Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Huu millet duydunuz mu “mevsimlik uzmanlarımız” geldi!

Huu millet duydunuz mu “mevsimlik uzmanlarımız” geldi!

Bilirsiniz, her “mevsim”in kendine göre “hastalık”ları vardır... “Yaz mevsimi”nde “güneş çarpmaları” olur... “Pikniğe” gidenlerin başına da, ya “kene”ler musallat olur, ya da “akrep” ve “yılan-çıyan”lar!..
Eee, mevsim “yaz” olur da, hiç “uzman”ları olmaz mı?.. Daha “bahar” aylarında başlarlar “uzmanlık”larını konuşturmaya... Kimi, “mayo” giyenlere “incelme”nin sırlarını anlatır, kimi de “güneş çarpmaları”na karşı neler yapılması gerektiğini.
Ben, bu tavsiyelere uyan birini görmedim ama, onlar ekran ekran dolaşır ve bol bol konuşup, “bol sıfırlı” paraları ceplerine indirirler!..
“AYVAYI YEDİK” DİYE Mİ?
Her nedense;
“Sonbahar” mevsiminde bir “uzman kabızlığı” yaşanır... Uzmanlarımızın; “sonbahar”la ilgili bir “tavsiye”leri mi yoktur, yoksa bir “sonbahar uzmanımız” mı yoktur bilinmez, ekranda ve elbette gazete sayfalarında “uzman” arar gözlerimiz!..
“Kış mevsimi” geldiğinde ise, ekranlar bir “uzman ishali” yaşarlar... Biri iner, biri çıkar... Kimi “domuz gribi”ne karşı dikkatli olunmasını ister, kimi “aşılanma”yı tavsiye eder!.. Kimisi, “Bol bol meyve tüketin” der, kimi de “ilâç firmaları”nın “yeni(!) ürünleri”ni dayatır bizlere...
“İlkbahar mevsimi” malûm... Bu aylar, “astım hastaları” için tehlikelidir!.. Çünkü, ağaçlardan “polen”ler dökülmeye ve “nefes darlığı” çekenlere hayatı zehir etmeye başlar!..
Uzmanlarımız, yattıkları “kış uykusu”ndan uyanırlar ve başlarlar yeniden “tavsiye”lerde bulunmaya!.. “Aman” derler, “bahar nezlesine dikkat!”
Uzatmayalım...
Bu ülkenin toprakları o kadar “münbit”tir ki, “her derde deva uzman” yetişir bu ülkede!..
Her derde ve her mevsime deva!..
Bir tek “sonbahar” hariç!..
Malûm, sonbahar “ayva” mevsimidir!.. Herhalde, zaten “ayvayı yediğimiz” için olsa gerek, anlaşılan, bu mevsimde uzmanlarımız, başka bir şey “yediremiyor”lar!..
BEŞİNCİ MEVSİM: RAMAZAN!
Murat Bardakçı, bu mevsimlere, “beşinci”sini de eklemiş...
Yani, “Ramazan”ı!..
Eee, Ramazan, “beşinci mevsim” olur da, “Ramazan allâmeleri” olmaz mı?..
İşte Murat Bardakçı, bu “allâme”leri “ti”ye alarak demiş ki;
“Birkaç seneden buyana ekranlardan ve gazete sayfalarından eksik olmayan bu zevât, mevsimlere bir beşincisini ilâve etti:
Ramazan’ı...
Mubarek çehrelerini artık her Ramazan’da da gösteriyorlar ve orucun nasıl tutulması, iftarda nelere dikkat edilmesi ve sahurda ne kadar, nasıl yenmesi gibisinden konularda hepimizi irşâd buyuruyorlar.
Türkiye sanki bin küsur sene önce değil de, sadece birkaç sene önce Müslüman olmuştur, Ramazan ve oruç gibi kavramlarla yeni tanışmıştır ve dolayısı ile milyonlarca kişi iftar saatinde mide krampı geçirdiği yahut çatladığı için üstadların nasihatlerinden çok şükür bir hayli istifade edilmektedir!
