Türk ve Kürt gençler isyana neden katılmadı
Dünyanın en gözde başkentlerinden Londra, cehennemi andıran görüntülerle ekranlarımızda...
Yüzlerini gizlemiş gençler dükkanları yağmalıyor, yakıyor, sokakta insanları soyup soğana çeviriyor.
Havada bir nefret ve öfke kokusu var.
Üstelik olaylar polisi çaresiz duruma düşürmüş durumda.
Olayların patlamasında polisin yoksul ve göçmen gençlere karşı tutumunun da payı var diyor İngiliz gazeteleri...
Bu insanları sürekli aşağılayan polis, bir öfke birikimi yaratmış.
Son ekonomik kriz de tuzu biberi olmuş.
Sosyal bütçelerden yapılan kısıntıdan yoksul gençlere yönelik programlar da nasibini almış. Toplumun bir parçası olamayan, doğru dürüst eğitim alamayan bu çocuklar kendi yaratmadıkları bir krizin bedelini ödüyorlar.
Üstelik iş bulma umutları da sıfıra yakın noktalarda. Ve hemen yanıbaşlarında tüketim cennetleri var.
Lüks mağazalar, kişi başı avuç dolusu para ödenen Michelin yıldızlı restoranlar, binlerce liraya giysi satan dükkanlar, bir türlü erişemedikleri elektronik eşyalarla dolu merkezler...
Ve de hepsinden önemlisi umutsuzluk.
İmrendikleri hayata hiçbir zaman erişemeyeceklerini, bu yolda hiçbir şansları olmadığını bilme gerçeği. Geriye tek yol kalıyor, suç.
Ya çeteye giriyorlar ya da fırsat bulunca yağmaya başlıyorlar.
Son olaylar Arap Baharı’nda olduğu gibi, twitter ve facebook gibi sosyal medya araçları üzerinden örgütlenmiş. Her aracın iyi ve kötü her amaç için kullanılabileceğinin bir başka göstergesi. Tüm demokratik toplumları pusuda bekleyen bir tehdit. 20’nci yüzyıl başının işçi eylemlerinin yerini, günümüzün amaçsız şiddet eylemleri almış durumda.
Bazen Paris’te, bazen Londra’da karşımıza çıkıyor ve emin olun çıkmaya devam edecek.
Çünkü Batı artık gençlere umut vermiyor.
Londra gençleri, yüzyılın başında sanayi tesislerine çalışmaya gelen çocuklar gibi, bir farkla bunların köle gibi çalışacakları bir işleri de yok. Yönetimleri korkutması gereken devrim değil ama kaos ve anarşi.
Komünizm tehdidi sosyal devlet formülüyle bertaraf edildi.
Bu tehdit veya tehlike ortadan kalkıp üstüne bir de dünya ekonomik krizi eklenince, devletler bu politikalardan birer ikişer vazgeçmeye başladı. Yunanistan, İspanya veya İtalya’yı işinin başındaki orta ve yoksul kesim mensupları veya üniversitesini bitirmeye çalışan genç batırmadı. Batığın gerçek sorumluları milyonlarca dolarla hayatın keyfini çıkarıyor.
Bedelini ise devlet koruması giderek azalan kesimler ödüyor.
Devletlerin görmesi gereken gerçek, siz yığınları önemsemezseniz, onların da sizin düzeninizi önemsemeyeceği.
Her geçen gün daha fazla polise, daha fazla cezaevine ihtiyaç duyacak, hiçbir gece yatağınıza huzurla gidemeyeceksiniz.
Çünkü geride kalanları önemsemediğiniz bir noktaya gelmiş durumdasınız.
Böyle bir tablo mutlaka yeni bir devrimci fikir, yeni bir toplumsal ideal yaratır.
Her dönemin kendi Karl Marx’ı, Vladimir İlyiç Lenin’i çıkar.
Demokratik süreç tehlikeye girmeden devletlerin sosyal devlet ilkesini yeniden gözden geçirmesi şart.
Yoksa aile ilgisinden yoksun, eğitim almamış, sokak kültürüyle büyümüş öfkeli insanlardan oluşan bir toplumsal yapıyla karşı karşıya kalacaklar.
Her türlü çözümü şiddette bulan bir toplumsal yapı.
Böyle bir toplumdan demokrasi çıkmaz.
Demokrasilerin uzun vadeli geleceği tehlikede ve mevcut ekonomik politikalar bu tehdidi daha da artırıyor.
Peki, Türkiyeli gençler de oralarda buna benzer koşullarda yaşıyorlar.
Tıpkı Asyalılar gibi.
Gazeteler Türk ve Kürt gençlerin ellerinde sopalar, döner bıçaklarıyla işyerlerini ve mahallelerini yağmadan koruduklarını belirtiyorlar, mahalle sakinleri onlara müteşekkirler.
Asyalılar da özellikle dini mabetlerini kendileri örgütlenerek korumuş.
Bu grupları örnek alan İngiliz orta sınıfları da her semtte kendi koruma gruplarını oluşturmuş. Bu nedenle Amazon’un satış sitesi beyzbol ve cop satışında rekor kırmış.
Bizim gazeteler, Türk ve Kürtlerin yağmacıları sopa ve bıçakla kovalamasından mutlu.
Maço başlıklarla çıkmışlar.
Biz işte böyleyiz havası var..
Burada cevaplanması gereken sorular var.
Mesela İngiltere’de komşusu Türk’le elinde sopa yağmacı kovalayan Kürt, bu topraklarda yaşıtı gence pusu kurmak için niye dağa çıkma ihtiyacı hissediyor?
İkincisi kendileri de göçmen olan bu çocuklar, İngiltere’deki bu şiddetin dışında nasıl kalıyor? Çünkü kimi gençlerin Avrupa’da her türlü kirli işe bulaşma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Cevap herhalde, aile terbiyesi ve dini inançlardan geçiyor.
Bir de geldiği toplumda başarılı olma iddiasından kaynaklanan göçmen kültüründen.
Yeni bir dünya kurulmak üzere, eskisinin çöküş işaretleri hızla artıyor.