Kutuplardaki ayı, Somali’deki insan...
Afrika genelinde devam eden açlık ve susuzluk, Somali’de yaşanan göç ve ölümler sonrası büyük ölçüde dünya gündemine yerleşti. Yeterli olmasa da başta İslâm ülkeleri olmak üzere BM öncülüğünde yardım kampanyaları yürütülüyor.
Fakirlik, yolsuzluk ve kargaşa içinde yüzen başka ülkeler gibi Somali’nin de asıl derdi ülke tarihinin bir anlamda ‘darbeler tarihi’ olmasıdır. Eline silâh alan, kendisini güçlü ve kuvvetli hisseden herkes, ilk iş olarak darbe yapıp ülkeyi yönetmek istemiş. Neticede istikrarsız, ‘erken kalkanın darbe yaptığı’ bir devlet görüntüsü ortaya çıkmış.
Böyle olmakla birlikte; asıl sorumlular darbe yapanlardan ziyade derbecilere destek veren, onları el üstünde tutan ‘büyük devlet’lerdir. Bu durumu kısaca, “Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri” olarak isimlendirebiliriz. ‘Büyük devlet’ler istese Somali ya da benzer ülkeler istikrara kavuşmaz mı? Kavuşur, ama böyle ülkelerin istikrara kavuşması büyük devletlerin ve uluslar arası şirketlerin işine gelmez. Çünkü o durumda ne Somali’yi ne de Afrika’daki başka ülkeleri sömürme imkânları kalmaz.
“Sömürme” tabirinin bir slogan olduğu akla gelmesin. Somali ya da benzer ülkelerin kendilerine yetecek ‘maden’leri var, ama bunlar o ülkelerin elinde kalmıyor. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri onların elindekini ya çalıyor, ya da gasbediyorlar. Dolayısıyla Somali örneğinde olduğu gibi, açlıktan, ölümden ve kargaşadan başta ‘büyükler’ olmak üzere bütün dünya ülkeleri sorumludur.
Bildik bileli Afrika ülkelerinde bu problemler yaşanıyor. Bazen Somali’de, bazen başka ülkelerde... Peki, bu insanlık ayıbını, daha doğrusu hükmen ‘insanlığın ölümü’nü ortadan kaldırmak mümkün değil mi? Bugünkü imkânlarla ‘ölüm’ hariç; açlığa, susuzluğa ve fakirliğe çare bulmak mümkün. O halde kalıcı çareler niçin aranmıyor?
Bu noktada her şeyi menfaatine göre planlayan “Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri” suç üstü yakalanıyor. Dünya ülkelerinin, ‘komşu’larında yaşanan felâketlere ilgisiz kalması elbette ilk defa olmuyor. Umalım ki son olsun.
Nitekim, 2008 yılında benzer bir dram Demokratik Kongo Cumhuriyetinde yaşanmış. UNICEF iyiniyet elçisi ABD’li aktris Mia Farrow, Batı başşehirlerini Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki savaş ve zulüm karşısında ‘vurdumduymaz’ olmakla eleştirmiş. Bölgeyi üç gün dolaştıktan sonra Cenevre’de konuşan Farrow, “Kuzey-Kivu ahalisi gorillerden oluşsaydı çoktan çözüm bulunmuştu! Goriller ya da özellikle yavru köpekler söz konusu olsaydı, Batılı ülkeler durumun böyle devam etmesine izin vermezdi” diyen oyuncu, bölgede kendisine anlatılanlar karşısında dehşete düştüğünü hatırlatmış. (Radikal, 17 Aralık 2008)
UNICEF iyiniyet elçisi ABD’li aktris Mia Farrow haksız mı? Geçmişte, Kutuplardaki buz dağlarının arasına sıkışan ‘kutup ayısı’nı kurtarmak için ‘büyük devletler’in seferber olduğuna şahit olmadık mı? Tamam, ‘ayı’lar da kurtarılsın, ‘kelaynaklar’ da... Ama ‘insan’lar da unutulmasın...
İnsanın ve insanlığın değerini bu kadar düşürmek, devam eden zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, fakirliğe, susuzluğa, felâketlere sessiz kalmak hayra alâmet değil.
İnşaallah insanlık uyanır ve ‘insan’a sahip çıkar. Aksi halde ölen ‘insan’ değil, ‘insanlık’ olur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.