Söylenenlere bakılırsa ortalığa çok yakında başka uzmanlar da çıkacak ve sağlıklı namazın metodunu anlatacaklarmış:
Secde ile omurga, rükû ile mafsal ve niyet ile de diğer ortopedik bahisler arasındaki ilişkileri izah edecekler ve ekranlar şenlenecekmiş!
Mevsimlik doktorlarımızın yanına birkaç seneden buyana başka zevâtın da katıldığını söylemiştim ya...
Bu zevât bütün İslâm dünyasının, dolayısı ile 15 asır boyunca gelip geçen Dört Halife, Emevî, Abbâsî, Memlûk, Selçuklu, Timurî, Bâbür, Osmanlı, vesaire gibisinden bütün medeniyetlerin büyük hatâlar yaptıklarını, iftar ve sahur saatlerini yanlış hesapladıklarını, üstelik “teravih” diye bir de namaz uydurup boş yere kıldıklarını ortaya çıkardılar.
Sâyelerinde dört halifeden sahabiye, mezhep imamlarından Ebussuud yahut Zenbilli Ali Efendiler gibi bu işin erbâbı olan kim varsa hepsinin kusurlu olduğunu öğrendik!
İnanç meselesi, meselenin apayrı bir tarafı... Ama emin olun; bu kadarını Vehhâbîler bile yapmadılar, geleneği böylesine reddetmediler ve teravihi hâlâ kılıyorlar!”
Anlaşılacağı gibi;
Murat Bardakçı, ilâhiyat uzmanı(!) Yaşar Nuri Öztürk’e hem “tarih dersi” veriyor, hem de onunla dalgasını geçiyor.
Hani, dalga geçilmeyecek gibi de değil!.. Sen kalkar; hem “Teravih diye bir namaz yoktur!.. Peygamberimiz teravihi yasaklamıştır” der, hem de Peygamberimiz (sav)’in bazen “dört”, bazen “sekiz” rekât teravih kıldığını söyler ve bir cümle içinde kendinle “tenakuz”a düşersen, işte böyle herkesin diline düşer, işte böyle “maskara” olursun!..
ŞİMDİ DE BEYZA HANIM!
Ama, tek “Ramazan allâmesi” Yaşar Nuri Öztürk değil ki!..
Mübarek Ramazan, “bereketli” bir ay... Adeta, her taraftan “allâme” fışkırıyor!..
Baksanıza;
Henüz Yaşar Nuri gündemden düşmeden, bu defa da Prof. Dr. Beyza Bilgin çıktı sahneye!..
Sahneye çıkılır da, hiç “döktürülmez” mi?.. Beyza Hanım da döktürmüş işte!..
Hani, “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!” diyen ve “şartlara teslim olunmasını” isteyenler vardır ya, Beyza Hanım da, “Zamana teslim olun” diyenlerden!..
“Çağın getirdiği zorunlu şartlar yüzünden...” diyor; “Beş vakit namaz kılamayanlar, üç vakit de kılabilirler!”
Yani?..
Yani, “çalışma saatlerini namaza uydurmayı” değil, “namazı çalışma saatlerine uydurmayı” tavsiye ediyor!..
Hatta, “üç vakit namaz”ı da çok bulanlara, bir tavsiyede daha bulunuyor Beyza Hanım!..
“Namazı, Sabah ve Akşam’a, yani iki vakte bile indirmek mümkündür!!!”
Bu da, “ilâhiyatçı” işte!..
Diyeceksiniz ki;
“Ama Beyza Hanım, bir profesör!.. Sen, profesörden daha iyi mi bileceksin?”
Doğru, o bir profesör!..
Ama, unutmayın ki;
Zekeriya Beyaz da “profesör”dür!..
Hem de;
“Pornofesörlük” makamına yükselmiş, ilâhiyatçı bir profesör!..
Ne yani;
Zekeriya Beyaz, “Tavuktan da kurban olur!” dedi diye, ona mı inanacağız?..
“Profesörlük” ayrı, “din” ayrı!..
