın yedeğine almaya dönük olmasına rağmen bazı siyasetçilerden hak ettiği tepkiyi görmedi.Mesela, başkanlar kurulu Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin el çabukluğuna getirilerek, bir anlamda –Yargı organı-atlanarak yapıldığını ileri sürüyor. Hazırlanan anayasa taslağı ile ilgili –hukuk-mantığı ile bağdaşmayan eleştirilerde bulunarak, yasama organını adeta yetkisini aşmakla suçluyor.
Bütün bunlar siyasetçiye racon kesmektir.
Bu köyün tek ağası var, o da benim demektir.
Böyle bir bildiriye en sert tepkinin siyaset kurumundan gelmesi gerekirdi.Kurul, lafı AKP’ye söyleyip,yumruğu,tüm siyaset kurumuna atmıştır.Yasama görevi sadece AKP’nin işi değil,bütün partilerin,parlementonun işidir.
Bu gerçeğe rağmen bazı parti ve siyasetçilerin tavrı ibret vericidir.
MHP, taraflı yargının en çok tokadını yemiş bir parti olarak, siyasetçilere şamar oğlanı muamelesi yapan bu bildiriye en sert, en şahsiyetli tavrı koyması gerekirken,Bahçeli’nin ağzından“AKP yargıya cihat açtı “diyerek bu utanç belgesine destek veriyor.
Kim kime cihat açmış acaba?
Entipüften sebeplerle bir partinin şahsında milli iradeyi boğmak isteyenler mi, yoksa bu kuşatmadan kurtulmak için çaresizce çırpınıp duran,daha ne yapacağına bile karar veremeyen AKP’mi?
Bahçeli bu konuşmayı yapmadan önce,” üç bin tane CHP’li hakim savcı aldım, MHP’lileri mi alacaktım” diyen Moğoltay’ı keşke hatırlasaydı.
Keşke,12 eylül mahkemelerinde,” sizi asacağız, Türkeş gelsin kurtarsın” diyecek kadar pervasızlaşan, binlerce ülkücü gencin ideolojik sebeplerle hayatını karartan yargı mensuplarını düşünseydi.
O zaman belki böyle konuşmazdı.
Ama ne gezer.
Siyaset millete endeksli olmayınca,netice böyle olur.
Yazık ki,benzer bir tavır da darbokrat(Darbe ile demokrasi arasında sallanan-kelimeyi ben uydurdum) Erkan MUMCU’dan geldi.Hayatı kendi kendisiyle çelişmekle geçmiş, ülkücülükten-Radikalliğe, demokratlıktan bilmemneciliğe kadar konaklamadığı menzil bırakmamış biri olarak Mumcu’nun en azından bu darbe denemesine göstermelik bir tepki göstermesi beklenirdi..
Halbuki,Mumcu ne diyor; Yargıtay kınamakta haklı diyor.
Siyasetçi böyle diyince,Yargıtay da –esip gürlemekte-beis görmüyor.Bu adamlara bu kadar –alan-bile fazla diye düşünüyor.
27 Nisan’da kritik süreçlerin adamı olamayacağını meclise girmeyerek gösteren Mumcu, Yargıtay bildirisine verdiği destekle bir defa daha –kalitesinin-toplumun beklentilerini karşılamaya müsait olmadığını gösteriyor.
Zaten, siyaset kurumu yetkilerinin hakkını verecek kalitede olsa –Yargıtay başkanlar kurulu-bırakınız bildiri yayınlamak,böyle bir amaçla toplanma cüret ve cesaretini bile kendinde bulamazdı.Partilerin ilkesizliği demokrasinin bu tür müdahalelere açık hale gelmesini sağlamıştır.