TV’lerdeki iftar programları
Ramazan ayı dünyamızı bereketlendirirken, beraberinde çeşitli tartışmaları da getirdi. Afrika’yı kavuran açlık ve susuzluğun Ramazan’ın başlamasıyla birlikte dünya gündemine gelmesi, ‘pahalı iftar’ tartışmasına vesile oldu. Aynı şekilde dünya ülkelerinin, ‘komşu’ları olan Afrika’daki insanlara karşı olan ilgisizliği de tenkit edildi.
Oruç ayı Ramazan gelince medya da kendisine çeki düzen veriyor. Geçen yıllara nisbetle bu sene oruç ayına daha fazla ilgi ve saygı gösterildiği de söylenebilir. Bir iki ‘Oruç tutmayanı dövdüler’ haberi yer alsa da, umumî anlamda pek ‘masa başı haber’ yapılmadı. İnşâallah hep böyle devam eder ve medya orucunu bozmaz...
Televizyonlardaki iftar programları da en çok izlenenler arasında yer alıyor. Hemen her televizyon kanalı belli ölçülerde iftar ve sahur programları yapıyor. TRT başta olmak üzere özel televizyonlar da ‘hoca’larımıza mikrofon uzatıyor. Onlar da ellerinden geldiği kadar, başta fıkhî meseleler olmak üzere konuları izah etmeye çalışıyorlar.
Geçen gün misafir olduğumuz bir iftar sofrasında, vaktin girmesini beklerken ‘iftar programları’ndaki bir eksiklik dikkatimizi çekti. TV’lerdeki bu programlarda İslâm tarihini süslemiş tarihî hadiseler güzel bir lisan ile anlatılıyor. İlgi de görüyor. Hatta, bir kısım dinleyenlerin kalbini yumuşatıp, gözyaşlarının akmasına da sebep oluyor. Fakat bu yeterli mi?
Bu programlarda çok daha önemli ve temel meseleler uygun lisanlarla anlatılamaz mı? Meselâ, tesettür gibi önemli bir konunun bu programlarda ele alındığına pek rastlamadık. Peki, tesettür konusunda insanları aydınlatmak, ‘güzel bir menkıbe’ anlatmak kadar önemli değil midir? Tesettür konusunda o derece yanlışlar yapılıyor ki, ciddî ikaz edilmeden uyanmak imkânsız hale gelmiş. Bir yandan tesettürü tercih etmeyenler, öte yandan da tesettüre girdiği halde örtünmeyenler. ‘Büyük hoca’larımız bu hususlarda da dinleyicileri ikaz edip aydınlatmalı değil midir?
Başka bir programda da sokaktaki vatandaşın ‘hoca’ya sorduğu sorulara yer veriliyordu. Belki de yüz defa sorulmuş ve yüzbir defa cevabı verilmiş klâsik sorular... “Yanlışlıkla su içsem orucum bozulur mu? Şeker hastasıyım ne yapayım? Doktor ‘oruç tutma’ dedi, ne yapayım? Oruç tutmayı ertelemem olur mu?” gibi sorular. İyi de insanımızın merak ettiği başka İslâmî, imanî ve ahlâkî sorular yok mu? Mutlaka vardır, ama onlar sormasa bile milletimiz temel meseleler hakkında bu fırsattan istifade ile aydınlatılmalı değil midir? “İyi ama öyle meseleleri anlatırsak izlenme oranımız düşer. Bize ‘çağdaş hoca’ ve ‘çağdaş programcı’ lâzım” diyenler varsa bilsinler ki uzun dönemde millete zarar verirler. Ramazan ayı manevî bir ticaret mevsimidir. Bu ayda insanlarımız mümkün olduğu kadar temel meseleler hakkında da bilgilendirilmelidir. Eğer bu konuda soru soran vatandaş yoksa, program yapan ‘hoca’larımıza vekâleten biz soralım: “Hocam, (erkek ve kadın) bir Müslümanın tesettürü nasıl olmalıdır? İnsanın dünyaya geliş maksadı nedir? ‘Dünya bir imtihan yeridir’ diyenler var. Bu doğru mudur? Dünya imtihan yeri ise bize sorulan sorular nedir? Varsa o soruların cevaplarını nasıl öğrenebiliriz? Bir komşum, ‘İçkimi de içerim, orucumu da tutarım’ diyor. İkisi bir arada olur mu? Boşanmaların arttığını görüyoruz. İslâmda aile nasıl kurulur, nasıl muhafaza edilir? Kadına şiddetten herkes şikâyetçi; İslâmın bu konudaki çözüm teklifi nedir?”
Bakalım TV’lerdeki ‘iftar programları’nda bu soruların cevapları verilecek mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.