“İbadet”lerin nasıl yapılacağı ve “süre”leri Kur’an-ı Kerim ve “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in sünnetleri” ile sabit iken, “çakma”lara ve “sonradan çıkma”lara mı kulak verecek bu millet?..
Bir “ilâhiyatçı” ki;
Bir mesele “Kur’an ve sünnet ile sabit” iken, orada “içtihad” yapılamayacağını bilmiyorsa, koyverin gitsin!..
Zira, ortada “kesin hüküm”ler varken, yeni yeni kurallar koymaya kalkışmak, sadece ve sadece “reformist”lerin, bir de “din baronları”nın işidir!..
Ne yani;
“Zaman bize uymuyor” diye, biz “zamana uymak” ve onun şartlarına “boyun eğmek” zorunda mıyız?.. Sen “dindar”a akıl vereceğine, “işveren”e akıl versene!..
“Oruç”un da, “namaz”ın da kuralları “sabit”tir ve onlarda bir “değişiklik” yapılamaz!..
“Çakma müçtehid”lere karnımız tok!..
“Mevsimlik uzman”larımız “sivri” lâflar edip, “cukkalarını dolduracaklar” diye, onların her dediğine “eyvallah” demeye mecbur değiliz...
Herkes haddini bilsin!..
Çünkü biz; sırf “köşeyi dönmek” için “ilâç firmalarının piyonu” olup, “satılık hastalıklar” icat eden “sağlık uzmanları”nı da biliriz!..
Onların yazdıkları “reçete”lerin, bir “peçete” kadar kıymet-i harbiyesi yoktur!..
HER KONUDA KONUŞURUM ABİ!
Haa, ekranlardaki ve gazetelerdeki “uzman fışkırması” sadece “mevsim”lerde ve “Ramazan”larda mı olur?..
Elbette değil!..
“İç siyaset”in ve “dış politika”nın zirve yaptığı günlerde de, ortalık “uzman” kaynar!.. Onlar da, “gündem uzmanı gazeteciler”dir!..
“Ağız ishali”ne yakalanan bu gazetecilerimiz; o ekran senin, bu ekran benim, sürekli dolaşırlar ve konuşurlar da konuşurlar!..
Mübarekler; her konuda da “uzman”dırlar ha!.. Bilmedikleri konu, önermedikleri çözüm yoktur!..
Ben, bunlara “profesyonel allâme” diyorum... Bir “misyon adamı” gibi görünürler ama, yaptıkları “lâfebeliği”nden çok iyi de “komisyon” alırlar!.. Yani, “misyon” adamı değil, “komisyon” adamıdırlar!..
Ki, “en sivri” görünen bazılarının, “Ayda 100 bin lira”ya para demedikleri de söylentiler arasındadır...
Ya “villa”da yaşarlar,
Ya da “yalı”da!..
Kimisi de, henüz “çaylak” olduğundan “rezidans”larda otururlar!..
Adam, “her konuda uzman” ya; bir televizyon kanalında “siyaset” konuşur, bir başka televizyon kanalındaki “magazin” programında “jüri üyeliği” yapar!.. Oradan çıkıp, öteki kanalda da “spor yorumculuğu” yapar, iyi mi?.. Sizin anlayacağınız, “yerden-göğe” kabiliyet yüklüdür!..
DEVLETİN VERDİĞİ KORUMA!
Kulağıma gelenler doğruysa;
Yakında, bir başka kanalda, “şarkı-türkü jürisi”ne katılacakmış!.. Kendisine; “güzellik yarışmaları”nda da engin fikirlerinden istifade etmek istediklerini söylemişler!..
Eğer, “Takvim yaprakları”nda boş bir zaman bulabilirse, “güzellik yarışmaları”na da “evet” diyecekmiş!..
Ne “uzman”mış be!..
“Siyaset”te uzman, “magazin”de allâme, “şarkı-türkü”de aranan adam, “güzellik yarışması”nda bir numara!..
“On parmağında on marifet” diyeceğim ama, bu gidişle “ayak parmakları”nı da konuşturur bu adam!..
Duydum ki;
“Bir saldırı ihtimali”ne karşı, yüce devletimiz bu adama bir “koruma polisi” tahsis etmiş!.. Ki, sürekli yanında bulunsun, muhtemel bir saldırıyı önlesin diye!..
