Laik Devlette Diyanet Olur Mu?
Bu bozuk düzen Diyanete onun önem ve saygısına yakışmayan bu konumu vermekle Müslümanları da kurum gibi aşağılamaktadır. Bu ayıptan derhal vaz geçmelidir.
ABD, AB, liberal ve laik kesim ve dahi bazı İslamcılar haklı olarak soruyor: “Laik devlette diyanet olur mu?”
Bozuk düzenin cevabına bakınız: “Diyanet dinî bir kurum değil, idarî bir kurumdur.”
İster inan, ister inanma, devlet böyle diyor. Diyanet de bunu aynen tekrarlıyor ister istemez.
Koca devlet gerçekleri çarpıtarak yalan söyler mi?
Bıyık altından güldüğünüzü görür gibiyim!
Neyse, onu bırakalım da cevaba bakalım. Bu Diyanetin yapıp ettikleri idari bir iş midir, yoksa dini bir iş mi?
Eğer idarî bir iş deniliyorsa, namaz kıldırmak ve hutbe okumak nasıl idari bir iş oluyor, bunu birisi çıksın da anlatsın bize?
İkna olursak sorumuz hazırdır: “Madem öyle, kamusal alanlarda mescit açmak, namaz kılmak ve kıldırmak, hutbe okumak, bayanlara aynı zamanda namaz kıyafeti de olan tesettür neden yasak oluyor?”
Mesela vilayette, okullarda, adliyede vs. cemaatle namaz kılmak neden yasak oluyor? Devletin idari bir işi ise, neden yasak oluyor? Birileri anlatsın bize…
Namaz kıldırmak, hutbe okumak “idari” bir iş ise, “dinî” denilen işler neler oluyor?
Bunu birileri anlatsın bize…
Tiyatro mu oynuyoruz? Lütfen ciddi olalım!
Namaz kıldırmak, hutbe okumak ve vaaz vermek bal gibi dini bir iştir. Bunda şüphe ve tereddüt olamaz. Çünkü bunda şüphe ve tereddüt akla aykırıdır, mantığa zarardır.
Eğer dinî bir iş ise, laiklik nerde kalır? Namaza, hutbeye ve va’za laik devlet nasıl karışır?
Tiyatro mu oynuyoruz, devlet mi yönetiyoruz?
Bunlar laikliğe kesinlikle aykırıdır.
Ama maalesef bu ülkede ve bu sistemde çifte standart olağan işlerdendir.
Bu kadarla kalınsa ya!
En fazla kuşkulanılan ve her işleri takip edilen Diyanet görevlileridir.
En fazla şikayet edilen onlar, en fazla sudan bahanelerle mahkemelere verilen onlardır. Her biri sanki potansiyel birer suçludurlar.
Üstelik en düşük ücret alan memurlar, yine onlardır.
Abartı yok, aşırılık yok. Bütün bunlar yaşanan gerçeklerdir.
Tekrar soralım: peki bütün bu olanlar laikliğe nasıl sığar?
Laiklik batıda devletin dinler karşısında tarafsız kalmasıdır. Yani devletin bir dini koruyup kollayarak diğerlerini ezmesinin, ya da halktan birinin diğerini, yada çoğunluğun azınlığı inanç bakımından ezmesinin önlenmesi, dolayısıyla herkesin din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alınması olarak anlaşılır ve uygulanır.
Peki ya bizde?
Bizde bu anlamdan eser yok.
Bizde bu anlamın anlamı da yok.
Çünkü bu anlamda bizde laikliğe gerek yok. Bunu bizi tanıyan aklı başında batılı bilim adamları da söyler. Çünkü İslam, “Dinde zorlama yoktur” kuralı ile bu konuda dünyaya örnektir ve şu andaki küresel uygulamalar, hala Osmanlı örneğini aşamamıştır.
Gel gör ki laiklik bizde din düşmanlığı şeklinde anlaşılmış ve uygulanmıştır. Tarifini de şöyle yaparlar: din devlete karışmayacak, devlet de dine karışmayacak.
Peki, ama uygulama ne?
Din devlete karışamaz, ama devlet dine istediği gibi karışır...
Devlet dini emri altına almış, hem de kaba bir şekilde istediği gibi evirip çeviriyor.
Sen istediğin kadar sor: Din devlete karışmayacak ama devlet dine karışacak mı? Baskısı altına alacak ve dilediği gibi ezecek mi? Laiklik bu mu?
Daha doğrusu laik devlette Diyanet olur mu?
Laik devlet dine, dinî uygulamalara, dinî eğitime karışır mı?
Laikliği gerekli bulan batıda bunlar nasıl uygulanmaktadır?
Türkiye’nin örneği kimdir, özelliği nedir?
Bunların cevabı yoktur. Daha doğrusu cevap verecek bir “devletli” yoktur. Olsaydı söyleyeceği herhalde şöyle olurdu: “Ben yaptım, oldu.”
Ne demiş o devletli?
“Ben yaparım, siz arkadan kanunu yazarsınız.”
Yani kılıfına uydurursunuz…
Bu günlerde yeni bir anayasa çalışmaları vardır. Bakalım diyanet için ne düşünülüyor? Dananın kuyruğu bir de burada kopacaktır herhalde.
Bizim teklifimiz şu: madem bunu batıdan aldık. Madem her kanunu yaparken de batıdaki örneklerini tercüme ettirip bakıyoruz ve benzeterek yapıyoruz. Öyleyse Diyanet için de batıya bakalım ve orada nasıl ise öyle yapalım.
Adını “Vatikan Devleti” koyamayacağımıza göre, varsın alıştığımız isim olsun; “Diyanet Devleti”.
Yanlış mı düşünüyorum?
“Evet” diyorsanız sizin teklifiniz ne? Siz ne dersiniz?
Beğenirsek onu alırız, neden olmasın?