Ramazan israf ayı da değil!
Ramazan eğlence ayı değil derken, bir tehlike daha kapımızı çaldı: Ramazan’da israf. Oruç ile israfın yan yana gelmesi mümkün değil, ama ‘ahir zaman alâmeti’ olsa gerek, bu mübarek ayda da diz boyu israf edenler var. “Edenler var” deyip kabahati başkalarına da atmayalım. Önce kendimizi (en başta kendimi) hesaba çekelim: Oruç tutuyoruz diye ‘iftar’larımızı ‘israf’lara vesile mi ediyoruz?
İsraf, her zaman kötüdür; ama hele ibadet ayı Ramazan ayında yapılırsa kat kat kötüdür. Bir istatistik yapılsa belki de bu mübarek ayda ekmek israfının arttığı bile ortaya çıkabilir. Fırınların önünde uzun ‘sıcak pide’ kuyrukları oluşmuş. Peki o pidelerin tamamı tüketilebiliyor mu? İftarda sıcak pidesiz oruç açamayan bizler, sahurda ne yapıyoruz?
Şahıs olarak israf batağına düşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu yetmiyormuş gibi, ‘kurum’lar da aynı hatayı işliyor. Gösterişli iftarlar biraz da ‘israf’ kokmuyor mu? 5 yıldızlı otellerdeki iftarlara harcanan paralarla neler yapılacağını kim hesaplayacak? Şaka değil, bir kişinin iftar yemek bedeli neredeyse asgari ücrete eş! Böyle iftar, böyle ibadet, böyle yardımlaşma olur mu?
Bu noktada ‘hizmet’ için iftar çadırları açan belediyelere de bir çift söz söylemek gerekecek. İftar çadırları başlangıçta iyi gitti, ama son yıllarda sanki ölçü kaçtı gibi. Meselâ, “En kalabalık iftarı biz veriyoruz, bu iftarımızla ‘rekorlar kitabına gireceğiz’” diye övünmek Ramazan’ın mânâ ve ehemmiyetine uyar mı? Ramazan’dan ve iftardan maksat, insanın açlık sebebiyle aczini anlaması, daha ‘iyi’ kul olması değil mi? Elbette Ramazan tek başına bu değil, ama hiç bir şekilde nimetleri israf etmek de değil!
İstanbul’da bir grup, iyi bir ‘eylem’ yapıp 5 yıldızlı otellerde şahane iftar davetleri verenleri uyarmışlar. Grup, Beşiktaş’taki Conrad Otel’in karşısındaki parkta toplanıp çorba ve hurma ile iftar açmış ve “İftar menü 316 TL, asgari ücret 658 TL”, “İstanbul için utanç vakti”, “İki ailenin bir otel iftarıyla bir aile bir ay doymak zorunda” ve “Burada israf var” yazılı pankartlar asmışlar. (Radikal, 8 Ağustos 2011)
Zenginlerimiz kusura bakmasınlar, ama “Ben zekâtımı veriyorum, kişi başı 200 TL’lik iftar da yaparım. Bu benim param, benim hakkım” demesinler. Çünkü “sevad-ı azam”a, yani “halkın çoğunluğunun yaşadığı hayat şartlarına” uymak lâzım. Aksi halde zengin ile fakir arasındaki uçurum büyüR ve fakirden zengine ‘beddua’ yağar. Nasıl ki “duanın tesiri büyüktür” aynı şekilde “beddua”nın da tesiri hafife alınmamalı...
İsraf her hal ve şart altında uzak durulması gereken bir davranıştır. Hele hele Ramazan ayında israf tuzağına düşmek, tam da ‘deccal’ın tuzağına düşmek anlamına gelir. Bu bakımdan en başta kanaat önderleri olmak üzere bütün hamiyet sahipleri hem şahıs olarak israf etmemeli, hem de edenleri uygun bir lisan ile uyarmalı.
Hele hele Afrika’da yaşanan açlık, susuzluk ve kıtlık günlerinde ‘israf sofraları’ kurmak çok yanlış. Bu bakımdan bazı kuruluşların iftar davetlerini iptal edip harcanacak muhtemel parayı Afrika’ya yardım olarak göndermesi çok isabetli.
Temennimiz başta belediyeler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının da ‘iftar israfındaki yarışı’nı bir kenara bırakması. Ayrıca çok da ihtiyaç olmayan iftar davetlerinin hiç değilse bu yıl iptal edilip, bu iş için ayrılan paraların hakiki muhtaçlara ulaştırılması daha isabetli olur...
Ramazan ayı eğlence ayı olmadığı gibi, israf ayı da değildir vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.