Ama polis, “uzman”ımızın “ekran ekran dolaşma hızı”na yetişemediğinden olsa gerek, onu “korumak”tan vazgeçmiş, şimdi “uzmanımızın karısına şoförlük” yapıyormuş, iyi mi?..
Haa, “uzmanımızın eşine şoförlük” yapan bu koruma polisi, aynı zamanda “çok iyi yemek” de yapıyormuş!.. “Uzmanımızın eşi”yle mutfağa girip, ona, kendi elleriyle “leziz yemek”ler pişiriyormuş!..
Valla, iyi iş!..
Uzmanımız, çok iyi yerde dükkân açmış olmalı ki; “kendisine tahsis edilen koruma” şimdi karısına hem “şoförlük”, hem de “aşçılık” yapıyor!..
Uzmanımız bu kadar “maharetli” olur da, “koruma”sı olmaz mı?..
Yazık bu ülkeye, yazık!..
Çivisi çıkmış bu ülkenin!..
O koruma polisi, yakında “ozan”lığa başlar da, eline “saz”ı alırsa var ya, hiç şaşırmam!..
LAF OLSUN, CEPLER DOLSUN!
Her neyse... Bu ülkede, “mevsimlik uzmanlarımız” olur ve her mevsimde “tavsiye”lerde bulunur da, “Ramazan allâmeleri”miz ve dahi “gündem uzmanlarımız” olmaz mı?..
Siz, yeter ki “görüş” isteyin!..
“Profesyonel konuşmacı”larımız, her daim emrinize amade!..
“İlâhiyat”sa, ilâhiyat!..
“Siyaset”se, siyaset!..
“Spor”sa, spor!..
“Magazin” veya “90-60-90”lık vücut ölçüleri ise, onlarda, “her numaraya bir numara” var!..
Maksat;
Lâf olsun, cukka dolsun!..
Huuu millet, duydunuz mu;
“Mevsimlik uzmanlarımız” geldi!..

Turizme ihanet!
Ne zaman “turizmde patlama” yaşanacak olsa, birileri mutlaka “takoz” koyar... Hayır “vatan haini” olduklarından değil; “dinleri-imanları para” olduğundan.
Malûm, bu yıl “Arap turistler”in Türkiye’ye ilgisi arttı... Her tarafta “Arap turist” var... Ama bizim “tur şirketleri”, onları “yolunacak kaz” olarak görmekten bir türlü kurtulamadı...
Aptal ve salak “tur şirketleri” ne yapıyormuş biliyor musunuz?.. Katar’dan, yani “her şeyin bol ve ucuz olduğu” bir ülkeden gelen ve Bursa’ya gitmek isteyen “turist”leri Bursa’ya götürmüş.. Ama nasıl götürmüş?.. Sabah 07.00’de, kafileyi almış İstanbul’dan... Yalova civarında sokmuş bir “alışveriş merkezi”ne... Tam 1.5-2 saat bekletmiş... Niye?.. Çünkü alışveriş merkezinden “komisyon” alıyor beyefendiler!.. Önemli olan turistin memnuniyeti değil, alışveriş merkezinin memnuniyeti!.. Çünkü, onlardan yollarını buluyorlar!..
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Katar kafilesi; alışveriş merkezinde “1-2 saat tutsak” edildikten sonra, dooğru Uludağ’a götürülüyorlar ve “birkaç saat” da orada ikâmete mecbur tutuluyorlar... Ve aynı şekilde, “gece 00.30’da” İstanbul’a getiriliyorlar!.. Yani, sözde Bursa’ya götürülüyorlar ama, Bursa’yı hiç görmeden geri getiriliyorlar!..
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’dan istirhamım; bu “yara”ya bir el atması... “Tur şirketleri”nin bu “paragöz”lüklerine el atılmazsa, bu yara “kangren”e dönüşebilir ve Arap turistleri; daha önce olduğu gibi, yine küstürebiliriz!.. Aman sayın bakan lütfen biraz ilgi!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi